1990’lı yıllar kayıpların çokça yaşandığı yıllar olarak belleklere kazındı.
Bugüne kadar kaç kişinin kaybolduğu veya kaybedildiği kesin olarak bilinmiyor.
Geçen gün şöyle bir bilgiye rastladım; 1980-2005 yılları arasındaki sürede çeşitli insan hakları örgütlerinin verilerine göre; bin 352 kişi, çoğunlukla OHAL bölgesinde olmak üzere devlete bağlı kurum ve kişiler tarafından gözaltına alındıktan sonra kaybedildi.
Kaybedilenlerin aileleri her hafta meydanlarda kayıp yakınlarının akıbetini soruyorlar. Çoğunun kaybolmasının üzerinden 20 yılı aşkın süre geçti. Artık umutları iyice tükendi. Ancak onların bir isteği var; yakınları öldüyse dahi kemiklerini bulmak ve bir mezar yapmak.
20-25 yıl önceki durumdan bahsediyoruz, ancak bugün bile kaybolan ve bir daha haber alınamayan kişilerden bahsediyoruz ne yazık ki.
Türkiye ‘gözaltında kaybetme’ gerçeği ile 12 Eylül sonrası tanıştı.
Aradan geçen 11 yıl sonra bu kez gözaltında kaybetme 17 gündür haber alınamayan Hurşit Külter şahsında ortaya çıktı.
DBP Şırnak İl Yöneticisi Hurşit Külter’den 17 gündür haber alınamıyor.
Külter’in 27 Mayıs Cuma günü gözaltına alındığı biliniyor. Ancak o tarihten bu yana ‘Külter nerede?’ sorusuna ne Valilik ne Genelkurmay ne de hükümet tarafındın aile ve kamuoyunu tatmin edici bir yanıt gelmedi. Külter'in durumu Birleşmiş Milletler (BM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) taşındı; ancak hala bir sonuç alınamadı.
Geçmişte gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamayan kişilerin ailelerine, yapılan her başvuruda “Burada yok” cevabı veriliyordu. Şimdi ne yazık ki aileler aynı cevapla karşılaşıyor.
Türkiye, ‘gözaltında kayıp’ gerçeğiyle, 21 Kasım 1980 yılında gözaltına alınan Hayrettin Eren ile yaşadı. Arkadaşları tarafından Hayrettin'in gözaltına alındığı Eren ailesine iletilmişti. Haberin ardından aile dönemin gözaltı merkezi olan ve işkenceyle özdeşleşmiş Gayrettepe'deki Emniyet Müdürlüğü'ne gitti. Eren ailesine verilen cevap ise Şırnak Valiliği, Şırnak Emniyeti ve 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı tarafından Külter ailesine verilen cevap ile aynıydı; “Bizde yok”
Külter bulunduğu evin etrafının sarıldığını babasına masajla bildirmeş ve hatta helallik istemişti.
Ardından polise yakınlığı ile bilinen ‘BÖF @Tweet_Guneydogu’ adlı Twitter hesabından şu mesaj paylaşılmıştı; “Kamera karşısında öz yönetim ilan eden #HurşitKülter kanalizasyon çukurunda böyle helallik istemiş, Şimdi Cehennemde.”
“Şimdi cehennemde” sözcüğü ile aslında nefret ettiğin ve öldürülen kişiler için kullanılan bir cümle. Bunun gerçek olduğunu düşünmek bile istemiyorum.
Türkiye'de en son ‘gözaltında kaybetme’ olayı ise 2005 yılında yaşandı. İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencisi Tolga Baykal Ceylan, 2005 yılında Kırklareli'nde jandarma tarafından gözaltına alındı ve eşyalarının kısa bir süre sonra ailesine verildiği Tolga'dan bir daha haber alınamadı.
DBP Yöneticisi Hurşit Külter'in gözaltına alındığı ve kaybedilmek istendiği Şırnak kenti, en fazla gözaltında kayıp olayının yaşandığı kentlerin başında geliyor. Şırnak’ta ilk ‘gözaltında kaybetme’ 1988 yılında yaşandı. Şırnak’ın Silopi ilçesine bağlı Derebaşı köyünün mezrasında çıkan bir çatışmadan bir gün sonra köy sakinlerinden Abbas Çiğden, Feyzi Bayan, Münür Aydın, Reşit Eren, Sadun Bayan ve Üzeyir Arzık askerler tarafından "yol gösterin" gerekçesiyle alıkonuldu. Ertesi gün köylüler askeri tabura gitti, ancak yakınlarından bir daha haber alamadı.
Türkiye'de ‘gözaltında kaybetme’ olarak literatüre geçen gerçek, uluslararası hukukta ise ‘zorla kaybetme’ olarak adlandırılıyor. Birleşmiş Milletler Zorla ya da İrade Dışı Kaybetmeler Hakkında Çalışma Grubu, ‘gözaltında kaybetme’ suçunu, “Devletin çeşitli kademelerinde veya birimlerinde resmi görev yapanlar veya devlet adına hareket eden örgütlü gruplar veya özel kişiler tarafından veya devletin doğrudan veya dolaylı desteğiyle, onayıyla veya bilgisi dahilinde tutuklandıklarında, gözaltına alındıklarında, zorla kaçırıldıklarında veya başka yollardan özgürlüklerinden yoksun bırakıldıklarında; bunun ardından ilgili kişilerin akıbet veya nerede olduklarına ilişkin bilgi verilmediğinde veya söz konusu kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakıldıkları kabul edilmediğinde, böylece bu kişiler yasaların koruyuculuğu dışında bırakıldıklarında ortaya çıkan durumlardır” şeklinde tanımlıyor.
118 zorla kaybedilen kişiye ait dosyanın AİHM incelemesinden geçerken, başvuruların yüzde 78'inde AİHM, Türkiye'yi mahkûm etti. AİHM, genel toplantıda Türkiye'yi yüzde 87 oranında zorla kaybetme olaylarında sorumlu buldu.
Zorla kaybetmelere karşı yıllardır insan hakkı mücadelesi veren bir isim olan Murat Çelikkan, Külter'den 17 gündür haber alınamamasının çok tehlikeli bir gelişme olduğu kanısında. Çelikkan, Külter'in kaybedilmesinin insanlığa karşı bir suç olduğunu söyleyerek, şöyle devam etti; “Ne yazık ki 90'lı yıllarda bu suçu karşı görevini yapmamış olan mahkemeler, savcılar ve hâkimler, bu suçun tekrarlanmasında sorumluluk ve pay sahibi bulunuyor. Ümit ediyoruz ki Külter'in sağ ve sağlıklı olduğunu bir an önce öğreniriz.”
Atılan her adımdan haberdar olan devlet, ailelerin, kayıp yakınlarının ve hatta milletvekillerinin meclise taşıdığı Hurşit Külter’in nerede olduğunu açıklamıyor.
Bir insanın bu devirde zorla kaybettirilmesi kabul edilemez. Devlet bundan birinci derecede sorumludur ve Külter’in nerede olduğunu derhal açıklamalıdır.