Cizre, Silopi, Sur gibi ilçelerde devam eden sokağa çıkma yasakları ve operasyonlarda hak ihlallerinin yaşandığı sık sık dile getiriliyor.
Özellikle orada görev yapan bazı emniyet mensuplarının orantısız güç kullandığı görüntülere yansıyor zaman zaman.
Öyle durumlar yaşanıyor ki üstlerini bile takmayan görevliler var.
Cizre’deki bodrum olayında olduğu gibi.
Bakanlık yetkilileriyle görüşen HDP Milletvekillerinin girişimleri sonucu oradaki yaralıların alınması kararlaştırıldı, ancak iddiaya göre Bakanlık ve valilik açıklamalarını takmayan güvenlik güçleri buna engel oldu.
HDP Lideri Demirtaş bunu dile getirmişti; “İçişleri Bakanlığı koordineyle birlikte, ambulanslar binaya kadar gidecek, yaralıları alacaktı. Dün yine aynı senaryo tekrarlandı. Ambulanslar ana caddeye kadar gittiler, orada durduruldu. Sokağa tank atışlarıyla birlikte çatışma görüntüsü ve mizansen yaratıldı. ‘Güvenliğinizi sağlamamız mümkün değil’ diyerek ambulansları engellediler” diyor.
Çatışmaların yaşandığı bölgelerde görev yapan tüm devlet memurlarının psikolojisi bozulmuş durumda. Hele güvenlik güçlerinin psikolojisi ise alt üst olmuş. Düşünsenize her an ölümle burun burunasınız.
Geçtiğimiz 25 Ocak tarihinde Emniyet Genel Müdürlüğünde önemli bir toplantı yapılmış.
Orada yaşananları, toplantıya katılan Emniyet müdürlerinden biri mektupla Yeniçağ gazetesi Ankara Temsilcisi Ahmet Takan’a yazmış.
Takan, bu mektubu noktasına bile dokunmadan köşesine taşınmış. Doğrusu mektubu okuyunca tüylerim diken diken oldu.
Bu mektubun bir bölümü şöyle; “Sizlere bu satırlarımı, Emniyet Teşkilatı üst düzey yönetici personeli olarak siyasi eğilimlerimi işimle karıştırmamam gerektiğinin farkındalığı içinde, ama diğer yandan aile büyüklerimin tamamının milliyetçi olmasıyla tanınan ve övünen bir ailenin üyesi olarak, içine düştüğüm zor durumdan kurtulmak umuduyla yazıyorum.
25 Aralık günü, Emniyet Amiri, 4. ve 3. Sınıf Emniyet Müdürü olmak üzere toplam 54 emniyet personeli, Emniyet Genel Müdürlüğü binasının Y Blok Toplantı Salonuna davet edildik. Toplantıya Genel Müdürümüz Celalettin Lekesiz, başta Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Gülcü olmak üzere diğer Gn. Md. Yrd’ları, Terörle Mücadele, İstihbarat, Özel Harekât, Personel, Kaçakçılık, Güvenlik, İkmal Bakım, İdari Mali İşler Daire Başkanları katıldı.
Toplantının ilk 2 oturumu Genel Müdürlük binasında, 3. oturumu ise İstihbarat Daire Başkanlığında yapıldı. Başlangıçta amacını tam kavrayamadığımız toplantı ilerledikçe katılımcılar olarak hepimiz şoke olduk.
İlk oturumda, özetle,
‘Çözüm sürecinin yanlış anlaşıldığı ve Devlet otoritesinin zaafa uğratıldığı’
‘Bu zafiyeti ortadan kaldırmak üzere -toplantıya çağırılan- vatanseverlerin seçildiği’
‘Bizim fedakârlığımızla Güneydoğudaki başıbozukluğun giderileceği, seçim sürecinin istenen şekilde atlatılacağı ve seçimde işbirliği içinde çalışılacağımız (ne demekse!?)’
‘Genel Müdür Yardımcısı Zeki Çatalkaya ile Terörle Mücadele, İstihbarat, Özel Harekât, Personel, Kaçakçılık, Güvenlik, İkmal Bakım, İdari Mali İşler Daire Başkanlarının bazı şark illerini gezerek zaaf olan 54 kritik noktayı tespit ettikleri ve bizleri buralara gönderecekleri’
‘Vatanın kurtarılmasının bizim elimizde olduğu’ anlatıldı, bolca gaz verildi.
Toplantıda yöneticilerin endişesi yüzlerinden okunuyordu ve niçin böyle sıra dışı bir görevlendirme yapıldığını açıklamaktan kaçınıyorlardı. Hepsinin ‘çok büyük bir krizle karşı karşıya olduğumuz gerçeğini’ açıkça söylemeye korktuğu anlaşılıyordu. Her biri yuvarlak ifadelerle kendi sırasını geçiştirip topu diğerine atmaya çalışıyordu. Genel Müdürün konuşmasında bu görevlendirmenin bir-iki yıl sürebileceği ifade edilince katılımcılarda duygusal patlama oldu. Homurdanmaların da artmasıyla birlikte oturuma ara verildi.
İlk oturumdan sonra doğal olarak katılımcılar soru sormak ve tepkilerini göstermek için yöneticileri ayaküstü yakaladılar. Katılımcılar, kendilerine yapılanın bir cezalandırma olduğunu, burada bulunan herkesin şark görevini (kimilerinin birden fazla) yerine getirdiklerini, Güneydoğu’daki sorunların ve krizin neden tam anlamıyla açıklanmadığını sorguladılar ve itirazlarını seslendirdiler.
Yapılan itirazların etkisiyle olacak ki, 2. oturumda, Personel Daire Başkanı Eyüp Kınacı, bizlerin neye göre seçildiğimizin sorgulanmaması gerektiğini ve bu tasarrufun tartışmasız şekilde idarenin hakkı olduğunu söyledi. Bazı meslektaşlarımızın istifa edeceklerini ve ailelerinin perişan olacağını söylemeleri üzerine tansiyon yükseldi.
Son cümleler, her ne pahasına olursa olsun olayların önlenmesi için gerekirse şiddet artırılarak (birebir kullanılan ifade “Geri durmayın! Kırın! Geçirin!”) otoritenin sağlanacağı şeklinde oldu.”
Mektupta özellikle son cümledeki ifadeler oldukça düşündürücü. Acaba buralarda emniyet güçlerinin sivillerle yönelik saldırı ve şiddet iddiaları doğru mu? demeden edemiyor insan.