Yatırımların en son geldiği, tabiri caizse ülkenin en ucundaki Doğu ve Güneydoğu’ya her zaman üvey evlat muamelesi yapılmıştır.
Binlerce insan, artık miadını doldurmuş ve üçüncü dünya ülkelerinde yapılan asfalt yollarda yaşamını yitirdikten sonra daha güvenli olan ‘beton asfalt’ yapımlaşa başlandı.
Petrolün ilk kez bulunduğu, Türkiye’ye Petrolü tanıştıran Batman ve çevre illeri birbirine bağlayan yollara bir bakın.
Acaba her yıl kaç kişi çukurlarla dolu artık kullanılmayan asfalt ve yollara bağlı sebeplerden dolayı yaşamını yitiriyor.
Batman gibi bölgenin en gözde kenti 35 yıldır tek bir spor tesisiyle yetinmedi mi.
Gençliğimin ilk yıllarında yapılan ilin tek kapalı spor salonunun ardından ikinci salon daha geçen gün hizmete girdi.
Tıkabasa sınıflarda yapılan eğitimden geriye üniversiteye girememiş, kayıp bir sürü yaşam var.
Yıllarca öğrenciler öğretmen olmadığı için boş geçen derslerin ardından ne yazık ki istenen eğitimi alamadı.
Bu anlattıklarım sadece bölgemiz için geçerliydi.
O dönemler batı illerinde yollar beton asfalt, alabildiğine zengin spor tesisleri ve eğitimin alasının yapıldığı okullar vardı. Ülkenin iki ayrı bölgesinde, iki çok farklı manzarası yansıyordu.
Çok farklı şartlarda eğitim gören bölge insanı ve batıdaki insanlar, sınavlara gelince ne yazık ki aynı şartlarda yarıştılar. Bu büyük haksızlık resmen birilerinin geleceğini çalıyor.
Bölgedeki eğitim sorunu Cumhuriyetin ilk yıllarında da sık sık ele alınırdı.
O dönemler Batman’ın bağlı bulunduğu Siirt ili genelinde sadece 17 okul bulunuyordu.
İl genelinde yaşayan erkeklerin sadece yüzde 6.66’sı, kadınların ise yüzde 0,29’u okuma yazma biliyordu. Bu tabiî ki sadece Siirt ile sınırlı değildi. Bölgenin tüm illerinde durum böyleydi.
Dönemin Başbakanı İsmet İnönü'nün 1935 yılında hazırlayıp Atatürk'e sunduğu raporda, Doğu ve Güneydoğu Anadolu vilayetlerinin imar, iskan, sağlık, güvenlik durumlarına yer verilmiş. İnönü, raporunda gezip gördüğü yerlerde edindiği izlenimler doğrultusunda eğitim ve kültür meselesine de büyük önem verilmesi gerektiğini belirtmiş ve eğitimle ilgili şu bilgilere yer vermiştir; “Kürtlere okutma yapılıp yapılmayacağı şimdiye kadar bir politika olarak mütalaa edilmiştir. Bu politikayı halk biliyor. Biz bundan hiç istifade edemediğimiz halde yalnız mahzurunu çekiyoruz. Daha Türk köylerindeki mektepleri yapamamışken ve en nihayet ona varmayan okutmada bir hususi siyasayı halkın diline düşürmekte hiçbir fayda yoktur. Sonra ilk tahsil için okutmakta faydamızın daha siyasi olduğu görüşündeyim.
Kürtleşmiş ve kolayca Türklüğe dönecek yerleri okutmak, hatta Kürtlere Türkçe öğreterek Türklüğe çekmek için ilk tahsil ve onun iyi hocası çok etkili vasıtadır. Zaten sınırlı olan vasıtalarımızı daha çok Türk köylerinde kullanmak elimizdedir.”
İsmet İnönü'nün raporunda, bölge insanının Türkçe ile konuşur hale getirilmesi ve köy çocuklarının kurulacak yatılı okullarda eğitim görmesinin gerekliliği ile eğitim meselesine yönelik tedbirler ele alınmaya başlamış. Müfettişlik bölgesinde açılacak okulların geniş binalı, hastanesi, eczanesi yerinde müstakil veya tez uğrayan bir doktorun kontrolünde, yetişmiş, azimli, çalışkan öğretmenlerin idaresinde olması istenmiştir. Bu okullarda başta Türkçe konuşmayı sevdirecek kapsamlı bir program ile üç yıllık öğrenim verilecektir. Ancak okullar kaza ve bazı nahiye merkezlerinde genel beş yıllık okullara engel olmayacaktır.”
Rapor şu cümlelerle devam ediyor; “Bugün vilayetlerin bütçeleriyle ancak kazalarda ve bazı nahiyelerde çok sınırlı köylerde üç sınıfı okutan öğretmenlerle idare edilebilmektedir. Büyük Türk köylerinde de beş sınıflı program üzerine kurulu okulların varlığı kabul edilebileceğine göre vilayetlerin zirai, veteriner birçok işleri kanuni, idari ve içtimai birçok yardımları bırakmadan parasız okul meydana getirmelerine maddeten imkân görüyorum.
Hükümetçe seneden seneye bir program altında uygun yerlerden başlayarak böyle müesseseler kurmak gerekiyor. Böyle müesseseler ilk olarak Van'ın Gevaş, Hakkari'nin Beytüşşebap, Bitlis'in Hizan, Muş'un Malazgirt, Siirt'in Pervari, Divarbekir'in Şerbati, Urfa'nın Viranşehir kazalarında kurulabilir.”
Eğitim o günlerden beridir büyük bir sorun. O yıllarda eğitim üzerinde durulmuş. Ama anlaşılan buradaki kaygı bölge insanının eğitim görmesi değil, Türkleştirme çabalarıdır.
Eğitimde geri kalmışlığın sonuçlarını hala yaşıyoruz ne yazık ki. Batıdaki birçok ilde modern eğitim yapılıyorken, bölgedeki illerde hala eksik derslikler tamamlanıyor.
İzmir, Manisa, Bursa ve diğer batı illerindeki öğrenciler her türlü rahatlığın sağlandığı şartlarda Üniversite sınavlarına hazırlanırken, Cizre’de, Silopi’de, Sur’da, Nusaybin’de ise öğrenciler, operasyonların, bombaların ve silahların susmak bilmediği bir ortamda geleceğini belirleyecek sınava giriyorlar.
Aynı sorular, aynı puanlar, hepsinin isteği aynı okullar, ama ne yazık ki eşit olmayan şartlar. Bu çocukların geleceğiyle oynanıyor. Aslında geleceği gaspediliyor. Ve hiç kimse itiraz dahi etmiyor.
Yazık çok yazık…