Eğer çözüm süreci sağlam temeller üzerine oturtulsaydı, bugün gelinen noktada olmayacaktık.
Bugün Cizre’yi, Sur’u, Silopi’yi, İdil’i, Nusaybin’i yaşamayacaktık.
Aylardır süren sıkıyönetim uygulamaları, binlerce asker ve polisin katıldığı ve her türlü teknoloji ve ekipmanın kullanıldığı, ancak savaşlarda görmeye alışık olduğumuz ağır silah ve uçakların kullanıldığı operasyonlara şahit olduk.
Bunu hafızam kabul etmediği için bazen “Acaba biz hangi ülkeyle savaşıyoruz” diyordum kendi kendime.
Başbakan Ahmet Davutoğlu geçtiğimiz günlerde itiraf gibi sözler kullanmıştı ve çözüm süreci bitmeden aylar öncesinden güvenlik ve istihbarat birimlerine hazırlık yapmaları emrini vermişti.
Aynı durum karşı tarafta da geçerliydi.
PKK de bu süreçte kendince hazırlıklar yaptı.
Bu durum iki tarafında aslında birbirlerine güvenmediğini ortaya koyuyor.
‘Çözüm Süreci’ görüşmeleri başladığından bu yana KCK’nin bir talebi var. Sürekli bu sürecin belgelerle sabitlenmesi ve anayasal güvenceye alınmasını istiyordu.
Hükümet kanadı ise tüm müzakereleri ve silahsızlanma görüşmelerini sözlü olarak yapıyor ve resmiyete dökülmesine yanaşmıyordu.
Böyle bir ortamda barış görüşmeleri olmaz.
Benzer örneklerin yaşandığı ülkelere bir bakın.
Nasıl bir yol izleniyorsa onun gibi olması gerekir.
Adeta uzaktan kumandalı görüşmeler yapılıyor, sadece bir görüşenin sonuçları neredeyse bir ayda alınıyordu.
Bunun nedeni; malum Öcalan İmralı’da, heyetler gidip onunla görüşüyor, ardından oradan alınan mektup heyetler aracılığıyla Kandil’e gidiyor ve o mektubun cevabının tekrar İmralı’ya varması neredeyse bir ayı buluyordu.
33 yılda onbinlerce kişinin canına mal olan böylesine büyük bir sorunun çözümü bu şekilde olamaz.
Zaten ancak 2,5 yıl sürdü ve sonuçta istemediğimiz çatışmalar yeniden yaşandı.
Burada iki tarafında hataları var.
Ne devlet üzerine düşeni tam manasıyla yaptı, nede PKK.
Hele bunun sonucu olarak çatışmaların şehirlere taşınması ise en büyük yanlıştı.
Sivillerin olduğu bir yerde yaşanan çatışmalarda sivillerin zarar görmesi kaçınılmazdı.
Nitekim öyle de oldu.
Devlet güçleri şehirlere tank, top ve helikopter desteğiyle operasyonlar gerçekleştirdi. Bu operasyonlar sivillerin yaşadığı mahallelerde yapıldı.
Bu durumda kim sivillerin zarar görmediğini, yaşamını yitirmediğini iddia edebilir.
Cizre, Silopi ve İdil gibi ilçelerden binlerce aile gelip Batman’a yerleşti.
Binlerce öğrenci eğitimden geri kaldı.
Batman ve çevre iller binlerce öğrenciyi misafir ediyor hala.
Adeta göçebe eğitim yaptı bu öğrenciler.
Kalanlar ise iki ateş arasında kaldı.
Evlerini terk edenler canlarını kurtardıkları için kendilerini şanslı görüyor. Geri döndüklerinde ise bırakıp gittikleri evlerin, arabaların yerine enkaz yığını ve çökmüş bir şehir ile karlılaştılar.
Sokağa çıkma yasağının sona ermesinin ardından Cizreliler geride bıraktıklarını görmek için memleketlerine akın etti. Ancak birçoğu büyük bir hayal kırıklığıyla karşılaştı.
Çünkü geride sadece büyük bir enkaz yığını kalmıştı.
Çatışmaların yoğun olarak yaşandığı Cudi Mahallesi'ndeki evlerine dönenlerin birçoğu evlerinden geriye kalan moloz yığınları ile karşılaştı. Bazıları ise enkazının kaldırılması nedeniyle evlerinin üzerinde bulunduğu boş arazi ile.
Cudi Mahallesi'ndeki evinde 35 gün kaldıktan sonra atılan top ve havan atışları nedeniyle evini terk etmek zorunda kalan ve yasağın kalkmasının ardından evine dönen yurttaşlardan Ömer Aslan, karşılaştıkları manzara karşısında şok olduklarını belirtti.
Aslan, “Çünkü evimiz toplarla vurulmuş, evin içi taranmış ve kullanılacak eşya kalmamış. Evimiz kullanılamaz hale geldi. Çocuklarımız evini gördüklerinde hepsi oturup ağladılar. Bizler ne yapacağımızı bilmiyoruz” dedi.
“37'inci günde evimizi terk etmek zorunda kaldık. Evimiz 16 daireydi ama şimdi kullanacak bir tuvaletimiz bile kalmadı” diyen Edibe Kurum ise, evleri yıkıldığı için komşunun bahçesinde kaldıklarını söyledi.
Asıl canlarını yakanın ise evler değil, insanların katledilmesi olduğunu vurgulayan Kurum, “Evler sorun değil, keşke insanlarımız ölmeseydi” diyor.
Şimdi soruyorum yetkililere; Cizre’de kim kazandı? Kim muzaffer bir edayla göğsünü gere gere yürüyecek?
Bu kadar insanın ölümü hangi sorunu çözdü?
Hangi mantık bu sorulara yanıt verecek merak ediyorum…