Türkiye basın tarihinin unutulmayacak kara günlerinden biri önceki gün yaşandı.
Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül, Hatay’da durdurulan ve içinden silah çıkan Mit Tırlarını haber yaptıkları için tutuklandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Peşini bırakmayacağım” demişti.
Bu haber aslında dönemin hükümetini ve Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan’ı çok zor durumda bırakmıştı. Muhalefetin eline hükümete karşı önemli bir koz geçmişti bu haberle.
Deyim yerindeyse hükümeti ve Başbakan’ı çileden çıkarmıştı.
Tırlar dolusu silah Mit refakatinde Suriye sınırından geçirilmek istenirken savcıların kararıyla askerler tarafından durdurulmuş ve Mit mensupları gözaltına alınmıştı.
Muhalefet silahların El Nusra örgütüne gittiğini belirtmiş, hükümet ise inkar etmişti. Aslında ilk başlarda Tırlarda silah olduğu bile inkar edilmiş ve insani yardımın Türkmenlere gönderildiği belirtilmişti.
İşte tam bu anda Can Dündar’ın yaptığı haber ortalığı toz-duman etti.
Silahların olduğu görüntü söze gerek bırakmadı.
Orada Can Dündar’ın yaptığı sadece bir haber.
Ve haber yaptığı için de tutuklandı.
Bu tutuklamaya bir kılıf gerekiyor. O da bulundu; ‘Casusluk’
İstanbul adliyesine ifade vermeye giden Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Cumhuriyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Erdem Gül tutuklandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bile önceki gün, “O TIR'ların içinde silah varsa ne olur, yoksa ne olur?” demişti. Can Dündar ise, “Haberse haber ne olmuş” diyerek savunma yaptı.
Savcıya ifade veren Dündar, şunları söyledi; “Mit Tır'ları meselesini ilk yazan ben değilim. Bu olay sizin de bildiğiniz gibi bahsettiğimiz iki yapının arasındaki kavgadan ortaya çıkan bir şey. Nasıl olur da bir ülkenin jandarması ile istihbaratçıları birbirine silah çekecek duruma gelir? Nasıl olur da jandarma kolundan çekerek istihbaratçıları ayağının altında ezer, silahını alır? Nasıl olur da bir ülkenin savcısı bir ülkenin valisi ile çatışma haline gelir? İşte bu kurulan ikili yapının sonuçları bunlar.
Savcılar, MİT TIR'larının nasıl çevrildiğini ifade ettiler. Fotoğraflar yayınlandı. Ve o MİT TIR'larının nasıl çevrildiğinin görüntülerine ulaştık. MİT dedi ki 'ülke dışına silah nakli yapılmıyordu; ülke içine yapılıyordu'. Başbakanlık ise 'gıda ve insani yardım taşıyorduk' dedi. Sonradan bunun gıda olmadığı ortaya çıkınca 'Türkmenlere gönderildi' dendi.
O zamanki ana muhalefet genel başkan yardımcısı Tuğrul Türkeş dedi ki; “Ben bizzat biliyorum vallahi billahi o TIR'lar Türkmenlere gitmiyordu.” O şahıs şu anda Başbakan Yardımcısı, gerekirse mahkemede tanıklığına başvurulabileceğini düşünüyorum. Bu görüntüler elimize ulaştı.
Ülkenin istihbarat teşkilatı kendi görev tanımında olmayan bir silah nakli gerçekleştiriyordu. Yani suç işliyordu. Bu ulusal hukukta da suç uluslararası hukukta da suç. Ben ülkemin milli menfaatlerinin yalan söylemekten geçtiğine inanmıyorum. Ben bu halkın milli menfaatlerinin istihbarat teşkilatının kanun dışı silah ve insan ticaretinde olduğuna inanmıyorum. Hiçbir suç 'gizli' damgasıyla örtbas edilemez ve devlet yurttaşına yalan söyleyerek adil bir devlet olamaz.
Bir devlet adamının görevi böyle durumlarda devleti düştüğü zor durumdan kurtarmak olabilir ama hatırlatmak isterim ki gazeteci bir devlet memuru değildir. Benim görevim; halk adına devleti denetlemek, devlet bir hata yapıyorsa hükümet bir yanlış olaya bulaşmışsa kamu adına bunun hesabını sormaktır.
Uluslararası çapta yankısı olan bir olay… Bir silah nakli... Devlet adamları "o TIR'larda ilaç vardı" diyor. İlaç kutularını kaldırdığınız zaman içinde silah olduğunu görüyorsunuz. Nereye gittiğini de bilmiyoruz.
Bundan birisinin hesap sorması lazım. Bu devlet içindeki çatışmadan olabilir. Uluslararası bir tezgah olabilir. Devlet radikal İslamcıları silahlandırıyor olabilir ve hiçbir milli menfaat bunu meşru göstermez.
Gazeteci olarak benim görevim kamuyu bundan haberdar etmektir. Bunu yaparak devleti de önemli bir yanlıştan kurtardığımızı düşünüyorum.
Daha önce Susurluk'ta gördük. Devlet illegal yollara başvurabiliyor. Suçluları kullanabiliyor. Suç işleyebiliyor. Çok rahatlıkla yaptığı vahim hataları çok gizli damgalı dosyalarla devlet sırrı haline sokup kendini aklamaya çalışıyor. Bunlara karşı çıktık ve yayınlayarak belki devletin daha temiz bir topluma evrilmesine yardımcı olduk.
Devletin güvenlik ihtiyacı var. Bunun karşısında da halkın bilme hakkı ve gazetecilerin ifade özgürlüğü var... Bunlar çatıştığı zaman ne olur? Aslında temel konumuz bu. Ben burada ifade özgürlüğünün belli konularda devletin güvenlik ihtiyacının önüne çıktığını düşünüyorum. Hiçbir şekilde devletin suç işleme özgürlüğü yoktur. Hiçbir güvenlik gerekçesi suçu örtmeye yetmez. Eğer biz bu haber nedeniyle tutuklanır, yargılanır, mahkûm olursak, bu hem Türkiye'de hem uluslararası kamuoyu önünde bir yalan haber yaptığımız iddiasıyla olmayacaktır.”
İki gazeteci tutuklandı.
Geriye tarihe geçen kara bir gün kaldı. Üstelik Dünyaya yine rezil olduğumuz bir nedenden.