Siyasette ‘Kan’ unsurunun ilk kez yer aldığı o meşhur konuşmayı dün gibi hatırlıyorum.
Tarih 13 Nisan 1994
Refah Partisi Meclis Grubu'nda partinin lideri merhum Necmettin Erbakan konuşuyordu; “Refah Partisi iktidara gelecek. Adil düzen kurulacak. Sorun ne? Geçiş dönemi sert mi olacak, yumuşak mı olacak? Kanlı mı olacak, kansız mı olacak?”
Bu sözler o dönemde çokça tartışıldı, günlerce manşetlerden inmedi.
Ertesi gün bir gazete, ‘Erbakan ‘kanlı’ konuştu’ şeklinde manşetle çıkacaktı.
Bu konuşmanın üzerinden tam 22 yıl geçti.
Siyaset değişti, insanlar değişti, devir değişti ancak siyasetçilerin dili 22 yıl öncesinde hala.
Ülkenin bunca sorunu varken, bugün yeniden ‘Kanlı’ bir siyasetin tartışması yapılıyor ne yazık ki.
7 Haziran seçimleri öncesinde Türkiye gündeminde ‘Başkanlık Sistemi’ tartışmaları vardı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bile bir siyasetçi gibi meydanlara inerek adını vermediği (!) bir siyasi parti için 400 milletvekili istiyordu.
7 Haziran ve akabindeki 1 Kasım eken genel seçimlerinde bahsi geçen bu siyasi parti beklenen 400 milletvekilini kazanamadı.
Ancak gerek hükümet, gerekse Cumhurbaşkanı Erdoğan bu sistemi sürekli gündemde tutmaya çalıştı.
Bu çerçevede tartışmalar yürütüldü.
Son zamanlarda yine sık sık dile getirildi.
Bunun üzerine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Böyle bir başkanlık sistemini kan dökmeden bu ülkede gerçekleştiremezsiniz” dedi ve büyük bir tartışmayı başlattı.
22 yıl sonra yine siyasete ‘Kan’ bulaştı.
Kılıçdaroğlu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında ‘Kan’ temalı bir tartışma karşılıklı atışmalarla devam ediyor.
Kılıçdaroğlu’nun sözlerine cevap veren Cumhurbaşkanı Erdoğan, “‘Başkanlık sistemini kan dökmeden getiremezsiniz’ diyen bir siyasetçi, milletin iradesine de, içinde bulunduğu Meclis'e de ihanet etmiş demektir. Şu anda başkanlık sistemini uygulayan ülkeler bunu kan dökerek mi getirdi? Kan dökmek diktatörlerin, katillerin, bazen de meczupların işidir. Bunlardan hangisi olduğunu ben milletimin takdirine bırakıyorum.
Bu şahıs daha önce siyasi sapıklık emareleri göstermişti. Şimdi de siyasi sapkınlık işaretleri veriyor. Bu işler böyledir. Bir defa şirazeden çıkarsanız, bir daha düzelemezsiniz. CHP gibi bir partinin bu tür arızalarla malul bir şahsın hezeyanlarına terk edilmiş olmasını kınıyorum. Bu zatın yüzünden milletimiz tarafından muhalefet yok hükmünde görüldüğünden demokrasimizin bir kanadı eksik kalıyor.
Türkiye yeni bir anayasaya kavuşacaksa bu aziz milletimizin takdiri ile olacaktır. Gazi Mustafa Atatürk 'egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' demedi mi? Niye kaçıyorsun, hadi millete gidelim. Biliyor ki bu millet sana güvenmiyor. Ama er geç bu milletin önüne yeni anayasa ve başkanlık sistemi gelecek.”
Tabi bu sözlere Kılıçdaroğlu’nun yanıtı gecikmedi.
CHP lideri, kendisine açılan soruşturma ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dan gelen eleştirilere geri adım atmadan yanıt verdi; “Bir demokrasi mücadelesi veriyoruz, demokrasi mücadelesinin bedel ödenmeden başarı kazandığı hiçbir ülke yoktur, Türkiye'yi bir kişinin iki dudağı arasına asla teslim etmeyeceğiz, onların geleneğinde kan dökme vardır. Gezi olaylarından sonra 'Yüzde 50'yi evlerinde zor tutuyorum' diyordu, yani bırakırsam onların tamamını katledecekler diyordu. Bunu anlatmak istiyordum asıl. Diktatörlük tanımı yapmış aynı tanıma aynen katılıyorum. Ve Erdoğan'a teşekkür ediyorum. Kendisini anlattığı için.
Erdoğan'ın savcıları bizi korkutmaz ve yıldıramaz. Teröre yardım yataklık yaptılar diye dilekçe verdik cesaret edip soruşturma açamadılar, bunlar cumhuriyetin savcısı değil, Recep Tayyip Erdoğan'ın savcısı bunlar bizi korkutmazlar. Savcıların görevi birilerine uşaklık yapmak değildir. Biraz daha ağır konuşayım, savcıların görevi benim gibi demokrasi ve cumhuriyeti savunmaktır.
Gayet açık ifadem. Türkiye'de demokrasi mücadelesi kolay verilmemiştir. Acı, gözyaşı, idamlar vardır. Eğer Türkiye Cumhuriyeti'nin demokraside kat ettiği mesafeyi, bir kişinin iki dudağı arasına hapsetmeye kalkarsanız, bir kişi milletvekili listelerini yaparsa, yargıya talimat verirse, Türkiye'nin kaderiyle oynarsa, bu kolay olmaz, kan dökülmeden bunu yapamazsınız, kan dökülmeden bu iş olmaz. Söylediğim bu. Bu istismar ediliyorsa, yani 'Biz bunu yapabiliriz' mi demek istiyorlar. Buyursunlar yapsınlar bakalım. Nasıl yapıyorlar? Bu kadar açık, net!
Şimdi siz bütün kazanımları bir tarafa atacaksınız, her şeyi bir kişi belirleyecek. 'Efendim ben oy aldım her şeyi yaparım.' İstediğiniz kadar oy alın her şeyi yapamazsınız. Bunu yapmanız için, buna karşı çıkanların tamamını ezmeniz ve yok etmeniz gerekir. Demokrasi çoğunluğun baskı kurduğu rejimin adı değildir, azınlıkların hakkını koruyanların rejimdir. Aydınlar bildiri imzaladı diye hapse girdiler. Bedel ödeniyor burada. Bu bedel bugün böyle yarın başka bir biçimde çıkar. (Bedel anlamında mı kullandınız sorusu üzerine) Elbette. Bedel ödettirilirse bu insanlara yaptırabilirsiniz.
Bu olaya ‘kan’ bulaştı bir ker.
Bakalım sonu ne olacak?