Silvan’da bir şeyler oluyor ama ne olduğunu bilen yok.
Orada olanlar bir şekilde gizleniyor, kimsenin bilmesi istenmiyor.
Sokağa çıkma yasağı ilan edeceksin, cep telefonları ve internete erişimi engelleyeceksin ve üstüne üstlük Milletvekilleri, Sivil Toplum Örgütü temsilcileri ve gazetecilerin bile oraya girmesini engelleyeceksin. Ben bunun ardında başka şeyler ararım o zaman.
Orada ‘Özyönetim’ ilan edildi. Ancak bu ilan sadece orada yapılmadı. Birçok bölgede, ilçede, ve Batman’ın Bağlar mahallesinde bile yapıldı.
Ancak tüm buralara yönelik böylesine büyük operasyonlar yapılmadı.
Bölgede seçilen birkaç merkezi böylesine operasyonlar yapıldı.
Silvan o merkezlerden biri oldu. Üstelik Silvan’da ikinci kez hem asker, hem polis desteğiyle ağır silahlarla operasyon yapıldı.
İlk operasyonda iddiaya göre sivil insanlar da yaşamını yitirdi ve yaralandı.
Silahlı unsurlara yönelik ilk operasyonda başarılı olunmadı sanırım. Bu yüzden ikinci kez operasyon yapıldı. Devlet yine orada yaşananların dışarı sızmaması için olağanüstü önlemler almıştı.
İlk operasyonun sonuçları malum, geride yıkılmış evler, rastgele ve keyfi olarak taranmış vatandaşlara ait araçlar, yakılmış işyerleri ve delik deşik edilmiş evlerin duvarları.
Bu görüntüler sanki bir savaş sonrasına aitti.
Kimse ne olduğunu anlamadı.
Çünkü gazeteciler girememişti oraya. Ancak çatışmalar bitikten sonra orada ne olup bittiği anlaşıldı.
Önceki gün yapılan operasyon da bu kez batı illerinden gelen gazeteciler Silvan’daydı.
Celal Başlangıç, Mehveş Evin, Ayşe Yıldırım Başlangıç, Özgür Korkmaz, İsminaz Ergün, Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Uğur Güç, DİSK Basın-İş Sendikası Başkanı Faruk Eren, Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Sekreteri Turgut Dedeoğlu'nun da aralarında bulunduğu gazeteciler, Silvan’da olup bitenleri izlemek için gelmişlerdi.
Gazetecilerin çatışmaların yaşandığı mahallelere girmesi engellendi.
Bulundukları Silvan Belediyesi binasından çatışmaların yaşandığı mahallere gitmeye çalışan gazetecilerin önü, Gazi Caddesi üzerinde bulunan Selahaddin Eyyubi Cami önünde TOMA ve akrep tipi araçlarla kesildi. Polisler tarafından yapılan anonslarda kendilerine müdahale edileceği belirtilmesi üzerine, mahallelere girmelerine izin verilmeyen gazeteciler, belediye binasına dönmek zorunda kaldı. Belediye önünde açıklama yapan gazetecilerden ilk olarak konuşan DİSK Basın-İş Başkanı Faruk Eren, bölgedeki özgür basına uygulanan sansüre karşı gazetecilerle dayanışmak için ilçeye geldiklerini belirterek, “Burada inanılmaz bir terör ortamı ile karşılaştık. Gazetecilere burada görev yaptırılmıyor” dedi.
İlçede bir terör ortamı bulunduğunu belirten TGS Başkanı Uğur Güç de, devletin savaşa girmek amacıyla gerilimi sürekli arttırdığını ifade ederek, yaşananları anlatmak amacıyla Silvan'da olduklarını söyledi.
Gazeteci heyeti Lice ve Silvan’da yaşadıklarını Diyarbakır’da düzenledikleri basın toplantısında aktardılar.
Heyette yer alan DİSK Basın-İş Başkanı Faruk Eren, AKP iktidarının basın ve ifade özgürlüğüne karşı her zaman acımasız davrandığını; ancak seçimlerden sonra bunun dozunun bir kat daha artmaya başladığını söyledi.
Ardından konuşan Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Uğur Güç, karartma ve sansürden dolayı bölgede neler olduğuna dair haber alamadıklarını dile getirerek, gittikleri Silvan'da polis tarafından engellendiklerini söyledi. Güç, “Çatışmaların yaşandığı yere gitmemize izin vermediler. TOMA tarafından önümüz kesilerek anonslarla, 'Dağılmazsanız müdahale ederiz' dendi. Bu baskılardan dolayı Silvan'da fazla gözlem yapma şansımız olmadı” diye konuştu.
Milliyet Gazetesi yazarı Mehveş Evin ise, bölge illerinde neler yaşandığına dair batının ve medyanın bilgisinin olmadığını söyledi. 90'lada cesur gazeteciler sayesinde az da olsa bilgilenme şanslarının olduğunu ifade eden Evin, verilen emekler sayesinde bir şeylerin farkına vardıklarını; ancak hala Türkiye toplumunun bir kesiminde anlamak istemeyenlerin olduğunu söyledi.
Tarihin, ülkede yaşayanları savaşın sürdüğü Kürdistan'a çağırdığını söyleyen Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, 90'ların Türkiye'nin kaderi olmaması gerektiğini vurguladı. Polat, “Bu bizim için 92'de İzzet Kezer’in, Musa Anter'in katledilmesi anlamana geliyor. Burada çalışan gazetecilerin çalışma koşullarının ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Çatışma sürecini yönetenler her ne kadar bizleri TOMA'larla karşılasa da bizim yaptığımız işten, onlara objektif doğrultmamızdan, burada olmamızdan tedirgin olduğunu düşünüyoruz” dedi.
Basına iletişime engel konan bir yerde yasadışı bir şeylerin olabileceğinden korkuluyor demektir. Yoksa basına bu tahammülsüzlük nedendir?