İlknur Maden 7’inci sınıf öğrencisi bir çocuk.
Bir süre önce defterine gördüğü bir rüyayı yazmış.
Şunları not düşmüş defterine; “Uçağa biniyoruz, uçarken havada bir başka uçakla çarpışıyoruz. Yangın çıkıyor. Bizi kanatlı kuşlar alıp kurtarıyor.”
Ne yazık ki bu notu yazdıktan sonra geçtiğimiz hafta Adana-Aladağ’daki yangında 11 arkadaşıyla birlikte yanarak can verdi.
İtfaiyenin yangın yerine geldikten sonra ekipman yetersizliği nedeniyle yeterince müdahalede bulunamadığını ifade ediliyor.
Çevredeki vatandaşlar, kendi imkânlarıyla getirdikleri merdiven, battaniye ve yorganlarla yangından etkilenen kız öğrencileri kurtarmaya çalıştı.
Olay sırasında yurtta ölen görevli dahil 2 kişinin bulunduğu belirtildi. 30’un üzerinde öğrencinin bulunduğu yurtta, yangına müdahale edecek eğitimli bir görevlinin olmadığı ortaya çıktı.
Bu yangın herkesin yüreğini parçaladı.
Ancak iki gerçeği de gün yüzüne çıkardı.
12 canın ölümüne götüren süreçte bir dizi ihmaller yaşandı.
Bunlardan birkaçı şöyle;
* 2 yıl önce yıkılan devlet yurdunun yerine yenisi yapılmadı. Bu da yoksul öğrencileri bu özel itti.
* Yanan yurdun zemini tahta parke, üzerinin halı olması yangının hızla binaya yayılmasında etkili oldu. 6 ay önce yapıldığı belirtilen denetimlerde bu durumla ilgili bir tespit yapılmaması soru işareti yarattı.
* Yangın başladığında olaya müdahale edecek yeterli personel ve yangın söndürücü ekipman yoktu.
* Yangında öğrencileri tahliye edecek bir plan yapılmadı.
* Binanın üst katına kaçan öğrencilerin burada ölmesi, yangın merdivenlerinin kilitli olduğu tezini güçlendirdi.
Söz konusu yurt binası, 1975’te inşaa edilmiş. Binanın tapusu ancak 1980’de alınmış.
Yönetmeliğe göre ilköğretim öğrencileri için devlet yurt açabilir. Özel yurtlarda ortaöğretim kontenjanında boşluk olursa ilköğretim öğrencileri de kalır. Oysa yanan yurtta bir tane bile ortaöğretim çocuğu yok.
İşte bu yangının ortaya çıkardığı birinci gerçek bu.
Bugün hala okulu olmayan köyler varsa, eğitimin başındakilerin bunu düşünmesi gerekiyor. İlkokula gitmek için bir öğrenci 1,5 saatlik yola gitmeye mecbur kılınıyorsa, bu olaydan da sorumlu olur.
Hükümet artık bu eğitim politikasından vazgeçmeli.
Devlet, asıl kendi görevi olan eğitim hakkını hiçbir dernek ve vakfa devretmemeli.
İkinci gerçek te bu ne yazık ki.
Bu olay hemen alelacele bir dizi tedbirin alınmasına vesile olmuştur. Tıpkı bundan önce yaşanan benzer birçok olayda olduğu gibi.
Tıpkı Soma’da 301 can yittikten sonra yapılanlar ve getirilen düzenlemeler gibi.
Adana’da yaşanan facia nedeniyle gündemdeki yerini de koruyan öğrenci yurtlarına ilişkin düzenleme, kanunlaştırıldı. Buna göre ‘özel barınma hizmeti sunan kurumlar’ ifadesiyle bu alan geniş bir yelpazeyi içerecek şekilde düzenleniyor. Artık öğrencilere barınma hizmeti vermek amacıyla açılacak iş yerleri, Milli Eğitim Bakanlığından ruhsat almak zorunda olacak. Bu durumda, söz konusu iş yerleri Bakanlığın istediği tüm şartları eksiksiz yerine getirecek. Eksik bir durum tespit edilmesi halinde iş yeri kapatılabilecek. Şartlar yerine getirilmeden öğrencilere barınma hizmeti verildiği için kapatılan iş yerinin sahibi, 5 yıl süreyle bir daha böyle iş yeri açamayacak.
Sorarım size; bu düzenlemeler neden bu türden facialar yaşanmadan önce yapılmıyor?
Soma ve diğer madenlerde onlarca insan öldükten sonra yapılacak düzenlemelerin ne önemi var?
Mustafa Avcı, 13 yaşındaki kızı Zeliha’yı Aladağ'daki kız yurdunda yitiren babalardan sadece bir tanesi.
Aslında Mustafa Avcı, kızı Zeliha'yı bu yurda kaydettirmek istememiş, ama mecbur kalmış. Çünkü evi Aladağ'a 35 kilometre mesafedeki Köprücük Mahallesi'nde.
“Maddi durumumuz iyi değildi. İşim yok. Bir de yurdumuz yıkıldı. Geçen sene Pınar Madencilik Lisesi'ne yerleştirmişlerdi. Yurdu yıktılar” diyor ve şöyle devam ediyor; “Gönülsüz gitti çocuklar oraya. Bizim de gönlümüz yok. Ama çaresiz kaldık. Bu yüzden çocuklarımız orada yandı.”
Bu mantık devam ederse daha buna benzer nice facialar yaşanacağından korkarım. Çok sıkı denetim ve sık sık kontroller yapılmalı. Aksi taktirde bir süre sonra yine bunları tartışır olacağız.