Herkes Barzani’nin Türkiye ziyaretine kendince anlalar yüklüyor.
Özellikle Rusya’nın savaş uçağının Türkiye tarafından düşürülmesi ve ardından Türk askerlerinin Musul’a çıkarma yapmasının ardından gelişen bu ziyaret, herkesin dikkatini çekti.
Musul ve Başika’ya Türs askerlerinin sevkedilmesinin ardından Türkiye ile Bağdat yönetimi arasında bir gerginlik başladı. Bu gerginliğin giderilmesi için Barzani’nin Türkiye’ye davet edildiği bilinen bir gerçek. Ancak şunu da unutmamak gerekir ki Türk askerinin Musul’a gitmesinde Kürt Bölgesel Yönetiminin bir rolü yok.
Bir nevi bir arabulucu olması için Barzani Türkiye’ye davet edildi.
Bahsi geçen bu ziyaret bölgede ki uzun vadeli çıkarları için büyük hesaplar içerisinde olan ve birbiri ile kıyasıya mücadele eden küresel güçleri ilgilendirdiği kadar, bölgede kendi konumunu güçlendirmek isteyen İran, Türkiye ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin hesaplarını da yakından ilgilendiriyor.
Ancak bu ziyaretin en önemli kazanımı ne biliyor musunuz?
İlk kez bir Kürt yöneticisinin devlet protokolü ve resmi törenle karşılanıyor olması.
Kendi Kürdüne büyük ve acımasız baskılar uygulamakta hiçbir sakınca görmeyen ve yine kendi Kürdünün ulus olmaktan kaynaklı tüm meşru taleplerini, her türden şiddeti uygulayarak bastıran devlet yöneticilerinin Mesud Barzani’yi devlet töreni ile karşılaması ve ayrıca Kürd halkının onur sembolü olan bayrağının görüşme protokollerinde bulundurulması, oldukça anlamlı ve Kürdler açısından son derece önemli bir kazanımdır.
Tabi bu ziyaretin Türkiye açısından önemli gelişmelerin yaşandığı bir döneme gelmesi de oldukça önemli.
Peki bu ziyareti uzmanlar nasıl değerlendiriyor.
Ortadoğu uzmanı Doç. Dr. Serhat Erkmen anlatıyor; “Aslında Türkiye-Erbil-Bağdat hattındaki gerginlik hiç de yeni değil. ABD'nin Irak'taki askerlerini çekmeye başlamasından sonra dönemin Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık El Haşimi olayından beri Ankara ile Bağdat'ın yıldızının barışmadığı bilinmektedir. Türkiye, İran'ın Irak'ta artan etkinliğini dengelemek amacıyla bir yandan Sünni Araplar arasındaki müttefiklerini artırmaya çalışırken diğer yandan Kürtleri yeni stratejik partneri olarak belirlemiştir. Maliki karşıtı bazı Şii gruplar da Türkiye ile ilişkilerinde daha ılımlı bir tavır takınmıştır. Ancak, 2014 yılında Irak'ta gerçekleşen seçimler sonrasında ortaya çıkan siyasal denklem başta Türkiye'nin İran'a karşı dengeyi göreli olarak sağlamaya çalıştığı imajını verse de IŞİD'in Musul'u ele geçirmesi ve Irak'taki tüm dengeleri alt üst etmesi Irak'taki Türkiye İran rekabetinin tüm dinamiklerini değiştirmiştir.
Türkiye'nin Iraklı Kürtlere yaklaşımının 2009'dan beri değiştiği görülmektedir. Ankara, Iraklı Kürtleri özellikle de KDP'yi başlangıçta ortak olarak algılarken bugün stratejik bir partner olarak benimsemektedir. Bu ortaklığın Ankara açısından 4 açıdan önemi var: Bir kere artan enerji ihtiyaçlarını çeşitlendirmek isteyen Türkiye, Kuzey Irak'ı ucuz ve sürekli bir enerji havzası olarak görmektedir. IKBY'de bulunan petrol ve doğal gazın uluslararası piyasaya aktarılmasının temel güzergâhı olmanın yanı sıra baş tüketicisi olmaya adaydır. İkincisi, Türkiye'de yürütülen barış sürecinde KDP politik ve psikolojik bir rol oynamaktadır. Sürecin tıkandığı ve çatışmanın yükseldiği noktalarda Iraklı Kürtlerle ilişkiler, Kürtlere değil PKK'ya karşı olduğu söyleminin can simidi olmuştur. Üçüncüsü Kuzey Irak, Irak'ın geri kalanındaki Sünni Arap coğrafyasına açılan kapısıdır. Türkiye'nin tarihsel etki sahası olarak gördüğü bölgelere doğrudan erişimini kaybetmesiyle birlikte jeostratejik durum Türkiye'yi Kürtlerle yakınlaşmak zorunda bırakmaktadır. Dördüncüsü ise özellikle Suriye'deki gelişmelerden sonra bölgede yalnızlaşan Türkiye'nin Irak ve Suriye'de ortak bir gündem paylaşabileceği yegâne dostu Iraklı Kürtler haline gelmiştir.
Bu ortaklığın Kürtler açısından da son derece önemli hale geldiği görülüyor. Bir kere, Türkiye'nin şiddetli bir karşı çıkış sergilemesi halinde Kürtlerin yegâne ekonomik kaynağı olan petrol ve doğal gazın uluslararası piyasalara akışı (Suriye'de kısa vadede istikrarın güç olduğu dikkate alındığında) süre olarak uzayacak, maliyeti artacak ve İran veya Irak merkezi hükümetine daha bağımlı hale getirecektir. İkincisi Kürtler Bağdat’la giriştiği toprak mücadelesinde Türkiye'nin fiziki desteğine ihtiyaç duymaktadır. Temmuz 2012'de Irak ordusu ile Peşmergeler Rabia civarında karşı karşıya geldiği andan itibaren Türkiye'nin bu desteği daha kritik hale gelmiştir. Üçüncüsü Kürtlerin temel hedefi olan bağımsızlığa ulaşmasının önündeki en büyük engel de en ciddi kolaylaştırıcı da Türkiye olacaktır. Bu sadece ikili ilişkiler bağlamında değil aynı zamanda Ortadoğu'daki dengeler bağlamında da ele alınmalıdır. Dördüncüsü ise Bağdat ile gerilen ilişkileri nedeniyle içeride ciddi ekonomik zorluklar yaşayan IKBY'nin son aylardaki olayların da gösterdiği gibi en büyük ekonomik yardımcısı Türkiye'dir.”
Aslında şu son durum gösteriyor ki hem Türkiye’nin Kürdistan Bölgesel yönetimine, Kürt yönetiminin de Türkiye’ye ihtiyacı var. Komşu iki ülkenin dostane ve dürüst bir komşuluk yapmasında iki tarafın çıkarı olacaktır.