Roller, fikirler, düşünceler şu sıralar o kadar hızlı değişiyor ki, bazen anlamakta bile zorluk çekiyor insan.
Irak Kürt Bölgesel Yönetim Başkanı Barzani’nin 25 Eylül referandum kararının ardından en sert tepkiyi Türkiye göstermişti. Bu nedenle 40 yıllık dost Barzani, bir anda düşman, hatta terörist oluvermişti.
Referandum ‘yok’ hükmünde sayıldı ve büyük öfke yükseldi. Bu öfkenin en büyük nedeni ise Referanduma Kerkük’ün de dahil edilmesiydi.
Türkiye yıllardır izlediği politikayı bir anda elinin tersiyle itiverdi.
‘IKBY yönetimi cevabını alsın, burnu sürtünsün de ne olursa olsun’ mantığı yürütüldü.
Bağdat fırsat bu fırsat dedi harekete geçti.
Tahran’ın desteklediği Haşdi Şabi milisleri de gün bugün dedi ve Kerkük’ten Peşmergeleri çıkardılar.
Kerkük bir anda el değiştiriverdi.
DAİŞ ile eşdeğer, bazı kesimlerin en kanlı terör örgütleriyle kıyasladığı Haşdi Şabi, soydaş olarak bilinen Kerkük’ü ele geçirdi, ama Türkiye’den ses çıkmadı.
Mantık şu; “Orada Kürtler olmasın da kim olursa olsun”
Oysa Kerkük DAİŞ saldırısına uğradığında en sert tepkiyi Kürtler gösterdi. Yıllarca çatıştı ve Türkmen eli Kerkük’ü DAİŞ’ten kurtardı. Kısacası Kürtler Kerkük’ü özgürleştirdi.
Kerkük halkına sorduğunuzda bir tercih yapmak isteseler, kesinlikle orada Kürtlerin olmasını isteyeceklerdir.
Her şey gayet hızlı oldu.
Barzani’nin Peşmergeleri IŞİD’i kovarak kontrol altına aldıkları bölgeleri Irak ordusuna kaptırdı. Kürdistan Yurtseverler Birliği’ne (KYB) bağlı peşmergelerin, Kerkük’ün güneyinden çekilmesiyle birlikte boşalan mevziler Irak ordusu ve ona destek veren federal güçlerce dolduruldu.
Tahmin edileceği gibi, ne ABD ne İsrail, Barzani’nin yardımına koştu.
Hatırlarsanız birileri Referandum sürecinde ‘Kuzey Irak’ta küçük bir İsrail kuruluyor’ diyenler ne diyecek bu duruma.
“Nasıl oldu da Irak ordusu bu kadar hızlı bir başarı sağladı?” sorusunun cevabı önemli. Zira Irak ordusu dediğimiz şey, Haziran 2014’ten beri IŞİD (DEAŞ) Musul’u işgal ederken ardına bile bakmadan kaçmasıyla ünlü.
Yurtseverler Birliği (KYB) Genel Sekreter Yardımcısı Kosret Resul’e göre, Kerkük’ün Irak güvenlik güçlerine bırakılması, kendi partisindeki bazı kişilerin şahsi çıkarları için karşı tarafla anlaşması yüzünden oldu. Irak Parlamentosu Değişim Hareketi (Goran) Parlamenteri Mesud Haydar ise eski KYB Genel Sekreteri Celal Talabani’nin oğlu Bafıl Talabani ile Haşdi Şabi sorumlusu ve Bedir Tugayları Komutanı Hadi Amiri arasında yapılan gizli bir anlaşma olduğunu belirtti.
Yani IKBY’nin Kerkük’ten atılma nedeni, Bağdat merkezi yönetimine bağlı Irak ordusundan ziyade İran’a bağlı Haşdi Şabi faktörü.
Goran milletvekili Mesud Haydar’a göre altında Bafıl Talabani ile Haşdi Şabi
sorumlusu olan ve hükümet içinde “hiçbir resmi görevi olmayan” Hadi Amiri’nin imzası bulunan ve Kerkük’te yeni bir hükümet kurulmasını karara bağlayan bir anlaşma bile var.
Özetle, hem PKK ile iyi ilişkileri bulunan hem İran’a yakın olan Talabani Peşmergesi olmak özendiriliyor. Ayrıca Halepçe, Süleymaniye ve Kerkük, İran tesirine giriyor.
Neden? Çünkü Barzani’yi bu bölgelerden atmak, Irak ordusundan çok, gerek yaydığı korku, gerekse arka taraftan dolaşıp anlaşmalar, ittifaklar kurabilen Haşdi Şabi sayesinde oldu. Türkiye ile Irak arasında yaşanan Başika krizinde “Türkiye ile savaşırız” diyen ve daha birkaç ay öncesine kadar cinayet şebekesi diye andığımız Haşdi Şabi.
An itibarıyla Bağdat yönetimi de, Türkiye de, İran da durumdan memnun görünüyor.
Ancak memnuniyetin dozunu abartanlar da var ve hiçbirinin “Hani ABD, Türkiye’yi bölme planında çok ısrarcıydı ve Barzani, ABD ve İsrail Türkiye’yi bölsün diye bu referandumu yapmıştı, madem öyle ABD neden Barzani’yi desteklemedi?” sorusuna mantıklı bir cevabı yok. Dahası, “Kerkük’ü Barzani’den kurtardın ama bu kez de Haşdi Şabi’nin eline geçti, İran’ın bir mevzii daha oldu ve çizgi olarak PKK’ya daha yakın olan Talabani Ailesi güç kazandı, daha mı iyi oldu?” sorusunun da cevabı yok.
DAİŞ PKK ile çatışırken ellerini ovuşturanlar, şimdilerde Haşdi Şabi Kürtlere saldırırken de yine ellerini ovuşturuyorlar.
Türkiye şimdi nerede durduğunu unutmuş gibi.
Fatih Altaylı’da bu durumu sorgulamış köşesinde; “Türkiye’nin nerede durduğunu, nerede kiminle dost, kiminle düşman olduğunu, kimin yanında kime karşı, kime karşı kimin yanında olduğumuzu falan artık karıştırdım.
Oturup bir yorum yazacağım ama yazamıyorum.
Ya dost zannettiğimiz biri aslında düşmansa ve bir anda vatan haini olursam ya da düşman zannettiğimiz birisi aslında dostsa ve ben durduk yerde Türkiye’nin çıkarlarına zarar vermeye çalışan biri konumuna düşersem diye tedirginim.
Ne halt edeceğimi bilmiyorum.
Biri lütfen beni şu konularda aydınlatsın: Şii Haşdi Şabi bizim dostumuz mu, düşmanımız mı?”
Sahi şu sıralar kim dost, kim düşman bilen var mı?