Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesinde 2012 yılında alınan bir karar, Kürtlerin geleceği için önemli bir adım oldu.
2010 yılında başlayan ‘Arap Baharı’ kısa sürede Suriye’yi de etkisi altına aldı.
2011 yılında Esed yönetiminin askeri gücünü kaybettiği Rojava bölgesinde oluşan boşluğu Kürt gençleri doldurdu.
Bu dönemde YPG (Yekineyen Parastina Gel: Halk Savunma Birlikleri) askeri ve siyasi örgütlenmelerini tamamladı ve bölgeye saldıran gerici çetelere karşı savaşmaya başladı.
Rojava bölgesindeki çalışmalar 19 Temmuz 2012 tarihinde Kobanê’nin Kanton ilanıyla zirveye ulaştı.
19 Temmuz 2012 ile başlayan sürecin adıyla birlikte Kürt tarihinde çok da yer etmeyen bir kavram, ‘Rojava’ da tekrar siyasetin gündemine oturdu.
Herkes ‘Rojava’yı duydu ve konuşur oldu.
Rojava Kürtçe’de ‘Batı’ anlamına geliyor.
Bu da tam olarak Suriye’nin kuzeyine denk düşen bölgedeki toprakları tarif ediyor.
Aslında birçok kişi Rojava’nın bir şehrin ismi olduğunu zannediyor. Ancak Rojava bir yerleşim yerinin, kentin adı değil, o illerin, yerleşimlerin bölgesel tarifinin adıdır. Burada gerçekleşen dönüşümlerin adı da Kürt Siyasi Hareketi tarafından ‘Rojava Devrimi’ olarak adlandırıldı.
2012’den IŞİD saldırılarının yoğunlaştığı 2014’e kadar geçen süreç içerisinde Kürtler artık kimliklerine kavuşmuş ve kendi kültürlerinin ışığında yeni bir yaşam inşa etmişlerdi.
Ancak bu oluşum başta Türkiye olmak üzere belli çevreleri rahatsız ediyor.
Rojava Devrimini boğmak ve boşa çıkarmak için tüm çabayı gösteriyorlar.
Bu konuda başlarda en benimsenen görüş şuydu; “2012’de Rojava’da ayağa kalkan Kürtler, Ak Parti tarafından PKK’ye karşı bir alternatif muhatap heyecanı yaratırken diğer yandan da IŞİD’e destek sunularak ortadan kaldırılması gerektiği düşünülen bir olguydu.
Bu yaklaşım Kürt tarihinin bir cilvesi olarak Barzani için de benzer durumdaydı. Ak Parti, IŞİD’e destek sunup bir terör örgütü olarak tariflemiyorken, Barzani’de Rojava sınırına hendekler kazarak Rojava’yı yalnızlaştırma projesine destek sunuyordu. Geriye ise IŞİD ile baş başa bırakılan bir halk kalıyordu.”
Rojava Devrimi ve PYD için neredeyse söylenmedik söz kalmadı.
Türkiye zaten böyle bir devrimi başından beri tanımıyor. Üstelik PYD’yi PKK ile eşdeğer bir terör örgütü olarak görüyor. Bu durum Türkiye’nin Rojava’ya bakışının net göstergesi.
Suriye’nin Kuzeyinde, Türkiye sınırında Kürtler oluşturulan 3 kanton ile geleceğin sağlam temellerini atarken, Rojava devriminin tüm halkları kucakladığını belirten Burkan El Fırat örgütü de yaklaşık bir yıldır YPG güçleri ile birlikte DAİŞ’e karşı savaş veriyor.
Araplardan oluşan bu örgütün YPG içinde yer alması, Kürtlerin başka dil ve milletlerden kimseyi istemediği yönündeki söylentileri de boşa çıkarıyor aslında.
Diğer bir deyişle; Üçüncü kuruluş yıldönümünü karşılayan Rojava Devrimi, sadece Kürt halkının değil Rojava'daki yaşayan halklar mozaiğinin birlikte yaşamasını da garanti altına aldı. Rojava halklarından Araplar, Türkmenler, Asuri ve Süryaniler de kendi kurtuluşlarını Rojava Devrimi'nde görerek YPG ile birlikte kendi örgütlenmelerini oluşturdu.
Bu oluşumlardan Burkan El Fırat Komutanı Şervan Derwiş, bu devrimi bakın nasıl görüyor; “Suriye’de savaş başlayınca buna hepimiz ‘Halklar baharı’ dedik. Suriye savaşından bu yana 5 yıl geçti. Bu sürede 19 Temmuz Devrimi yaşandı. Bu süreçte biz de Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) içerisinde bir grup olarak yerimizi aldık, tabi ÖSO içerisinde yer alan bir grup olarak beklentimiz demokratik bir Suriye inşa etmekti. Fakat, Suriye’de demokrasi ve özgürlük adına yola çıkan ÖSO ve diğer Suriye muhaliflerinin zaman geçtikçe bu çizgiden sapma yaşadığını gördük. Suriye muhalefeti halkların demokrasi ve özgürlük umudu olmaktan çıktı. Kör bir şiddete saplandı, radikal İslamcıların hakimiyeti altına girdi. İnsanların kafaları kesilmeye başlandı. Suriye’de ortaya çıkan muhalifler arasında halkların umudu olmayı başarabilen, demokrasi ve özgürlük değerleri ile hareket edebilen tek güç 19 Temmuz Devrimi'ni ortaya çıkaran Kürt muhalefeti oldu. Kendine özgü çizgisi ve felsefesini koruyan 19 Temmuz Devrimi, Suriye’de başlangıçta ifade ettiği gibi, demokrasi ve özgürlük değerlerine bağlı kaldı. Başlarda diğer Suriye muhalefeti de bu kavramlarla, değerlerle yola çıkmıştı. Ancak kısa sürede gerçeğin böyle olmadığı anlaşıldı.
Biz ÖSO’ya bağlı bir grup olarak Suriye’de muhalefetin yaşadığı sapma karşısında büyük bir hayal kırıklığı yaşadık. Daha sonra zaten Suriye muhalefeti, DAİŞ çetesine dönüştü. Biz de bu çetenin saldırıları karşısında Rojava bölgesine geldik. 2 yıldan fazla bir süredir Rojava bölgesinde yaşıyoruz. İnsanların dilinden, dininden, tercihlerinden ötürü katledilmediği tek bölge Rojava’dır. İnsanlara dini, dili, ırkı sorulmayan tek yer Rojava bölgesidir. Rojava’da tüm inanç, kültür ve halklar kardeşçe bir arada yaşıyor. Bunun dışında Suriye’de yaşayabileceğiniz bir bölge yok.”
Kürtler bugün Rojava Devriminin üçüncü yılını coşkuyla kutluyorken, bir nevi geleceği atılan sağlam temellerin sevincidir bu.