Malum, 16 Nisan’da belkide Türkiye’nin kaderini değiştirecek bir referandum yapılacak.
İyi mi olur, kötü mü olur bilemem.
Ancak şu anki sürecin ülkede bir kutuplaşmayı doğurduğunu açıkça gözlemek mümkün.
15 Temmuz’da ülkeyi ele geçirmek isteyen, vatandaşlarını gözünü kırpmadan katleden ve bu ülkenin meclisini bombalayan FETÖ’ye karşı alanlara inen, karşı duran, hayatını hiçe sayanlar bile bugün ‘Hayır’ dedikleri için ‘Vatan haini, terörist’ ilan edildikleri bir süreçten geçiyoruz.
15 Temmuz aslında kurtuluş savaşının yeni versiyonuydu.
İstanbul, İzmir, Ankara, Çanakkale ve ülkenin tüm batı şehirlerinde o gün ve sonraki günlerde nasıl insanlar alanlara indiyse, Batman, Diyarbakır, Siirt, Muş ve Hakkari’de de alanlardaydı.
Sözkonusu demokrasi, insan hakları, özgürlük ve ülkenin geleceği olduğunda, Kürdü, Türkü alanlara indi.
Şimdi hükümetin getirmeye çalıştığı yeni sisteme ‘Evet’ demedikleri için hainlikle suçlanıyorlar.
Yazık… Çok yazık…
Samimi arkadaşlar bile bugün bu durumdan kaynaklı adeta düşman oldular.
Ülkenin her yanında ‘evet’ ve ‘Hayır’ diyenler karşı karşıya.
Ama vahim olanı, hem Cumhurbaşkanı, hem başbakan ve iktidar milletvekilleri her ne kadar “Herkes hür iradesini dile getirmekte serbesttir” deselerde işin boyutunun öyle olmadığıdır.
Sayın Cumhurbaşkanı, ‘Hayır’ diyen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na bakın neler söylüyor; “Muhalefeti ve Kandil'in başındaki o teröristleri dinliyoruz. Ne diyorlar 'Hayır'. Ana muhalefetin başındaki zat da davet yapıyor. Ya senle biz neyi konuşacağız ki. Sen Kandil'in başındakilerle berabersin. Bizim Kandil'in başındaki teröristlerle, konuşacak hiçbir şeyimiz yok. 'Hayır' ne demektir diye sorarsanız size tek cümle ile cevap vereyim. 'Hayır' bu ülkede terörü ikamet etmeye çalışan, PKK'lı bölücü terör örgütü yandaşlarına destektir.”
Bu sözler şu anlama geliyor; Kılıçdaroğlu terör örgütüne destek veriyor ve ‘Hayır’ diyenlerin hepsi teröristtir.
Bu nasıl bir mantıktın anlamak mümkün değil.
Daha dün Yenikapı’da birlikte iken methiyeler dizdiğin birine bugün ‘Terörist’ yakıştırması yapmak ne ile izah edilir anlamak mümkün değil.
Üstelik eminim ki sandıkta, nasıl ki ‘Evet’ oyu kullanacaklar arasında karşı bloktan seçmenler olabileceği gibi, ‘Hayır’ oyu kullanacaklar arasında Ak Partililer de olacaktır.
Bu durumda onlarda ‘Vatan haini’, ‘Terörist’ olacaktır.
Eğer bir referandum yapılacaksa, herkes eşit şekilde seçim çalışmaları yapabilmelidir.
Bunun aksi tüm durumlar şaibe yaratır ve referandumun sonucu hiçbir şekilde meşru olmaz.
Ama ülkenin başındakiler eğer ‘Hayır’ diyenleri ‘Terörist’ olarak niteler ve hedef gösterirse bu adaletten uzak bir seçim olur.
Herkes görüşünü ortaya koyuyor ve neden ‘evet’ veya ‘Hayır’ dediğini anlatıyor.
Aslında sadece bir taraf anlatıyor.
Çünkü şu sıralar ‘Hayır’ çalışması yapan kesimler neredeyse her mecrada engelleniyor.
İstanbul’da ‘Hayır’ broşürleri dağıtan öğrencilere polis mücadele ederek gözaltına alıyor, vapurda benzer bir etkinlik yapanlara yine polis müdahale ediyor, malum bazı kesimler tarafından ‘Hayır’ diyeceklere silahlı sosyal medya paylaşımları ile gözdağı veriliyor ve böyle bir ortamda demokratik bir seçimin yapılacağından bahsediliyor.
Buna kimseyi inandırmak mümkün değil.
‘Hayır’ cephesinin bir diğer partisi olan HDP’nin Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, bu süreçte partilerine yönelik baskıların arttığını belirtti ve bunu ilginç bir örnekle özetledi.
Olup biteni bir maça benzeten Önder, şunları söyledi; “Bir futbol maçı var. Tribünlerin tamamı rakip takımın taraftarlarından oluşuyor çünkü rakip takımın taraftarlarına bilet vermiyorlar hatta ‘gelirseniz öldürürüz’ diyorlar. Hakem rakip takımdan yana hatta rakip takımın kulüp başkanı aynı zamanda hakem. Onlar 11 kişiler biz 3 kişiyiz. Öte yandan bu üç kişinin de gözleri ve ayakları bağlı ve kalecimiz yok. Bu ne kadar adil olacaksa bu referandum da o kadar adil olacak.”
Referandum süreci Türkiye ile Avrupa arasındaki ipleri de iyice gerdi.
Önce Almanya ile başlayan gerginlik, şimdi diğer Avrupa ülkelerine sıçramış durumda.
Türk yetkililerin ülkelerindeki toplantılara katılmalarını yasaklıyorlar.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya, Türk seçmenlere seslenmek üzere gittiği Hollanda’ya alınmadı ve Almanya’ya sınır dışı edildi. Bunun üzerine Hollanda’da olaylar çıktı.
Bu ifade özgürlüğü ile bağdaşmayacak çağdışı bir uygulamadır.
Bu uygulamaların hiçbir izahı olamaz.
Ama şimdi bir empati kurmak gerekmiyor mu?
Daha düne kadar muhalif kesimlerin birçok etkinliğine hiçbir gerekçe göstermeden izin vermeyen Ak Parti hükümeti, şimdi aynı uygulamayla karşılaşıyor ne yazık ki.
İnsanlar fikirlerini, düşüncelerini her şekilde karşı tarafa hakaret etmediği sürece ifade edebilmelidir. Bunun önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
İşte o zaman demokrasisi güçlü bir ülke oluruz.
Bu ülkede muhalif olsun veya olmasın, herkesin yaşamaya hakkı vardır.