Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) hilafet ilan edişinin 2. Yıldönümüne bir gün kala İstanbul’da Atatürk Havalimanı’nı hedef aldı.
Türkiye, IŞİD’e destek verdiği iddiasıyla uluslararası alanda devamlı suçlanıyor. Birkaç ay önce Antalya’da yapılan G20 zirvesinde Rusya Lideri Putin, Türkiye’yi kastederek G20 üyesi bir ülkenin IŞİD’e destek verdiğini belirtmişti.
Bunların dile getirilmesine sebep olan bazı emareler vardı. Yani boş yere, durduk yere söylenecek şeyler değil bunlar.
Mesela silah taşıyan MİT tırları. Malum bu olay artık dünya tarafından biliniyor. Türkiye’ye dost ülkeler bile şu an için Türkiye’nin IŞİD’de destek verdiği iddiasındalar hala.
Tırlarla silahların sevkedildiği Suriye topraklarında belkide PYD ili çatıştığı için Türkmenlere silah taşındı. Ancak bu silahların önemli bir bölümünün IŞİD’in eline dolaylı yoldan geçtiği iddiası sürekli gündemdeydi.
Son zamanlarda neredeyse tüm dünyanın bu konuda Türkiye üzerinde bir baskısı vardı. Zire IŞİD Avrupa ülkelerine yönelmiş ve kanlı eylemler gerçekleştiriyordu. Fransa ve Belçika saldırılarına yüzü aşkın kişi yaşamını yitirdi.
Belki bu baskılardan dolayı olacak ki Türkiye IŞİD’e yönelik sınırın ardından top atışlarıyla zaman zaman operasyonlar düzenledi.
Belki bunun bir sonucu olarak Atatürk Havalimanı saldırısı gerçekleştirildi.
Türkiye Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan önemli bir yer. Saldırı için seçilen yer ise bu bağlantının ana damarlarından biri olan Atatürk Havalimanı. Yani öyle sıradan bir seçim değil burası.
Uzmanlarda bu konuda hemfikir zaten.
Terör uzmanı Metin Gürcan, buna dikkat çekiyor; “Eylem yerine dikkat edin. Uluslararası bir terminalde gerçekleştirilen eylem Türkiye’yi doğrudan uluslararası alanda sıkıştıran bir eylemdir. IŞİD’in Türkiye’nin uluslararası itibarını zedelemeye dönük eylemlere odaklandığını biliyoruz.
Saldırı tipi açısından da baktığınızda tamamen IŞİD tarzı olduğunu anlayabilirsiniz. Silahlarla olay yerine geliniyor. Silahlı çatışmaya giriliyor, korku ve kaos yaratılıyor. Sonra da bombalar patlatılıyor. IŞİD; böylesi eylemleri ilk kez yapmıyor. Türk istihbaratının ve emniyetinin ve hatta kamuoyunun çok iyi bildiği bir saldırı tipi.”
Peki neden? Sorsuna da şu cevabı veriyor Gürcan; “Ankara son dönemde IŞİD’i zora sokacak hamlelere giriyor. Rusya’yla normalleşme, İsrail’le anlaşma Suriye politikasında realist dönüşler olarak algılanıyor. İşte bu süreçte de IŞİD de Ankara’ya –Ayağını denk al, benim gücümü de gözardı edemezsin- mesajı veriyor.
Ankara’daki otoritelerin Türkiye için öncelikli tehdidin PKK mı yoksa IŞİD mi olduğu konusunda mutlaka ivedilikle karar vermesi gerekiyor. Ankara IŞİD politikasını gözden geçirmek zorunda. Ne ilk ne de son olacak. Yeni saldırılar kaçınılmaz. Bu saldırılar güvenlik ve istihbarat zafiyetinden öte siyasi akıl ve entelektüel akıl zafiyetiyle değerlendirilmeli. Suriye’de Münbiç’i IŞİD kontrol edip saldırırken, bir yandan da YPG güçleri oraya ateş açıyor. Türkiye bu noktada kimin yanında durmalı sorusu da Ankara için en büyük fay hattıdır.”
İstanbul saldırısının ardından dikkat çeken bir yorumun yayınlandığı Guardian Gazetesi, Ak Parti’nin DAİŞ ile ilişkisine dikkat çekiyor.
Guardian gazetesinin önemli yazarlarından Simon Tisdall, saldırının, Türk hükümetinin DAİŞ'e karşı tutumunu bir kez daha sorguya açtığını vurguladı.
Tisdall, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Kürtleri DAİŞ'ten daha büyük bir tehdit olarak gördüğüne, Türkiye'nin üstü kapalı olarak DAİŞ'e destek vermekle suçlandığına dikkati çekti.
AKP'nin DAİŞ çetelerine silah göndermek ve petrol ticaretine yardımcı olmak gibi suçlamalarla karşı karşıya olduğunu da aktaran Tisdall, yazısında şu ifadeleri kullandı; “Bu iddialar bir yana, Erdoğan, Suriye ve Irak'taki cihatçılarla savaşan Kürt milislere destek vermeyi reddederek, dolaylı şekilde IŞİD'e destek vermekle suçlanıyor...
Türk yetkililer son aylarda, IŞİD'ın düzenlemiş olduğu saldırılarda, en azından ilk anda Kürtleri sorumlu tuttu. Bu da resmi daha bulanık hale getirdi ve IŞİD'e verilecek cevabı karmaşıklaştırdı...
Bakanlar şu ana kadar IŞİD'in Türkiye içinde hücreleri olduğunu reddetti. Ama son zamanlardaki gözaltılara bakılınca bu iddiayı savunmak giderek güçleşiyor.
Görünen o ki, Erdoğan'ın ülkede olan her kötü şeyden Kürtleri sorumlu tutması artık işe yaramıyor. Türkiye halkı Erdoğan'ın cihatçı tehdide bilerek gözlerini yummasının bedelini çok ağır şekilde ödüyor.”
Anlaşılan o ki Türkiye şu an önemli bir yol ayırımında.
Şu an tüm mesaisini harcadığı PKK ile mücadelede sürekli kararlılık mesajları verilirken, DAİŞ ile sanırım daha kararlı mücadele artık şart oldu. Çünkü bu eli kanlı örgüt, sivilleri hedef alıyor.
Gürcan’ın da dediği gibi Türkiye öncelikli tehdidin PKK mı yoksa DAİŞ mi olduğuna çok acele karar vermesi gerekiyor.