Savaşın ateş topuna çevirdiği Ortadoğu’da yaşayan halk, yıllardır mülteci olarak yollarda.
Öncelikle Suriye başta olmak üzere, Afganistan, Myanmar, Bangladeş ve Iraklı mülteciler Türkiye üzerinden Avrupa’ya gitmenin yollarını arıyor.
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, sığınma hakkını şöyle tanımlar; “Herkesin zulüm karşısında başka ülkelere sığınmacı ve bu ülkelerce sığınmacı işlemi görme hakkı vardır” (madde 14/1). Göçmenlere bazen ekonomik sığınmacı denilmektedir.
Toplu sığınma, iç savaşlar ve çatışmalarda, yoğun baskılarda, büyük afetlerde ortaya çıkmaktadır.
Ortadoğu’dan Avrupa’ya gitmek isteyenlerin hepsi, ülkelerindeki iç savaş ve çatışmalardan dolayı terk ediyor ülkesini.
Daha iyi bir yaşam, rahat bir gelecek hepsinin istediği.
Ancak ne yazık ki bu o kadar kolay olmuyor. Öncelikle Türkiye sınırından ülkeye girdikten sonra yakalanmadan İzmir ve çevresine varmak gerekiyor.
Asıl dramın başladığı yer ise burası.
İmkansızlıklar yüzünden binlerce mülteci sokaklarda yatıp kalkıyor.
Bugünlerde İzmir ve çevresinde en sık rastlanan manzara, omuzlarında sırt çantası, ellerinde siyah poşet içindeki can yelekleriyle insan tacirlerinden haber bekleyen mülteciler.
Kimisi umuda yolculuk düşlüyor, kimisi ise bu insanların sırtından para kazanmanın derdinde.
Şişme bot ve can yeleği son 6-7 ayda en çok satanlar listesinde en üst tepede. İşte birileri de bunu rant kapısına çevirmeyi başarmış.
Mülteciler son umut olarak Avrupa'ya gidebilmek için canlarını hiçe sayarak can yelekleri ve şişme botlarla yasadışı yollarla Yunanistan'a giriş yapmaya çalışıyor.
Ancak ne yazık ki birçoğu bunu başaramadan can veriyor.
Hiç kimsenin umurunda değil bu insanların canından olması.
Hele insan tacirlerinin umurunda hiç değil.
6 kişilik botlara 20 kişi bindirilerek adeta ölüme yollanıyorlar.
Kişi başı para aldıkları için ne kadar çok kişi bindirseler o botlara o kadar çok para kazanıyorlar.
Onlar parayı kazanırken, o çok bindirdikleri insanlar daha birkaç mil açılmadan canlarından oluyorlar.
Son 8 aylık sürede tam 48 Bin mülteci, ölümün eşiğindenken kurtarılmış.
Yine aynı dönemde 100’ün üzerinde mülteci yaşamını yitirdi.
Ancak bu ölümlerdin hiçbiri 3 yaşındaki Aylan Kürdi’nin ölümü kadar etkilemedi insanları.
Bodrum sahilindeki o minicin cansız beden, herkesin yüreğinin derinliklerine işledi.
Dünyada büyük yankı uyandıran bu fotoğrafın ardından mültecilere bakış açısı değişti.
Mültecilere yardım için kurulan birçok dernek ve vakıf, bu fotoğrafın yayılmasının ardından yapılan bağışların katlanarak arttığını belirtiyorlar.
Mültecilere destek olmak için yapılan bağışların toplamı, 5 Milyon Euro’yu geçti.
Peki ya minik Aylan, kardeşi ve annesi...
Onlar ne yazık ki umuda yolculuğun başladığı yerde yani Kobane’de son yolculuğa uğurlandılar.
Bu baba Abdullah Kürdi için en zor görevlerdin biri oldu.
Şimdi yalnızlığı ile baş başa kaldı.
Tüm dünyanın gündemindeki bu ailenin bir de yaşadığı büyük bir dram çıktı ortaya.
Abdullah Kurdi'nin Bodrum'da boğularak can veren oğulları Aylan ve Galip Kurdi'nin Kobani'deki dedeleri Sexo Seno Kurdi, ailesine mensup 12 kişinin IŞİD'in Haziran ayında düzenlediği ikinci Kobane saldırısında öldürülen yüzlerce kişi arasında olduğunu söyledi. Ölen akrabalar arasında Aylan ve Galip'in halaları Meryem (60), kuzenleri Gülistan (22), Rudi (25), onun eşi Pervin ile büyük kuzenleri Ahmed'in (35) olduğunu söyledi.
Kazadan bir gün önce telefonda kızı Rihan ile görüştüğünü belirten Seno Kurdi, kızının Yunanistan'a geçeceklerini ve oradan da Almanya'ya geçmeye çalışacaklarını söylediğini belirtti. Kurdi Ailesi'nin Kanada'daki akrabaları ailenin iltica başvurusunu daha önce reddeden Kanada'ya ulaşmaya çalıştıklarını belirtmişti. Ancak Ottawa Hükümeti kendilerine başvuru yapılmadığını belirtti.
Olayın ardından Abdullah Kürdiye yapılan çağrıya ise bu kez acılı baba olumsuz yanıt verdi ve kabul etmedi.
Bu insanların kaderi bu olmamalı.
Bunca insanın tek düşüncesinin Bodrum ve çevresindeki Yunanistan adalarına yakın yerlerden karşıya geçmek olduğu biliniyor. O zaman o bölgelerde güvenlik önlemleri arttırılarak bu ölümlerinde önüne geçilebilir.