Ilısu Barajı ve Hidroelektrik Santrali Projesi (Ilısu Projesi), 1954 yılında Dicle Nehri’nin toprak ve su kaynaklarının geliştirilmesine ilişkin çalışmalar doğrultusunda, DSİ tarafından başlatıldı.
Ancak proje ile ilgili 1997 yılına kadar tek bir çalışma yapılmadı.
Taki Genelkurmay Başkanlığı devreye girene kadar.
Bu barajın güvenlik amaçlı yapıldığı bilinen bir gerçek.
Üstelik sadece bu baraj değil, bölgede projelendirilmiş onlarca baraj bu amaçla yapılıyor zaten.
Bölgede çatışmaların şiddetlendiği yıllarda birinin aklına bölgeyi tamamen sularla kaplama fikri gelmiş. Amaç, PKK örgüt mensuplarının geçiş güzergahlarını su ile kapatmak ve engel olmak.
Peki bu barajların yıkacağı ekosistem, tahrip edeceği doğa, göç ettireceği insanlar ne olacak.
Hiç önemli değil, tüm bunlar ‘Terörle mücadele7den daha önemli değil.
Zaten şimdiden bölge doğasının hiçbir öneminin olmadığı gözler önüne seriliyor.
Baksanıza gündün bölgedeki dağlar bombalanıyor, binlerce canlı ölüyor, binlerce hektar orman yanıyor kimsenin umurunda değil.
Varsın o bölgelerde binlerce yıl hiçbir ağaç yeşermesin hiçbir önemi yok.
Barışa götürecek ve yıllar sonra barışı getirecek bir yol bir umut yeşermişti çözüm süreci ile birlikte, ancak bir anda heba oldu.
Zaman zaman buradan bu süreç devam ederken, hükümetin yeni karakollar, barajlar, güvenlik yolları inşa etmesine anlam veremediğimi belirtmiştim. Bu konuya birkaç yazımda değinmiştim.
Şimdi düşünüyorum da, hükümet başından beri çözüm sürecinde samimi değil miydi acaba?
Bunun için mi bir taraftan barış için müzakereler yaparken, diğer taraftan savaşa hazırlıklarını sürdürdü.
Hani barış olduğunda silahlar toprağa gömülecek ve silahlı tehlike artık ebedi olarak son bulacaktı. O zaman sınırın 400 kilometre uzağında top mermilerinin bile delemeyeceği milyonlarca dolara mal olacak onca karakola ne gerek var.
Doğanın dengesini tümden bozacak ve bölgeyi gelecekte bir barajlar çöplüğüne dönüştürmenin mantığı ne?
Hele hele Ilısu barajıyla Bin yıllık bir geçmişi olan Hasankeyf gibi tüm dünyanın sahip olmak istediği bir tarihi değeri sular altına gömmenin hangi mantıklı açıklaması var.
Her yönüyle hatalı bir proje Ilısu…
Projede yeterli sayıda uzman yok,
Proje kapsamında Batman'da yapılması düşünülen tesis faaliyete geçtiğinde Dicle'yi kirletecek,
Karasal ve su ekosistemlerinde biyoçeşitlilik araştırmaları yapılmamış,
Kamulaştırma konusunda sorunlar var,
Ev tazminatları düşük ve uluslararası standartlara aykırı,
Tarihi eserlerle ilgili çalışmalar yetersiz…
Projeye kredi vermeyi planlayan Almanya, İsviçre ve Avusturyalı dış kredi kuruluşları Türkiye'nin taahhütlerini yerine getirememesi sonucu 7 Temmuz 2009 tarihi itibariyle desteklerini çekti.
Hiçbir ülke bu büyük vebalin altına girmek istemedi.
Ama Türkiye Cumhuriyeti, yani bu büyük devlet tarih, kültürel miras, doğa, ekosistem, insan düşünmeden yaptı barajı.
Tarih bu katliamı hiçbir zaman unutmayacaktır.
Bu kararın altında imzası olanlar vicdanen nasıl rahat uyuyacaklardır merak ediyorum.
DSİ yetkilileri baraj için; “Türkiye Cumhuriyeti’nin 100 yıllık vizyonunun içinde yer alan, önemli bir yatırım projesidir. Ülkemizin; refah, çağdaşlık ve gelişmişlik adına hayati bir projesidir ve bölge huzurunu tesis edecek, enerji problemine çare olacaktır. Başta Diyarbakır, Batman, Mardin, Siirt ve Şırnak illeri olmak üzere Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin tamamının kalkınmasına katkıda bulunacaktır” şeklinde kuyruklu bir yalan uyduruyorlar.
Zaten yıllarca Hasankeyf’te yaptırdıkları anketlerde ‘Tuzak’ sorularla Hasankeyflilerin barajı istedikleri şeklinde raporlar hazırladılar.
Bugün kime “İş istiyor musun” diye sorarlarsa cevabı “Evet” olacaktır. “Hasankeyf’i sular altında bırakacak baraj inşaatında çalışmak istiyor musun/” diye sorsunlar bakalım, ne cevap alacaklar.
Bölgedeki hiçbir barajın bölgeye ve Batman’a zerre kadar menfaati olmayacaktır. Doğamızı yok edecek 50 yıllık ömrü olan barajdan geriye çocuklarımıza çamurdan bir doğa kalacak.
Üstelik dünyanın imrendiği tarihimizi de yok ederek…