Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik muhalefet hergeçen gün artarak büyüyor.
Bir bakıyorsunuz hiç ummadığınız yerden bir tepki gelebiliyor.
Türkiye’de tepkiler artıyor, ama sadece Türkiye değil; kanada, ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, Venezüella, Meksika…
Düşünmeden edemiyor insan, bugüne kadar Türkiye’nin hangi Cumhurbaşkanına bu kadar tepki gösterildi? Acaba bunun nedeni tepkilerin olmasına nadan olan iddialar olabilir mi?
İşin ilginç tarafı, Türkiye’deki siyasetçilerin eleştirmesi, tepki göstermesi gereken kişi genellikle Başbakan iken son bir yıldır hedefte hep cumhurbaşkanı var.
Çünkü Başbakanın bile yapması gereken açıklamaları bir bakıyorsunuz Cumhurbaşkanı Erdoğan yapmış. Bu durumda eleştiriler ve tepkiler de ona gidiyor.
Bir süre önce akademisyenlerin yayınladığı bir bildiri vardı. Hani çokça ses getiren, akademisyenlerin işinden atılmasına neden olan ve son olarak bazı akademisyenlerin tutuklanmasıyla son bulan bildiri.
Şimdi bu bildirinin bir benzeri daha yayınlandı.
Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi öncülüğünde aralarında T24 yazarı ve P24 Bağımsız Gazetecilik Derneği Başkanı Hasan Cemal, akademisyen ve yazar İsmail Beşikçi ve Prof. Baskın Oran'ın da bulunduğu 60'dan fazla aydın, sanatçı, yazar ve aktivist 'Yetti Artık - Erdoğan Rejimi'ne İhtar' başlıklı bir bildiri yayımladı.
Özgür Gündem Gazetesi tarafından başlatılan Nöbetçi Yayın Yönetmenliği kampanyasına katıldığı gerekçesiyle hakkında soruşturma açılan ve ‘terör propagandası’ yaptığı iddiasıyla, Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Gazeteci Erol Önderoğlu ve Ahmet Nesin tutuklanması üzerine Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi öncülüğünde yayınlanan bildiride şu ifadeler yer aldı; “Erdoğan Rejimi ülkeyi korkunç bir sona götürüyor. Durdurulamayan bir felakete. Yaşanamaz bir Türkiye'ye.
Arttıkça artan rezaletler bu ülkede hâlâ kim ve ne kalmışsa süpürüp götürecek. Erdoğan Rejimi kendini bunun dışında tutabileceğini sakın sanmasın.
Üniversitede ders vermek bile kabus oldu. Öğrenci kılığındaki yaratıklar hocanın konuşmasını kaydedip muhbir vatandaşlığa soyunuyor. Ve şimdiye kadar üniversitedir diye bildiğimiz o binalar kompleksi de utanmıyor, hocayı işten atmayı kendine yedirebiliyor.
Üniversitelerin ödü kopuyor. Nasıl kopmasın ki Erdoğan Rejimi üniversitelere bile kayyum tayin etmekte; şu an itibariyle 3 oldu.
Gencecik, bütün geliri maaşı olan genç akademisyenlerin ödü kopuyor. Nasıl kopmasın ki, emekli olmuş hocaların ödü kopuyor, korkudan korkuyorlar.
TBMM boşaltılıyor. İkinci büyük muhalefet partisinin dokunulmazlıkları kaldırıldı. Polis yarın kapılarında. Zaten Eşbaşkanın evi basıldı bile.
Yargıtay ve Danıştay diz çöktürülmek üzere boşaltılıyor, yerlerini Erdoğan Rejimi dolduracak. Sıradaki: Anayasa Mahkemesi. Yargı bitmiştir. Umut bitmiştir.
Erdoğan'ın esnafı alperen ilan etmesi yetmedi, devletin polisi, jandarması, MİT'i, askeri kafi gelmedi, şimdi de özel güvenlik elemanları olağanüstü yetkilerle Erdoğan Rejimi'nin hizmetinde. Bu kadarını, SA ve SS'leri kuranlar bile düşünmemişti.
Sur, Şırnak, Cizre, Yüksekova yakılmış yıkılmış ne kelime; artık büyük özel mülkiyet bile güvencede değil; İşbank ve Doğan Holding gibi en verimli banka ve holdingler eğer biat etmiyorlarsa işleri ‘bir kayyumluk’. Önce zarar, sonra iflas ettiriliyorlar. İflas uzayacaksa haraç mezat satılıyorlar. Her türlü eleştiri yapılabilecek ama ‘silahlı terör örgütü’ asla denemeyecek Gülencilere yakında fırınların ekmek satması da yasaklanacak.
Gazetecileri hapsetmek ve işten attırmak yetmiyor, artık doğrudan hedef Erdoğan Rejimi'nin yaptıklarını belgeleyen STK yöneticileri. Özgür Gündem'e sembolik genel yayın müdürlüğü yaptılar bahanesiyle tutuklananlar arasında, Cizre bodrumlarında öldürülenlerin otopsisine giren Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, Ahmet Nesin ve insan hakları ihlallerini sürekli raporlaştırıp İngilizce yayınlayan Erol Önderoğlu yer alıyor.
Ne kadar büyük toplumsal tepki doğuran iş varsa, Erdoğan sırf inat diye yapıyor: Taksim'e Topçu Kışlası adı altında AVM, Cumhuriyet Anıtı'nı ve 1880 tarihli Aya Triada kilisesini bastıracak cami, mevcut Atatürk Kültür Merkezi'ni yıkıp uygun bir külliye. Ayasofya Müzesi'ni cami yapmanın eli kulağında.
Kolaysa karşı çık. Basınçlı su, gaz, cop, tutuklanma; bu sırayla. İster ücretini alamadan işten atılan madencileri savunmak, isterse adam gibi eğitim istemek için olsun. İnsanlar gıkını çıkartamaz hale geldi.
Türkiye'nin yurt dışı itibarı hiç bu kadar sürünmedi yerlerde. Türkiye uluslararası ortamda hiç bu kadar ‘kokarca’ muamelesi görmedi. Hiçbir zaman bu kadar aşağılanmadı.
Bu gidiş durmayacak. Turizmden başlamış olan ekonomik çöküşü de hızlandıracak. Türkiye'nin dibi gümm diye kayaya oturacak.
Bütün bunların hesabı asla öteki dünyaya falan kalmaz. Hem kurum hem birey olarak hesabı sorulacak; emir verdiler deyip kurtulmak yok.
Erdoğan Rejimi ve yandaşlarını uyarıyoruz: Bu ülke hiçbir zaman bu kadar emniyet supabsız bırakılmadı. Bizi bu kadar korkuttuğun için asıl sen korkacaksın.”
Akademisyenler, aydınlar, sanatçılar, siyasetçiler, dış ülkelerin yöneticileri… Bu muhalefet listesinin önde gelenleri. Ancak liste durmaksızın uzuyor… uzuyor…