Bir ülke için şu anda içinde bulunduğu kadar zor bir durum olabilir mi?
Sözkonusu ülke tabi ki Türkiye.
Ülkenin bir ucundan diğer ucuna insanlar ölüyor.
Türkiye’nin doğusu 22 Temmuz’dan bu yana kan gölüne döndü. Düşünsenize artık ölüler üzerinden sayıların yarıştırıldığı bir dönemi yaşıyoruz.
Biri ben şu kadar öldürdüm, diğeri benim öldürdüğüm daha fazla demeye getiriyor.
İşte böylesine insan yaşamının en ucuz pazarlığının yapıldığı bir dönemdeyiz.
Cizre’de bir mezarlık görüntüsü gözüme takıldı.
Hani bilinen mezarlık görüntüsü değildi bu.
Yanlana dizilmiş yüzlerce mezar var.
Hepsi yeni kazılmış mezarlar.
Hepsinde tek model mezar taşı var.
Ve hepsinin üzerinde belikli aynı kap boyadan çıkan fırçalarla sadece yıl olarak 2016 ve sayılar var.
Hiçbirinin sahibi yok. Daha doğrusu kimin olduğu bilinmiyor ve devlet tarafından toprağa verilmişler.
Devlet ve vatandaşları arasında bir çatışma yaşanıyor ve devlet ismini dahi bilmediği vatandaşını kimsesizler mezarlığına gömüyor.
Bu durumu yaşayan kaç devlet vardır acaba?
Geçen yıl 22 Temmuz’dan bu yana yoğun ölümlerle karşılaşır olduk.
20 Temmuz’daki Suruç patlamasının ardından başlayan çatışmalar ve bölgeden gelen yoğun ölüm haberleri ülkenin heryerini yasa boğdu.
Ölümler doğuda yaşanıyor ama ülkenin en batısındaki vatandaş dahi yasa boğuluyor. Böylesine bir durum yaşıyoruz.
Şimdi ise ölümün adresi artık belli değil.
Ülkenin iki büyük kenti hedefte şu sıralar.
Adeta saldırılar sıraya bağlanmış.
Bir Ankara’da, bir İstanbul’da patlıyor canlı bombalar.
Ankara saldırısının yaraları henüz sarılmadan bu kez İstanbul’un kalbi olarak bilinen ve her an binlerce yerli ve yabancı kişinin bulunduğu İstiklal caddesinde sivil insanlar hedef alındı.
Bu nasıl bir mantıktır anlamak mümkün değil.
Tamamen sivil insanların, kadınların, yaşlıların, çocukların bulunduğu bir ortamda böylesine bir saldırıyı kim hangi amaçla gerçekleştirebilir.
Amacı ne olursa olsun bu ve buna benzer saldırıları reddetmek ve kınamak gerekir.
Böylesine bir saldırı hiçbir amaca hizmet etmez. Ancak terörün en çirkin yüzünü ortaya çıkarır.
Buna söylenecek tek söz; LANET, BİNLERCE KEZ LANET OLSUN…
İstanbul’daki patlamanın ardından saldırganın kimliği kadar kimin yaptığı da merak ediliyordu.
Bu olayla ilgili en erken kınamalardan biri KCK’den geldi.
KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanlığı, İstanbul'daki canlı bomba saldırısına ilişkin yazılı açıklama yaparak saldırıyı kınadı.
Sivillerin öldürülmesini 'ahlaksızlık' olarak niteleyen KCK, açıklamasında şu ifadelere yer verdi; “Sivillerin ölümüne karşı çıkılması gerekmektedir. Kimden gelirse gelsin sivilleri hedef alan eylem ve tutumlara karşı çıkılmalıdır. Biz Kürt Özgürlük Hareketi olarak savaşı tercih etmediğimiz gibi, savaş içinde sivillerin ölümüne de şiddetle karşıyız. Savaşta sivillerin katledilmesi suçtur.” Bu açıklama, saldırının PKK tarafından yapılmadığını gösteriyor.
Zaten bir gün sonra saldırının kimliği belirlenen Gaziantep doğumlu bir IŞİD militanı tarafından yapıldığı belirlendi.
Bu saldırı öncesi geçtiğimiz günlerde ilginç bir gelişme yaşanmıştı.
Almanya geçtiğimiz Perşembe günü İstanbul Başkonsolosluğunu, Alman Lisesi’ni ve Ankara’daki büyükelçiliğini ‘olası bir saldırı tehdidi’ sebebiyle bir günlüğüne kapatıldığını duyurmuştu. Bunun üzerine İstanbul Valiliğinin internet sitesi üzerinden yayınlanan açıklamada Vali Vasip Şahin şöyle demişti; “Bu tür haberlerin ‘terör örgütlerine müzahir kişilerce ülkenin huzurunu bozmak amacıyla’ sosyal medyada yayılmaya çalışılıyor. Bu çerçevede ülkemizde bulunan bazı yabancı ülke temsilciliklerinin de ‘teyide muhtaç duyumlarına’ dayalı olarak ve yetkili kurumlarla irtibata geçmeden tedbirler geliştirmeye çalıştığı ve kamuoyumuzu olumsuz etkileyebilecek tasarruflarda bulunduğu görülmektedir.”
Bu uyarılara itibar edilmemiş ve hatta bert tepki gösterilmişti. Ancak İstanbul saldırısı bu uyarıların doğru olduğunu ortaya koydu.
Bu durum, Ankara’da son 5 aylık sürede meydana gelen 3 büyük saldırı ve İstanbul’daki iki saldırı sonrası güvenlik ve istihbarat zafiyetini tekrar gündeme getirdi.
Alman hükümeti vatandaşlarını uyarıyor, ancak hükümet bu uyarıları yalanlamanın peşine düşüyor. O zaman uyarılara rağmen yaşanan patlamanın anlamı ne?