Geçtiğimiz hafta HDP Batman milletvekili Ali Atalan, savaş uçaklarının alçak uçuş yaptığını ve bunun vatandaşların psikolojisini bozduğunu belirterek Milli Savunma Bakanına soru önergesi vermişti.
Ancak öyle görünüyor ki bu hava saldırıları Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun psikolojisini bozmuş.
Öyle ki ağzından çıkanı kulağı duymuyor sanki.
Önceki gün öyle bir laf etti ki, akıllara durgunluk veren cinsten.
Başbakan Davutoğlu şöyle diyor; “Evlatlarımızı da, kendimizi de feda etmeye hazırız.”
İlginç ve iddialı bir çıkış.
Acaba Sayın Başbakan bunu söylerken, kendi çocuklarından mı bahsediyor?
Bölgede yaşanan 30 yıllık savaşta hangi başbakanın çocuğu, torunu veya yedinci dereceden yakını hayatını kaybetti acaba?
Tek bir örnek verecek olan var mı?
Sayın Başbakan Davutoğlu’nun hangi çocuğu, yeğini veya bir yakını bırakın çatışmalarda şehit olmasını, bölgede bile askerlik yaptı mı acaba?
30 yıllık çatışmalarda binlerce güvenlik görevlisi ve sivil yaşamını yitirdi. Bunların arasında tek bir tane bakan, milletvekili veya zengin işadamının çocuğu var mı? O zaman hangi evlatları feda ediyorsun?
Söyleyeyim; Tokat’ın dağbaşındaki köyünde oturan yoksul ananın çocuğunu, Mersin ovasındaki maraba ailenin çocuğunu, Antep’teki ayağında çorabı olmayan, sıvası bile yapılmayan evde oturan çocuğun babasını…
“Evlatlarımızı feda ederiz” diyenlerin bakalım kaç evladı yarın çatışmaların yaşandığı bölgeye gidecek. Önce çocuğunuza silah kuşandırıp oraya gönderin, daha sonra başkasının çocuğunu feda edin.
Bu durumda kim çocuğunu seninki keyif çatıp tatil yaparken feda edecek?
Birilerinin seçim hesaplarına birilerinin çocuklarını feda etmek ne kadar etik?
Başbakan Davutoğlu bu operasyonların siyasi olmadığını söylüyor.
Ancak siyasi olduğunu artık herkes biliyor.
5 yaşındaki çocuğa sorsan bu operasyon neden yapılıyor? diye; “HDP’den intikam alıyor” diyecek.
Her şey 7 Haziran seçimleriyle başladı.
Ak Parti’nin ve sarayda ‘Başkan’lık hesapları yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm hayalleri seçimde bitti.
Biri başkan, diğeri tek başına iktidar olamadı.
Bunun tek suçlusu olarak ta HDP görüldü.
Aslında ortada bir suç yok. Demokrasinin gereği olan bir seçim ve 6 Milyon kişinin oyunu alarak meclise 80 vekil ile giren bir siyasi parti var.
Bu durum, HDP’ye yönelik sistematik saldırıları da beraberinde getirdi.
Öyle ki artık belden aşağı ahlak dışı saldırılar yapılmaya başlandı.
Geçtiğimiz günlerde HDP Eşgenel başkanı Figen Yüksekdağ, “Sırtımızı YPG, YPJ ve PYD’ye dayıyoruz” dedi.
Vay efendim sen misin bunu diyen.
Neredeyse bir linç kampanyası başlatıldı.
“Bunlar sırtını terör örgütüne dayıyor” diyerek saldırmaya başladılar.
Ya arkadaş birileri ‘Terör örgütü’ dedi diye veya öyle görmek istediği için birilerine terörist veya terör örgütü demek ne kadar doğru.
YPG’nin bu güne kadar hangi terörist faaliyeti görülmüştür.
Barbar ve insanlık düşmanı DAİŞ’e karşı savaştığı için mi ‘Terör örgütü’ olarak görülüyor.
Bu güne kadar hangi masum insana zarar vermiş.
Yada hangi ülkenin ‘Terör örgütleri’ listesinde yer alıyor.
Kobani bağlamında “Sırtımızı YPG’ye dayıyoruz” demesine rağmen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘sırtını PKK’ya dayamak’la itham ettiği ve hakkında soruşturma açılan HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ı hedef alan Davutoğlu, aynı telden çalmaya devam etti.
Zaten herkesin gözü kulağı Cumhurbaşkanı Erdoğan’da. Ne derse hemen papağan gibi tekrarlamaya başlarlar.
Burada Başbakan ve hükümetin tüm gücüyle çatışmaların olmaması ve can kayıplarının yaşanmaması için çaba göstermesi beklenirken, ne yazık ki savaş çığırtkanlığı almış başını gidiyor.
Ülkeyi karanlık bir geleceğe sürüklediklerinin farkında değiller.
Selahattin Demirtaş, çözüm sürecini seçim kazanmak için kullanan AKP’nin şimdi de savaşı seçim kazanmak için kullandığını söylerken haksız da değildi.