Kürt sorununun çözülmesinin olmazsa olmazlarından biri mutlak suretle İmralı’da tutulan Öcalan ile yapılacak görüşmelerdir.
Öcalan’ın hem PKK, hem de Kürtler üzerindeki etkisini artık herkes gibi devlet te biliyor.
Bu nedenle 3 Ocak 2013 tarihi, Kürt sorununun çözülmesi yolunda atılmış en önemli adımlardan birine sahne oldu.
Bu tarihte Demokratik Toplum Kongresi Başkanı ve Mardin Bağımsız Milletvekili Ahmet Türk ile BDP Batman Milletvekili Ayla Akat Ata, İmralı Adası'na giderek Abdullah Öcalan ile ilk görüşmeyi yaptı.
Bu görüşmenin ardından daha sonra oluşturulan ‘İmralı Heyeti’ defalarca adaya giderek Öcalan ile görüştüler.
Bu görüşmeler, 30 yıl süren bir çatışmanın da sona ermesine vesile oldu.
Hükümet yeterli görmese de PKK’nin silahlı güçlerinden bir bölümü sınırların dışına çıktı.
Silahların tamamen bırakılması için Öcalan’ın PKK yöneticilerine ‘Kongreyi toplayın’ talimatı vereceği belirtildi.
Hatta geçtiğimiz yıl Öcalan ile müzakere sürecine geçileceği için yardımcı olması için iki kişilik sekreterya oluşturuldu ve bu nedenle iki mahkum İmralı’ya, Öcalan’ın yanına gönderildi.
Çözüm sürecinde işte bu aşamaya gelindiği bir anda 22 Temmuz tarihinde bir anda yeniden çatışmalar başladı ve ölümler yeniden yaşandı.
Dolmabahçe mutabakatı dahil her şey yerle bir edildi. Çözüm süreci; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tabiriyle buzdolabına kaldırıldı. Yeniden 2,5 yıl öncesine, yani 3 Ocak 2013 öncesine dönüldü.
Sadece bunlar değil, İmralı’ya Öcalan’a yardımcı olması için gönderilen mahkumlar Nasrullah Kuran ve Çetin Arkaş da alelacele İmralı adasından alınarak Silivri Cezaevine gönderildi.
Şimdi de bu yüzden bir tartışma yaşanıyor.
Hükümet adeta ‘Çözüm Süreci’nin tüm emarelerini ortadan kaldırmak için çalışıyor.
İmrali heyetinde yer alan HDP Ankara Milletvekili Sırrı Süreyya Önder, “Bu ülkenin barışını dinamitlemek için yapılmayacak tek şey ne derseniz, Sayın Öcalan üzerinde müzakere sürecinde hükümetle mutabık kaldığımız sekretaryasının dağıtılması, Sayın Öcalan'ın tekrar o dört metrekarelik tecrit koşullarına geri gönderilmesidir” açıklamasıyla bu tartışmayı başlattı.
Ancak yandaş medya bu durumu farklı bir şekilde yansıttı kamuoyuna.
Bunlardan biri Yeni Akit Gazetesinin Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi.
Bakın neler yazmış Selvi; “İki mahkumun ziyaretçileri aracılığıyla taşınan mesajlardan rahatsız olmuş. Daha da önemlisi, iki mahkumun ziyaretçileri aracılığıyla kendisi hakkında dışarıya mesaj ilettiği kuşkusuna kapılmış. Öcalan bu? Kolay değil Ortadoğu'da 32 yıldır ayakta kalmayı başaran PKK gibi bir örgütü kurup yöneten bir adam. Kuşkuları ve sezgileri çok güçlü.”
Ancak bu iddiaları Asrın Hukuk Bürosu'ndan avukatlar çürütüyor ne yazık ki.
Avukatlar, İmralı Cezaevi'nden gönderilen, müvekkilleri Nasrullah Kuran ve Çetin Arkaş’ı Silivri Cezaevi'nde ziyaret etti.
Ziyaretin ardından yapılan açıklama şöyle; “Her şeyden önce belirtmek isteriz ki, iki müvekkilimizle de tüm itirazlarımıza rağmen ayrı ayrı on beşer dakika görüşmemize izin verilmiş olup, görüşmemiz aynı İmralı'da olduğu gibi bir memur gözetiminde gerçekleşmiştir.
Ada'dan sevk edilme biçimlerini de aktaran müvekkillerimiz, kendi deyimiyle 'adeta kaçırılırcasına' çıkarılmışlardır. 26 Aralık 2015 tarihinde akşam saat 18.30 sularında 'gidiyorsunuz' denilerek apar topar İmralı hapishanesinden çıkarılmış ve yanlarına hiçbir zorunlu eşya alınmasına bile müsaade edilmemiştir. Yine müvekkillerimizin Silivri hapishanesine getirilmelerinden hemen sonra ilk birkaç gün içerisinde cezaevi idaresince 'örgütsel bilgi ve talimat verme ihtimallerine binaen' aile görüşü ve telefon hakkına üç aylık yasak getirilmiştir.
Bu koşullarda bile kimi 'aklıevveller', müvekkillerimizin İmralı'dan gönderilmelerinin 'ziyaretçileri aracılığıyla örgütsel aktarım yapmalarından' kaynaklı olduğundan dem vurmaktadır. Sabır taşını çatlatan bu özel savaş haberlerine bir kez daha değerli kamuoyunun itibar etmemesini rica ediyoruz. Söz konusu müvekkiller Nasrullah Kuran ve Çetin Arkaş, İmralı Adası'na gönderildikleri günden (15 Mart 2015) bugüne aile, avukat ve kanunen hakları olan ziyaretçi görüşlerinin hiçbirinden faydalanamamışlardır. Böylesine kendilerini ifade etme olanaklarından yoksun kişiler hakkında bile gazetecilik adına yapılan açıklamalar ibretliktir.”
Hiçbir ziyaretçileri gitmemiş ve görüşmemiş. Bu durumda Sayın Selvi’nin iddiaları elinde patladı.
Devletin akilleri böyle uygun gördü ve ‘Süreç’ dondurucuya konuldu. Ama her anlamda çatışmanın olmadığı, ölümlerin yaşanmadığı süreç daha iyi değil miydi?