Silahla, kanlı çözümü dayatanlar hiçbir zaman galip gelememiştir.
Bölgede 33 yıldır bundan başkaca birşey görmedik. Hükümetin politikaları değişmediği sürece bundan böylede devam edeceği kesin.
Çatışmalı süreçte 50 bine yakın kişi yaşamını yitirdi. Bu güne kadar başa gelenlerden hep şunu duyduk; “Bu kez kökünü kazıyacağız, bitireceğiz…”
Sonuç ortada.
Aylardın dağlar bombalanıyor.
Bilmem kaçyüz sorti yapıldı ve binlerce yer bombalandı.
Bugüne kadar bunu binlerce kez yaşadık.
33 yıldır aynı yerler bombalanıyor.
Niye bitmiyorlar…
Sanki mantar biter gibi yeniden çıkıyorlar.
O zaman durup düşünmek lazım. Nedenini bullak lazım.
Eğer bunca yıldır PKK bitmiyorsa bunun tek nedeni Kürt sorununun çözülememesidir.
PKK’yi Kürt sorunu yarattı. Silah bıraktıracak olan ise Kürt sorununun çözülmesidir.
Bunu artık herkes biliyor.
Dağlar taşlar bas bas bağırıyor, bu iş silahla çözülmez diye.
2005 yılında dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır’da Kürt sorununun varlığını kabul etmiş ve bu sorunun kendisinin sorunu olduğunu söylemişti.
Sonrasında HDP mecliste grup oluşturacak sayıda yer alınca en çok sevinenlerden biri bendim.
Ne de olsa artık sorunun mecliste çözülmesi için gerekli gelişmeler yaşanmıştı.
Benim gibi herkes böyle düşünüyordu.
Bölgede bayram havası vardı.
Bu savaş binlerde aileye ateş düşürmüştü.
Ve artık silahların gömülmesi için bur umut doğmuştu.
Sonrasında Öcalan’ın açıklamaları ve atılan adımlar bu umudu dahada arttırmıştı.
Nitekim ‘Çözüm Süreci’ başlamış, sorunun kökten çözülmesi için trafik yoğunlaşmıştı.
‘Dolmabahçe Mutabakatı’ çözüm sürecinde gelinen en önemli noktalardan biriydi.
İlk kez bir masa etrafında toplanılmış ve ortak bir metne imzalar atılmıştı.
Taki Cumhurbaşkanı Erdoğan “Ben bu mutabakatı tanımıyorum” diyene kadar.
Sonrasında başlayan kabus, Türkiye’yi içinden çıkılamaz bir hale getiriverdi.
Bir yandan Suriye’de DAİŞ varlığı ile irtibatlandırılan ve uluslar arası kamuoyunun da suçladığı Türkiye,
Bir yandan uçağı düşürülen Rusya ile savaşın eşiğine gelen ve ne yapacağını şaşıran bir ülke.
Komşularla ‘Sıfır’ sorun politikasında dibe çakılan Türkiye son olarak Iraktan da bir darbe yedi.
Musul yakınlarında konuşlandırılan Türk askerlerinin çekilmesini isteyen Irak BM’ye başvurdu.
Hem Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem de Başbakan Davutoğlu buradaki askerlerin çekilmesinin sözkonusu olmadığını belirttiler.
Ancak aradan iki gün geçmeden bu askerlerin bir bölümü geri çekildi.
ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden da, Musul kenti yakınlarındaki Başika kasabasında bulunan Türk askerlerinin 'bir an önce' bölgeden çekilmesi gerektiğini söylemişti.
Önceki gün ise ABD Başkanı Barack Obama geri kalan askerlerin de geri çekilmesi gerektiğini açıklayınca Türkiye ne yapacağını şaşırdı.
Sınırlarda böyle bir belirsizlik yaşanırken, Bölgedeki bazı ilçelerde büyük bir operasyon başlatıldı.
Hem de görülmemiş büyüklükte bir operasyon.
10 Bin özel eğitilmiş asker ve polis, tanklar, helikopterler, yüzlerce zırhlı araç…
Bilmeyen başka bir ülkeyle büyük bir savaşa gidildiğini zanneder.
Ancak gidilen yer Silopi, Cizre…
Bu ülkenin toprakları.
Buralarda ne olduğunu bilmek için gidip görmek lazım. Ancak ilçelerin girişine izin verilmediği gibi elektrik ve internet bağlantıları da kesik. Bu yüzden neler olduğu bilinmiyor.
İnsan yaşamı ve insan haklarına yönelik ihlaller düşündürüyor.
Zira sivillerin zarar görmemesi gerekiyor.
Ancak Cizre ilçesi Cudi mahallesinde oturan 3 çocuk annesi 30 yaşındaki Hediye Şen, vücuduna isabet eden 8 kurşunla yaşamını yitirdi. Bu olaya hemen gizlilik kararının getirimlisi ve aile avukatının otopsiye girmesine izin verilmemesi düşündürücü.
Şimdi tek temennimiz bu operasyonların ve çatışmaların bir an önce bitmesi ve şehirlerdeki silahlı güçlerin çıkmasıdır.
Artık silahla çözüm olmayacağını iki tarafın da anlaması gerekir.