Geçtiğimiz hafta birileri tarafından bazı görüntüler sosyal medya üzerinden servis edildi.
Aralık 2015 tarihinde Sur’da yaşanan çatışmaların ardından bazı siviller çatışmaların ortasında kaldı.
Uzunca bir süre çatışmalardan ötürü Sur’da mahsur kalan 8 sivilin tahliyesi sırasında çekilen bu görüntüler birileri tarafından bilinçli bir şekilde servis edildi.
Görüntüler yayınlandığında hükümet ve tüm kesimler tarafından tepkiyle karşılandı.
İnsan onurunun ayaklar altına alındığı ve çekim yapan kişinin hakaretleriyle dolu bu görüntülerin özellikle hükümeti zor durumda bırakmak için bu zamana kadar gizlendiği ve ortaya çıkarıldığı kesin.
Özellikle kadınların ve küçük yaştaki çocukların cinsel istismara maruz kalmaları tartışmaların odağındaydı.
Görüntülerde tahliye edilirken polis veya askerlerce üzerindeki elbiseleri çıkarmaya zorlanan çocuklardan biri 11 yaşındaki Ş.T. idi.
Sur’da annesi ve kardeşi ile birlikte mahsur kalan Ş.T., buradan çıktıktan sonra zorla Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) yurduna götürüldü.
Şimdi babası ile birlikte köylerinde yaşayan Ş.T., yasak nedeniyle 3 ayı aşkın süre mahsur kaldığı Sur’da neden kaldıklarını ve kaldıkları süre boyunca neler yaşadıklarını anlattı. Ş.T., “Babam o dönem cezaevindeydi. Sur’da evimiz vardı. Okulum ordaydı. Evimizi öyle bıraksaydık, yıkılırdı. Ben, kız kardeşim ve annem orada kaldık. Annem orada kalmak zorundaydı. Çünkü oradan çıksaydık, evimizi yıkarlardı. Herkes evindeydi, bu olaylar olduktan sonra herkes çıktı, bir biz kaldık. Sonra bir bodruma girdik. Oradan sonra da artık çıkamadık. Çıkmak istedik, çıkacak yer yoktu. Bombalar patlıyordu, korktuk çıkmadık” dedi.
Ş.T., Sur’dan çıkarıldıkları 3 Mart 2016 gecesine ilişkin ise şunları anlatıyor; “O gün sabah erkenden kaldığımız evden çıktık. Çıktığımızda bütün evler yıkılmıştı. Her yer yıkılmıştı, nerede olduğumuzu bulamıyorduk. Yanlış yere gittik. Kaybolduk. Çok korkmuştum. Gitmek istemedim. Oradan çıktığım için hem üzülmüştüm hem sevinmiştim. Bizi akşama kadar beklettiler. Bizi megafonla çağırdıktan sonra onlara doğru gittik. Yüzümüze ışık tuttular. Megafondan ‘Oradan bir kişi gelsin’ dediler. İlk önce ben gittim. Bana önce ‘Ayakkabını çıkar. Pantolonunu yukarı çek. Elindeki çantayı bir köşeye bırak’ dediler. Ben bıraktım sonra ayakkabımı da çıkarttım. Çıkmıyordu. Ben de dedim 'çıkmıyor.' Sonra da onu televizyona vermiştiler. Oradan da ‘Ellerini kaldır, yukarı doğru çek’ dediler. Çektim. Sonra bana ‘otur’ dedi. Oturdum ardından ‘kalk’ dedi. Kalktım. Sonra da ‘Elini kaldırarak gel’ dediler. Yavaş yavaş gittim. Beni aradıktan sonra arabaya bindik.”
Tahliye olurken maruz kaldığı uygulamalara tepki gösteren Ş.T., “O sırada bana yapılanları doğru bulmuyorum. Onu büyüklere yapabilirler ama biz küçüğüz. Bize bunu neden yaptılar ki?” dedi.
Çocuğun bu sorusuna şimdi kim cevap verecek?
Sevinç Erbulak bu duruma kişisel hesabından isyan etmişti ve şunları paylaşmıştı; “Buradaki pek çok tanımadığım insan gibi, hiç uyumadım dün gece. Defalarca denedim ama uyuyamadım. Sur’daki çocukların gözleri gözlerimde. Havaya kaldırdıkları minik, endişeli elleri ve çok korkmuş göz bebekleri duvarlarda hep. Sizin çocuğunuz olsa ne hissedersiniz diye sormuş biri. Onu çok iyi anlamakla birlikte, birimizin çocuğu olmasına gerek var mı gerçekten diye soruyorum kendime? Hatta bir çocuğumuz olmasına gerek var mı? Sanmıyorum. Çocuklar sadece mutluluktan ağlamalı. Çocuklar sadece oyunlarda mahsusçuktan endişelenmeli, endişeli olmayı oynamalı. O kadar. Sadece ve sadece haritanın beri tarafında doğmuş olduğu için, izlediğimiz ve aynı zamanda izleyemediğimiz bir sürü insanlık dışı muameleye maruz kalan çocuklar kuracak yepyeni bir dünyayı. Umarım farkındayızdır bunun. Hınçsız, öfkesiz, sevgi dolu bir dünya kuracaklar onlar, onlara ‘ellerini kaldır, kıyafetini yanına koy, tam yanına’ diye böğüren şeylere rağmen hem de. Bir şekli yok o şeylerin, benzetemiyorum kendi cinsime. Utanıyorum.
Özür dilerim çocuklar. Boya kalemleri ve oyuncak arabalar tutması gereken ellerinizi havaya kaldırıp beklemek zorunda kaldığınız için, insanın çocuğa ettiği zulmün bitmesini. Mutlaka bitecek. Mutlaka.”
Biz ne hale getirdik bu ülkede çocukları.
Bu çocuklar bizim geleceğimiz olacak ne yazık ki.
11 yaşındaki Ş.T., vücudunu anons yapan kişiye göstermek zorunda kalmış ve elleri havada terketmişti çatışma alanını. Gözlerinde korku ve endişeyle. Şimdi bu çocuk yönetecek gelecekte bu ülkeyi, acaba hangi psikolojiyle.
Karnelerin dağıtıldığı gün yine Ş.T. gibi 11 yaşında bir kız çocuğun yansımıştı bir TV kanalının canlı yayınına.
Canlı yayında bir öğrencinin “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusuna verdiği yanıt şaşkınlık uyandırdı.
Küçük çocuk, büyüyünce muhtarlıktan cumhurbaşkanlığına uzanan kariyerinde zirveye çıkacağını belirtiyor ve şunları söylüyordu; “Anayasayı değiştireceğim, darbeciler yüzünden bir sürü sorunlar yaşıyoruz bu yüzden idam getireceğim. Anayasalar geri dönmüyormuş ama ben geri döndüreceğim.”
Şimdi bu çocukları bu duruma getirdiği için9 özür dilemesi gereken o kadar çok insan var ki. Keşke cesaretleri olsa da çıkıp özür dileyebilseler.