Güvenlik gerekçesiyle adeta kaçırılan davalarda ne gariptir ki hep ‘Beraat’ kararları çıkıyor.
Yıllardır önemli davaların hepsi batı illerine taşındı.
Gerekçe olarak ta hep ‘Güvenlik’ zırhına büründüler.
Ne garip bir durumdur; ölen masum insanların can güvenliğini koruyamayan devlet, öldürenin can güvenliği için bu kadar çırpınması.
Davalar doğal ortamlarından kaçırılıyor.
Hele hele sanıkları kamu görevlisi olan davaların neredeyse tümü sanki kuralmış gibi batı illerine taşındı.
Hukukta basit bir kural vardır, bir ceza davası, fiilin işlediği yerde görülür.
Ama göçebe hale getirilen yargı sisteminde bu artık mümkün değil.
Taşınan davalara dair küçük bir özet:
Metin Göktepe, Evrensel gazetesi muhabiri olarak cezaevinde öldürülen iki kişinin cenazesini izlerken 8 Ocak 1996 tarihinde polis tarafından işkenceyle öldürüldü.
Davası İstanbul’da başladı. Sonra Afyon’a nakledildi. Ardından Aydın’a nakledildi. Sonra tekrar Afyon’a alındı.
Mardin Kızıltepe’de, 21 Kasım 2004’te 12 yaşındaki Uğur Kaymaz ve babası polis tarafından kurşun yağmuruna tutularak öldürüldü. Uğur’un bedeninden 13 kurşun çıkarıldı.
Dava Mardin’den Eskişehir’e taşındı. Yargılanan dört polis ‘meşru müdafaa’dan beraat etti.
Türkiye bu davadan AİHM’de mahkûm oldu.
Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın da aralarında bulunduğu 16 kişinin öldürüldüğü 1993 tarihli Lice katliamı davası, önce Eskişehir’e nakledildi. Ardından dosya Yargıtay’a gitti, oradan da İzmir’e nakledildi.
Kulp-Muş-Lice bölgesinde 8 Ekim-25 Ekim 1993 tarihleri arasında General Yavuz Ertürk komutasındaki askeri operasyonda köylerden toplanarak gözaltına alınan 11 kişiden bir daha haber alınamadı.
Ekim 2013’te Ertürk hakkındaki 11 ağırlaştırılmış müebbet talepli iddianame kabul edildi. Dava Diyarbakır’dan Ankara’ya taşındı.
Silopi’de 21 yıl önce altı köylü gözaltında kayboldu.
Tuğgeneral Mete Sayar ve bazı rütbeli subaylara açılan dava, Ankara’ya nakledildi.
Hakkari’de 2009 tarihinde, özel harekatçı Bahadır Turan, 16 yaşındaki Seyfullah Turan’ın kafasına silah dipçiğiyle öldüresiye vurdu.
Dava, beş duruşma sonra güvenlik gerekçesiyle Isparta’ya yollandı.
Mahkeme, sanığın meşru müdafaa, bozuk psikoloji türünden savunmalarının ve iyi halini gözeterek altı ay yedi gün ceza verdi. Turan, yaşamına engelli olarak devam ediyor.
Muğla’da Mayıs 2010’da yaşanan olaylarda olan biteni protesto eden öğrencilerden Şerzan Kurt, Gültekin Şahin adlı polis tarafından vurularak öldürüldü.
Dava Eskişehir’e taşındı.
Sanık, yürürlükte olmayan bir TCK maddesinden yararlandırılarak sekiz yıl hapse mahkûm edildi. Yargıtay Mayıs 2014’te, daha yüksek bir ceza gerektiğini belirterek kararı bozdu.
Mardin’de görevliyken 1992-1994 yılları arasında 13 yurttaşı infaz ettiği belirtilen Tuğgeneral Musa Çitil’in davası, Mardin’den Çorum’a nakledildi.
Musa Çitil tutuksuz yargılanırken, Mayıs 2014’te beraat kararı çıktı.
Muş’ta 1993 yılında dokuz Kürt yurttaş, Nasır Öğüt, eşi ve çocukları evlerinde yakılarak katledildi.
Dava yıllar sonra açılabildi. Üç askerle bir polisin yargılandığı dava Kırıkkale’ye nakledildi. Tutuklu yok.
Yüksekova’nın bir köyünde çobanlık yaparken 25 Nisan 1995’te gözaltına alındıktan sonra ‘kaybolan’ Nezir Tekçi’nin davası yıllar sonra açıldı, fakat o da Eskişehir’e alındı.
Taşınan bu davaların ortak gerekçesi ise ‘Güvenlik’
En az Bin kilometre öteye taşınan davalara katılım sayısı da az oldu. Zaten istenen de bu değil mi?
İfade vermeye Bin 400 kilometre yol katedip giden kaç kişi çıkabilir ki.
Ve son örnek; Şırnak'ın Cizre ilçesinde 1993 ile 1995 yılları arasında 21 ‘faili meçhul cinayetten sorumlu oldukları’ gerekçesiyle Albay Cemal Temizöz ve Cizre eski Belediye Başkanı korucubaşı Kamil Atak'ın da aralarında bulunduğu 8 kişi hakkında açılan davanın karar duruşması yine Eskişehir’de görüldü.
Diyarbakır'da, 2009'da soruşturması başlatılan Cizre JİTEM davasının Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ne nakledilmesinde sonra Cemal Temizöz, Kamil Atak ve diğer sanıklar, 5 Kasım'da görülen karar duruşmasında beraat etti.
Doğudan batıya taşınan davalarda hiçbir zaman beklenen cezalar çıkmıyor. Zaten birçoğu beraatla sonuçlanıyor. ‘Doğu’da ölenlerin failleri neden hep ‘Batı’da ‘Ak’lanıyor?
Ve neden ‘Beyaz Toros’larla alınıp katledilen faillerden biri ceza almaz.