Hukuk bazen o kadar basit gerekçelerle yok sayılıyor ki, şaşmamak mümkün değil.
Suzi İzmir’den bir örnek vereyim;
Aralarında Yargıtay üyesi, hakim, savcı, avukat ile noterin de olduğu 20 bin üyeli adalet.org sitesinin sunucularının tutulduğu İzmir'deki şirkete önceki gün polis baskın yaptı. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talebi üzerine İzmir 7. Sulh Ceza Hakimliği tarafından verilen 29 Nisan 2015 tarihli kararda, adalet.org sitesinin log kayıtlarının tutulduğu server'ların imajının alınması için İzmir'in Konak ilçesindeki bilişim şirketinde bir defaya mahsus arama yapılması, arama sırasında ele geçirilen dijital materyallere de el konulması istendi.
Karar üzerine polis şirkete giderek hakim ve savcıların görüşlerinin yayımlandığı, özel mesajları ve kişisel bilgilerinin bulunduğu sitenin sunucularındaki tüm verileri kopyaladı. Sulh Ceza Hakimi'nin kararında, aramada zorunlu olan şüpheli adı ve suçlama konusunun yer almaması dikkat çekti.
Bilgilerin kopyalanmasını meslektaşlarına gece saatlerinde adalet.org sitesinden duyuran sitenin kurucusu Balıkesir Asliye Ceza Hakimi Aydın Başar, “Sitede özel mesaj olarak yazılan tüm mesajlar şu anda polisin elinde. Bu şu demek; bu siteye kayıtlı 20 bin kişi potansiyel şüpheli görülmüştür. Tahmin ediyorum ki o arama kararını isteyen savcı veya kararı veren meslektaşımın da mesajı vardır” dedi.
Yapılanın hukuksuzluk olduğunu belirten Başar şunları yazdı: “Sitenin tümünü kopyalayıp gitmişler. Yani Facebook sitesinin tümünün kopyalanması veya herkesin telefon görüşmelerinin kayıt edilip kopyalanması gibi. Kişiler arası yapılan yani herkese açık olmayan özel mesaj veri tabanı da kopyalanmış. Bu adli işlemin arkasındaki tasarrufu tahmin edebiliyorum. Hadi şüphelendiğiniz insanlar var, hadi bir suç şüphesi var; o zaman yapılması gereken o kişilerle ilgili bir karar alınmasıdır. Herkesin yazışmalarını kopyalamak niye? Hakim ve savcıların yüzde 90'ına yakınının üye olduğu bir sitenin tüm veri tabanının kopyalanmasının artık hukuk ve mantıkla, adaletle, anayasal haklarla haberleşme özgürlüğü ile yakından uzaktan ilgisi olmadığını düşünüyorum. Bu tasarruf, bu siteye üye olan herkesin hakkına bir tecavüzdür.”
Okurken bile şaşkınlık geçirmemek mümkün değil. Bu sözleri söyleyen ve adeta isyan eden kişi, sıradan hakları gasp edilmiş bir vatandaş değil. Bir hukukçu; Balıkesir Asliye Ceza Hakimi Aydın Başar.
Malum son bir iki yıllık sürede muhalif basına yönelik akılalmaz bir baskı var. Neredeyse tüm muhalif basını susturmak için her yol mubah sayılıyor. Tabi böyle olunca hukuk ta ayaklar altına alınıyor.
Muhabirleri ve emekçileri teker teker tutuklanan Özgür Gündem gazetesi ile dayanışmak amacıyla ‘Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği’ uygulaması başlatılmıştı.
Bu kampanyaya 44 kişi katıldı.
Ancak bir süre sonra bu kişilerden 37’si hakkında soruşturma başlatıldı.
Başlatılan soruşturma kapsamında TİHV Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, yazar Ahmet Aziz Nesin, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Cengiz Boysoy, Kemal Can, yazar İhsan Eliaçık ve akademisyen Beyza Üstün Çağlayan’daki İstanbul Adliyesi’nde savcılığa ifade verdi. İfadeleri alınan Fincancı, Ahmet Aziz Nesin ve Erol Önderoğlu ‘terör örgütü propagandası’ yaptıkları gerekçesiyle tutuklama istemiyle 1. Sulh Ceza Hâkimliği’ne sevk edildi.
1. Sulh Ceza Hâkimi üç ismin tutuklanmasına karar verdi.
Özgür Gündem Yazı işleri Müdürü İnan Kızılkaya, bu tutuklamaların hem özgür basını susturmak, hem de muhalefeti sindirmek amacını taşıdığını vurguladı. Gazete üzerindeki baskılara ve genel olarak özgürlüklerin ablukaya alınmasına dikkati çekmek amacıyla 3 Mayıs‘tan bu yana kampanya yürüttüklerini hatırlatan Kızılkaya, Saray ve AKP'nin, bu kampanyanın kamuoyu nezdinde büyük ilgi görmesini hazmedemediğini söyledi. Saray ve AKP’ye bağlı yargının toplumun önde gelen kanat önderlerini, aydınlarını tutuklayarak kendince bütün muhalif kesimlere mesaj vermeye çalıştığına işaret eden Kızılkaya, “Korku imparatorluyla toplum esir alınmak isteniyor” vurgusunda bulundu.
Yapılan tutuklamalar ile diğer kesimlere mesaj verilmek isteniyor. Korkuyu hakim kılmak istiyorlar.
Yapılan tutuklamalar ile herkesi ses çıkaramaz hale getirmeye çalışıyorlar.
Bu, hukukun üstünlüğüne inanan, ileri demokrasi naraları atan bir ülkede yaşanan gelişmeler.
Oysaki ülke ismi vermeden bu satırları okuyan kişi, bunun geri kalmış demokrasinin olmadığı diktatörlükle yönetilen bir ülkede yaşandığını anlayacaktır.
Ama ne yazık ki tüm bu hukuksuzluklar Türkiye’de yaşanıyor.
Kendine karşı olan tüm muhalif sesleri susturursan, herkesi tek tip düşünceye yönlendirirsen, aksini yapanları cezalandırırsan bunun sözlükteki karşılığına bakmak gerekir.
Şimdi sokağa çıkın ve sorun; acaba kaç kişi bu ülkenin hukuk devleti olduğuna ve yargının bağımsızlığına inanıyor.
Alınacak cevap herşeyi açıklayacaktır.