Koğuş sistemi üzerine kurulu cezaevlerinin temelleri atıldıktan sonra bilinen cezaevi tartışmaları da başladı.
Bununla birlikte insan hak ve özgürlükleri ile ilgili bildirilerin yayınlandığı yirminci yüzyılın ikinci yarısından itibaren cezaevleri de sık sık gündeme gelmiş ve 1955 yılında BM Minimum Cezaevi Standart Kuralları oluşturulmuştur. Ardından, Avrupa Konseyi'nin Minimum Cezaevi Tretman Kuralları (1973) ve son olarak da Avrupa Cezaevi Kuralları (1987) konulmuştur. Avrupa Cezaevi Kuralları (ACK)'nın bazı ana ilkeleri şöyle sıralanmaktadır;
* Hürriyetten yoksunluk, insana saygıyı sağlayıcı maddi ve manevi koşullarda ve bu kurallara uygunluk içerisinde gerçekleştirilecektir.
* Bu kurallar tarafsızlık içerisinde uygulanacaktır. Irk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya diğer ulusal veya sosyal orijin, doğum, ekonomik veya diğer duruma dayalı olarak ayırıcı işlem yapılmayacaktır. Mahpusların mensup olduğu grubun dini inançlarına ve ahlaki kaidelerine saygı göstermek gereklidir.
* İnfaz kurumlarında mahpusların tabi olacağı tretmanın hedefleri olarak; sağlıklı olmalarını ve kendilerine saygınlıklarını muhafaza etmek ve ceza süresinin elverdiği ölçüde bireysel sorumluluklarını geliştirmek ve topluma avdetlerinde hukuka uyarlı ve kendi kendine yeterli bir yaşam sürdürebilme şansını yükseltecek düşünce ve hünerlerin yer etmesini teşvik etmek gibi olacaktır.
* Yetkili bir makam tarafından atanacak yetenekli ve tecrübeli müfettişlerce ceza kurumları ve hizmetleri düzenli olarak denetlenecektir. Bunların görevi, özellikle bu kurumların yürürlükteki yasalar ve tüzüklere, cezaevi hizmetlerinin hedeflerine ve kuralların gereklerine duyarlı olarak ne ölçüde idare edilip edilmediğini takip etmektir.
Mahkum, temel ihtiyaçları karşılanmakla birlikte bazı özgürlükleri ceza infaz süreci içerisinde kısıtlanan kişidir. Bunların başında da özel yaşam, seyahat, iletişim ve toplanma özgürlükleri geliyor. Bu nedenle kişinin herhangi bir nedenle cezaevine konulması, onun haklarının askıya alınması ya da yok sayılması sonucunu doğurmamaktadır. Sokaktaki insan için hukuk güvencesi ne anlam ifade ediyorsa, cezaevindeki hükümlü ya da tutuklu için de aynı anlamı ifade etmek durumundadır.
ACK’da bu konu ile ilgili şu uyarılar bulunuyor; “Hapis, hürriyetten yoksunluğu içermesi ile kendiliğinden bir cezadır. Haklı görülür bir ayrıma bağlı olarak veya disiplin korunması ayrık olmak üzere hapislik koşulları ve cezaevi rejimleri, bu durumun içerdiği ızdırabı yoğunlaştırmamalıdır.”
Devletin cezaevindeki kişiye yaklaşımı bu yönde olmalıdır. Ancak yıllardır cezaevlerindeki hak ihlalleri hep gündeme geliyor.
Diyarbakır Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Derneği (Diyar TUHAD-DER) adına Avukat Metin Gün, içinde Batman M Tipi Cezaevinin de bulunduğu 8 cezaevinde tutuklularla yüzyüze görüştükten sonra bir rapor hazırladı.
Raporda cezaevindeki tutsakların yaşadığı hak ihlalleri sıralandı.
Tutsaklarla birebir görüşme gerçekleştiren Avukat Metin Gün, tutsaklar üzerindeki baskı ve yıldırma politikalarının bizzat devletin bilgisi ve denetimi dahilinde yapıldığını söyledi. İnfaz savcısının bu durumdan haberdar olmasına rağmen müdahale etmediğini belirten Gün, yapılan hak ihlallerine tüm yetkililerin göz yumduğunu ve bundan ötürü İçişleri Bakanlığı'ndan Adalet Bakanlığı'na kadar herkesin yargılanması gerektiğini söyledi.
Raporda Batman M Tipi Cezaevi ile ilgili bölümde birçok hak ihlali sıralanmış.
İşte raporda yer alan hususlar;
* Tutsaklarda, politik tutsakların bulunduğu koğuşu seçmeleri halinde en temel haklarından bile yararlanamayacakları algısı oluşturulmaya çalışılmaktadır.
* Hapishanelerdeki tutsaklar, son 5 aydır sosyal aktiviteler ve atölyelerden yararlanamamaktadırlar.
* Yeni tutuklananların, nevresim, yastık, yorgan ve benzeri ihtiyaçları hapishane yönetimi tarafından karşılanmamakta ve tutsak ailelerinin getirdikleri de kabul edilmemektedir.
* Tutsakların, idarenin bilgisi dahilinde kendi paralarıyla hapishane kantininden satın aldıkları temel araç ve gereçlere (ranza tahtası, halıfleks vb.) gerekçe gösterilmeden el konulmuştur.
* Tutsakların mahkemeye sevkleri esnasında kelepçeleri sökülmemekte, yolculuk eziyete dönüştürülmektedir.
* Hasta tutsaklar, revire ya çıkarılmamakta ya da geç çıkarılmakta, hastaneye sevk edilmemekte, sevkleri halinde uzman doktora çıkarılmamakta, çıkarılsalar bile doktorlar, hastaların politik kimlikleri sebebiyle yüzeysel muayene ile yetinmektedir. Yani her aşamada birden çok hak ihlali yaşanmaktadır.
* Tutsakların tuvaletleri yetersiz sayıda olup, sıcak su, yemek ve ısınma ile ilgili sıkıntıları bulunmaktadır.
* Tutsakların özellikle belirttikleri bir diğer husus, son atanan hapishane müdürü ile hak ihlallerinin giderek arttığıdır.
Avukatın tespitleri bu yönde. Tüm bu iddiaların yetkililer tarafından incelenmesi ve mahkûmlarla birebir görüşmesi gerekiyor. Aksi takdirde adaletin bir ayağı eksik kalır.