Klasik bir cümle; “30 yıllık savaşta binlerce insan öldü”
Bölgeyi kan gölüne çeviren savaştan bahsederken büyük ihtimalle bu sözü kullanırız.
Ama ardından ne yazık ki şunu da eklemek gerek; sadece 30 yıl değil, hala devam ediyor ve hala insanlar ölüyor.
Tam 30 yıldır Türkiye’de ne yazık ki kan siyaseti yürütülüyor.
Zamanında “Bunlar 3-5 çapulcu” denmemiş olsaydı, ne istedikleri sorulsa ve bugün yerine getirilmek istenenler o zaman yapılsaydı bu kadar insan ölmeyecekti.
Aslında cumhuriyet tarihi boyunca Kürtlere bu karan zulüm yapılmamış olsa yine bu kadar can yitmeyecekti.
Bunca polis, bunca asker ekmek parası için bu üniformanın altında.
Polisin de, askerin de, gerillanın da yaşamaya hakkı vardır. İnsan yaşamından söz ediyoruz. En kutsal değerden.
Kürtlerin istediği şey, ülkenin topraklarını almak veya bölmek değil.
Hala “Bölücü” ifadeleri kullanılıyor ancak PKK yıllar önce bu amaçtan vazgeçtiklerini ve toprak istemediklerini açıkladılar.
Peki, istedikleri neler?
İstekleri bu ülkeyi bölecek mi?
Hayır…
O zaman Kürtler de bu ülkenin parçası diyorsak, onların insanca ve anayasal güvencede yaşamalarının, bazı haklarının verilmesinin ne sakıncası olacak ki?
Bu hakları verilse ülkemi bölünecek, ya da ülke ne kaybedecek?
Hiçbirşey kaybetmeyecek ama çok şey kazanacak.
Sırf bu yüzden bu kadar insan ölüyor. Bu haklar bu sanların canından daha mı önemli?
Bu ülkede yaşayan Kürtler, Lazlar, Çerkezler, Araplar kim kendi kültürüyle yaşamak istiyorsa yaşasın. Bu bir ülkenin zenginliği değil mi?
Demokrasinin yüksek dozda olduğu ülkelerde herkes özgürce yaşadığı için ve bu tür sorunlar olmadığı içindir ki ileri demokrasi var.
Diğer bir deyişle bizde olmadığı için demokrasiden bahsedilemez.
Savaşların her türlüsü kötüdür.
Ancak bölgedeki savaş tüm savaşlardan daha kirli.
Çünkü bu savaşta gerçekten de kardeş kardeşi vuruyor.
Çatışmalın yıllardır susmadığı bölgede aynı anda hem askerde, hem de dağda olan kardeşlerin hikayelerini duymuşsunuzdur.
Bu kardeşlerin karşı karşıya gelmesi veya birbirlerine kurşun sıkması kadar acı bir durum var mı acaba?
Biri dağa çıkıyor, diğeri askere gidiyor. Sonra bölgeye gönderilen askerin dağda çatışmada kardeşiyle karşılaşmayacağının garantisini kim verebilir ki.
Nitekim şu anda aynı bu durumda birçok kişi var.
Bu durum hele anneler için çok daha acı verici.
Ancak savaş baronları ülkeyi öyle bir hale getirdiler ki, kardeş kardeşi vuracak durumda.
Bu durumda olan annelerden biri Batman’da oturan Melahat Sarhan. Bu anne bir süre önce oğlunu Kayseri Komando Tugayına asker olarak gönderdi. Düşündürücü yanını ise şöyle anlatıyor; “Bir aylık acemi birliğinden sonra savaş alanına gönderilecek. Diğer yandan savaşın diğer cephesinde kardeşim bulunuyor. Gerilla olan kardeşime karşı oğlumu savaştıracaklar. Bir yanım asker, bir yanımda gerilla. AKP’nin milletvekillerinin eşleri nasıl olsa rahatlar. Çocukları savaş cephesinde değil.
Ölen asker ve polislerin ailelerinin o yoksulluğunu görünce içim yanıyor, çünkü onlar da bizim gibi yoksul insanlardır.”
Dayı ve yeğen… İkisinin de ellerinde silah ve dağda her an karşılaşabilirler. Peki, sonra ne olur acaba…?
Şükriye Sincar’ın durumu da farklı değil. O da endişelerini şöyle dile getiriyor; “Bir erkek kardeşim askerde, bir kız kardeşim de gerilla saflarında. Erdoğan ve Davutoğlu, savaş kararını verdi. Şimdi kardeşi kardeşe öldürtmek istiyorlar. Biz artık gerilla ve asker annelerinin yüreğinin yanmasını istemiyoruz. Kürt anneleri yıllardır barış için alanlara iniyor. Artık Türk anneleri de bu kirli savaşta çocuklarını iktidarların çıkarları uğruna yitirmek istemiyorsa sokağa çıkıp bu savaşa dur demeleri gerekiyor.”
Hem asker, hem gerilla anneleri ortak sesle bu savaşı durdurabilir. Daha çok annenin gözyaşı dökmemesi için bunu yapmaları lazım.
Spot: O zaman Kürtler de bu ülkenin parçası diyorsak, onların insanca ve anayasal güvencede yaşamalarının, bazı haklarının verilmesinin ne sakıncası olacak ki? Bu hakları verilse ülkemi bölünecek, ya da ülke ne kaybedecek?