Son dönemde öyle gelişmeler yaşanıyor ki, sanki sistematik olarak Kürtler yok edilmeye, yok sayılmaya çalışılıyor.
Bir arkadaşım geçtiğimiz gün neden bu kadar Kürtleri yazdığımı sormuştu.
Birincisi ben bir Kürdüm ve bununla gurur duyuyorum.
İkincisi ise Cumhuriyet tarihi boyunca hep horlanan, itilen kakılan ve katliamlardan geçirilen Kürtler olmuştur. Bugün şöyle bir baktığımda haksızlığa uğrayan, hukuksuzca ezilen yine Kürtler oluyor.
Bugün bu hak ihlallerine uğrayan Kürtler değil de Türkler olmuş olsa, yada Çerkezler, Lazlar olsa onların haklarını savunan yazılar yazarım.
Yakın tarihimize şöyle bir baktığımda devlet eliyle yaşanan katliamlar hep Kürtler üzerinde olmuştur. En yakını ise 34 sivilin yaşamını yitirdiği Roboski katliamı oldu, hala faili bulunamayan ve bulunmayacak katliam.
Kürtlerin katliamlardan geçirildiği davalar hep sonuçsuz kalıyor.
Böylesine mazlum bir halk varken kimin haklarını savunayım ki.
Keşke Kürtler bu kadar haksızlığa, hukuksuzluğa uğramasa da ben de yazmasam.
Son günlerin sıcak tartışması, HDP eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın ‘özerklik’ açıklamalarının ardından yaşanıyor.
Yapılan açıklamalar doğru veya değil, bunlar tartışılır.
Ancak bir Cumhurbaşkanının çıkıp bir savcı gibi bunların cezalandırılmasını istemesi doğrusu yadırganacak bir durum.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suudi Arabistan dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalar yaptı ve bakın neler söyledi; “Ülkeyi parçalayıp bölmeye yönelik mesajları kabul etmemiz mümkün değil. Devlet içinde devleti kabul etmemiz asla mümkün değil” diyen Erdoğan, “Bunlara karşı gerekli cevabın verilmesi, müeyyide uygulanması, yargı mekanizmasının devreye girmesi suretiyle atılması gereken adımlar var. Meclis’te 160’ı aşkın dosyaları var. Bunlar gözden geçirildiği zaman neyi kapsıyor, masaya yatırılacak ve ona göre adım atılacaktır. Bunlar bunun bedelini ödemek durumundadır. Dokunulmazlıklarının kaldırılması suretiyle başlayacak süreç, terörle mücadele açısından ülkemizdeki havayı da olumlu yönde etkileyecektir.”
Bunlarız duyduğumda şaşkınlığımı gizleyemedim doğrusu. Zira bir Cumhurbaşkanının yapacağı açıklamalar değil bunlar.
HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, bu açıklamalara cevap verdi; “Esasta neden korkuyor: Biz, onun siyaset yöntemiyle böldüğü halkı birleştiriyoruz. Esas bölücü Cumhurbaşkanının kendisidir. ‘Rejim fiili olarak değişmiştir demek, fiili olarak böyle davranmak mı anayasaya uygun?
Bu sözler nedeniyle Cumhurbaşkanı hakkında herhangi bir soruşturma açılmadı. Bizleri dokunulmazlığımızı kaldırmakla tehdit ediyor. Elinizdeki bu kadar güçle bu kadar acizleşiyor.
Hala dokunulmazlıkları kaldırmak, siyasi yasak uygulamak gibi yöntemlere icabet ediyorsanız, bu O Saray’da oturan şahsiyetin aczinin ifadesidir, bizim de şanımızdandır.
Dokunulmazlık tartışması 7 Haziran sonrasında da yaşandı. İlk dokunulmazlık tartışması yapıldığında 80 milletvekiliyle imzaladık dilekçeyi, Meclis Başkanı’nın masasının üstüne koyduk. Hodri meydan. O dilekçeler hala duruyor. Bizi caydıracaklarını sanmasınlar. Bizim başımız dik, alnımız ak.”
Bir yandan HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılarak meclisteki etkileri azaltılmaya çalışılıyor.
Diğer yandan yeni bir tartışma başlatılarak HDP’li belediyelerin de alınması düşünülüyor.
Ak Parti hükümeti şimdi de belediyelere kayyum atanmasını gündemleştiriyor.
Halkın seçtiği belediyelere, bir kişinin talimatıyla sel konulmak isteniyor.
Mimar Sinan Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Korhan Gümüş, belediyelere kayyum atanmasına ilişkin tartışmalara tepki göstererek, “Hendek kazdılar gibi bahanelerle kayyum atanması bir darbe olur. Zaten kayyum atanan şirketlere de mali yapılarında sorun olduğu için değil, ideolojik amaçları nedeniyle el konuldu. Ama siyasi yapılara ideolojik fikirleri nedeniyle kayyum konulamaz, bir skandaldır. Kötü yönetilebilir. Ancak bir dahaki seçimde yenisi seçilir. Kimse bunu yutmaz. AB ile olan tüm ilişkiler yıkılır. Yani yerel yönetimlere kayyum atanılması darbedir. O zaman hükümete de kayyum atansın yani kim atayacak bunu, seçilmişin yerine kayyumu kim atayabilir bu çılgınca bir şey olur. Telaffuz edilmesi bile abes. Artık Türkiye'de yönetim tartışılır duruma gelir ki, bu da iktidarın kendi ayağına kurşun sıkması gibi bir şeydir.”
Yapılanlarla Kürtlerin ellerindeki tüm haklar alınmak isteniyor. Bu durum demokrasilerde olmaz, hangi yönetimlerde olur ona da siz karar verin.