Geçtiğimiz yıl 10 Ekim tarihinde Ankara’da yaşanan olay, unutulmaması gereken Türkiye Cumhuriyeti Tarihinin en kanlı saldırısıdır.
Aradan bir yıl geçmesine rağmen olayın arka planı tam olarak aydınlatılmış değil.
107 insanın canına mal olan bu olay, gizemini hala koruyor.
Bundan tam bir yıl önce 10 Ekim'de DİSK, KESK, Türk Tabipleri Birliği, TMMOB, HDP ve pek çok sivil toplum örgütünün katılımıyla Barış Mitingi düzenlendi. Fakat yürüyüş başlamadan yürüyüş alanına kortej hâlinde ilerleyen grupların bulunduğu Tren Garı kavşağında, 3 saniye arayla 2 patlama gerçekleşti. Patlamanın ardından ambulanslardan önce polis meydana ulaştı. Meydandaki herkesi alandan çıkartmaya başlayınca yaralılara yardım etmek isteyen göstericiler arasında yer alan sağlık emekçileri, engellendikleri için polisi protesto etti. Bunun üzerine polis gruba tazyikli su ve biber gazı ile müdahale etti.
Saldırı sonrası RTÜK tarafından yayın kuruluşlarına geçici yayın yasağı getirildi ve internet servis sağlayıcıları tarafından bazı sosyal medya (Twitter, Facebook) sitelerine erişim engeli uygulandı.
Bu olay Türkiye tarihinin en kanlı saldırısı oldu.
Peki, bu olayın perde arkasında ne var?
Temmuz 2015'te, hükûmetin Türkiye'yi Suriye'deki savaşa dahil etmesine karşı çıkan Halkların Demokratik Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri ile bazı sendika, meslek örgütü, vakıf ve platformların desteklediği ‘Barış Bloku’ ortaya çıktı. Blok bu tarihten itibaren çeşitli miting, protesto ve yürüyüşler düzenledi. Ekim 2015'e gelindiğinde, 10 Ekim'de Ankara Garı önünde yapılacak olan Emek, Barış, Demokrasi Mitingi için Barış Bloku destekçileri DİSK, KESK, TMMOB ve TTB tarafından katılım çağrısı yapıldı.
Emek, Barış, Demokrasi Mitingi'ne Türkiye'nin farklı illerinden katılımlar oldu. Katılımcılar mitingin yapılacağı Sıhhiye Meydanı'na gitmeden önce Ankara Garı önünde toplanma kararı aldı.
Kalabalık toplandıktan sonra saat 10.04'te, 3 saniye arayla iki patlama gerçekleşti. Patlamalar iki trafik ışığının arasında ve Gar'ın önündeki alt geçidin iki yanında EMEP, HDP, SGDF pankartlarının olduğu yerde gerçekleşti. HDP'den Sırrı Süreyya Önder, bu iki patlama kadar güçlü olmayan üçüncü bir patlamanın da gerçekleştiğini bildirdi. Patlamalar sonucunda iki eylemcinin yanı sıra 107 kişi hayatını kaybederken 500'ün üzerinde kişi yaralı olarak kurtuldu.
Patlama alanında bulunan Türk Tabipleri Birliği yöneticisi Hande Arpat, alana ambulanslardan çok çok önce çevik kuvvet polislerinin girdiğini ve hayati tehlikesi olan ağır yaralı insanlara müdahale eden sağlıkçılara, yaralılara ve ölülere biber gazı ile saldırarak insanların canına kast edildiğini ifade etti.
Olayın hemen sonrasında bilinen herhangi bir örgütün saldırının sorumluluğunu üstlenerek açıklamada bulunmaması, olası failler üzerine spekülasyona yol açtı. Failler ise hala bulunmuş değil.
AK Partili Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, katliamın HDP'yi ‘mağdur duruma düşmek’ için yapılan bir ‘provokatif eylem’ olduğu yönünde açıklamalarda bulundu.
Başlangıçta hükümet, faillerin hükümet karşıtı gruplardan Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD/DEAŞ), Kürdistan İşçi Partisi (PKK), Devrimci Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi (DHKP-C) ve Marksist Leninist Komünist Parti (MLKP)'nin herhangi birisinin olabileceğini önerdi. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, saldırıdan iki gün sonra yaptığı açıklamada birinci öncelik olarak IŞİD/DEAŞ’i araştırdıklarını dile getirdi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, canlı bombalardan birinin Suruç bombacısının ağabeyi Yunus Emre Alagöz olduğunu, diğerinin de fotoğrafla teşhisi yapıldığını ve açık kimliğinin belirlenmesi için çalışmaların devam ettiğini, bombacılara yardım ettikleri düşünülen toplam Başbakan Ahmet Davutoğlu saldırının ardından 3 gün süreyle seçim miting ve çalışmalarını iptal edildiğini açıklamış, bununla birlikte 3 gün ulusal yas ilân edildiğini açıkladı. Cumhuriyet Halk Partisi, Olayın gerçekleştiği gün gerçekleşecek olan parti programının iptal edildiği açıklanmıştır. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu terörizme karşı her türlü işbirliğine açık olduklarını duyurmuş, CHP Merkez Yönetim Kurulu ise “Güvenlik ve istihbarat kurumlarının hangi gerekçeyle böyle büyük bir zaaf içerisinde olduğunun araştırılmasını talep ediyoruz. Bu olayda ihmali olan tüm siyasi sorumluların gecikmiş de olsa istifa etmelerini bekliyoruz” şeklinde bir açıklama yaptı.
HDP eş başkanı Selahattin Demirtaş, “Zulme karşı boyun eğmeyenlerin direnişiyle bu günleri atlatacağız, ancak hukuk çerçevesinde bunun hesabını da soracağız” diyerek tepki verdi.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Türkiye AKP’nin teröre sempatik ve sıcak bakışının, dış politikadaki tarafgir ve gayri milli yaklaşımın bedelini ödemektedir. Canlı bombalar başkentimize kadar gelebilmeyi göze almışken, güvenlik ve istihbarat kurumlarının bundan habersiz kalmaları bir başka sorgulanması, üzerine gidilmesi gereken sorumsuzluk ve ihmalkârlıktır” yorumunu yaptı.
Birçok kişinin hayallerini söndüren bu saldırı, Türkiye Cumhuriyetine yönelik bir saldırıydı. Bu olayda güvenlik zaafiyeti olduğu iddiaları hala dile getiriliyor.
Perde arkasında kimler olduğu, neden yakalanmadıkları ise merak konusu.
Allah böylesine bir acıyı bir daha yaşatmasın.