7 Haziran seçimleri sonrası ülke öyle bir sürece girdi ki, akıl sır erdirilemiyor.
Son 7 ayda Türkiye’nin neredeyse her tarafı adeta cehennemi gördü.
20 Temmuz günü DAİŞ’in kanlı yüzünü Suruç’ta gördük.
Saldırıda 34 kişi öldü, 100'den fazla kişi yaralandı.
Saldırı; aralarında Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP)'nin gençlik kolu Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyelerinin de bulunduğu 300 kişinin Amara Kültür Merkezi bahçesinde Irak ve Şam İslam Devleti'nin (IŞİD) Kobani Kuşatması sonrası, Kobani'nin yeniden inşa çalışmaları konusunda basın açıklaması yaptığı sırada meydana geldi.
Canlı bombanın IŞİD ile ilişkisi olan Şeyh Abdurrahman Alagöz olduğu belirlendi.
Bu saldırının hemen ertesinde bir dönemi bitiren operasyonlar başladı.
‘Çözüm Süreci’ Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deyimi ile buzdolabına kaldırıldı ve 3 yıla yakın susan silahlar yeniden devreye girdi.
Çözüm sürecinin bitmesiyle ilgili aylar sonra Başbakan Davutoğlu’ndan itiraf gibi sözler geldi.
Geçtiğimiz 12 Şubat’ta Başbakan Ahmet Davutoğlu, Hollanda'nın başkenti Lahey'deki temasları sonrası uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.
İşte burada, çözüm sürecinin nasıl bittiği konusunda AKP sözcülerinin ve havuz medyasının spekülasyonlarına, Davutoğlu'ndan itiraf gibi sözler geldi. PKK sözcülerinin, ‘Ekim 2014'te yapılan MGK toplantısında savaş kararı alındı. Ondan dolayı çözüm süreci sonlandı’ şeklindeki açıklamalarını adeta teyit eden Davutoğlu, bakın neler söylemiş; “6-7-8 Ekim kalkışması sonrası yaptığımız güvenlik toplantılarında, ‘Çözüm sürecinin bitmesi ihtimaline hazırlıklı olun’ dedim. Ben bir gün size ‘O gün geldi’ diyeceğim, o güne bütün hazırlıklarımız tamam olmalı. Bütün eksiklerinizi tamamlayın’ dedim. 23 Temmuz’da Cumhurbaşkanımız yurt dışındaydı, o gün Genelkurmay Başkanımızla haftalık görüşmemi yaparken askerimizin şehit düştüğü haberi geldi. Görüşme sırasında kararlaştırdık, güvenlik zirvesi topladık. Herkes hazırdı. Mükemmel bir koordinasyonla aynı gün PKK, DAEŞ ve DHKP-C’ye kapsamlı operasyon yapıldı. Bizim kararımızdı.”
Her ne kadar Davutoğlu, 'süreci bitirmesine' Kürtlerin 6-7-8 Ekim tarihinde Kobane'ye sahip çıkmak için yaptıkları eylemleri gerekçe gösterse de, gerçek olan şu ki, Davutoğlu'nun ‘süreci kafamda bitirdim’ dediği Ekim 2014'te, başta Ortadoğu olmak üzere, dünya çapındaki en önemli gelişme; Kobane'den ve IŞİD'in atılması oldu. Bu durum Suriye savaşındaki tüm dengeleri değiştirdiği gibi, Kürtleri de bir biçimde bölgenin en önemli aktörlerinden biri haline getirdi. Yani Davutoğlu gerçekte; ‘Kobanê düşmeyince biz de çözüm sürecini bitirdik’ itirafında bulunarak, çözüm süreci tartışmalarında süreci kim bitirdi tartışmalarına son verdi.
Sonrası…
Sonrası malum… Geri dönüşü olmayan bir yol…
22 Temmuz’dan bu yana kaç kişi öldü bilinmiyor.
Çetelesini tutar var mı belli değil.
Bilinen tek şey oluk oluk kan aktığı ve anaların hiç kurumayan gözyaşları.
Bölge illerinde adeta kan gövdeyi götürürken, Suruç benzeri izler taşıyan bir başka saldırı bu kez Başkentin göbeğinde Ankara Garı’nda geçtiğimiz 10 Ekim tarihinde yaşandı.
Demokratik haklarını kullanarak eylem hazırlığındaki 103 insan bu saldırıda yaşamını yitirdi.
İki canlı bombanın DAİŞ bağlantılı kişiler olduğu belirlendi. Üstelik saldırıyı gerçekleştirenlerden biri, Suruç saldırısını gerçekleştiren Şeyh Abdurrahman Alagöz’ün kardeşi Yunus Emre Alagöz olduğu ortaya çıktı.
Acı bir anda adres değiştirmişti.
Suruç’tan Türkiye’nin başkentine taşınmıştı.
Bu saldırı Türkiye tarihinin en kanlı saldırısı oldu aynı zamanda.
Artık saldırının nereden geleceği belli değildi.
Nitekim öyle de oldu.
12 Ocak’ta İstanbul Sultanahmet meydanında, Suriye kökenli 28 yaşındaki bir saldırganın, turist kafilesinin arasına girerek üzerindeki bombayı infilak ettirmesiyle gerçekleştirilen intihar saldırısı sonucunda saldırgan dahil 11 kişi ölmüş ve 16 kişi de yaralanmıştı.
Patlamada yaralanan 14 kişiden 11’inin yabancı uyruklu olduğu belirlendi ve patlamadan sonra dokuz Alman, bir Norveçli ve bir Perulu hastanede tedavi altına alındı.
Ankara’dan İstanbul’a taşınan saldırılar artık herkesin her an tetikte olması gerektiğinin bir işaretiydi. Ama öyle olmadı.
Önceki gece bu kez yine Başkent Ankara, ama bu kez devletin kalbi sayılabilecek kurumların bulunduğu bir noktada gerçekleştirilen saldırı, işin ne kadar ciddi olduğunu gösterdi.
Şiddet şiddeti doğurur. Bu su götürmez bir gerçek. O zaman yapılması gereken şey, sorunların şiddet ile çözülme sevdasından vazgeçmek olacaktır.