Önce Diyarbakır, ardından Suruç ve son olarak Ankara…
5 Haziran’dan bu yana 150’ye yakın insan yaşamını yitirdi.
Hepsinde aynı yöntem kullanılmış. Sanki bir elden çıkmışcasına.
Diyarbakır ve Suruç patlamalarının ardından ‘Gizlilik kararı’ alındı.
Failleri hala ortaya çıkarılmış değil.
Suruç katliamında 33 gencin canını alan bir kişinin kimliğinin tespit edildiği açıklandı. Sadece bu kadar yol alınabildi. Arkasında kimler ver, saldırı emrini kim verdi belli değil.
Diyarbakır’daki HDP mitinginde de fail ortada yok.
Bir tutuklu var, ancak onunda gerçek fail olup olmadığı bilinmiyor.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, katıldığı NTV canlı yayınında, ismi bilinen canlı bombaların neden yakalanmadığı ile ilgili soruya şu yanıtı verdi; “Biliyorsunuz bu, bir eylem hazırlığı içinde ama bunu gerçek bir eyleme dönüştürmedikçe veya elinizde o eylemin olabileceğine dair bir veri olmadıkça tutuklayamazsınız. Türkiye, demokratik bir hukuk devleti. Dese ki savcı, 'Elinde ne delil var'. Bir saat sonra da serbest bırakılabiliyor. Bunda kimse hukuku da suçlayamaz çünkü Türkiye sebepsiz yere insanların tutuklanabileceği bir ülke değil.” CHP lideri Kılıçdaroğlu ise önceki akşam katıldığı canlı yayında Başbakan’a sordu; “Ankara’daki bombaları patlatanlar o listede var mıydı?”
O zaman bombaları patlattıktan sonra mı yakalanacak bu kişiler.
İstihbarat birimleri tespit ediyor ama takip edemiyor.
Madem bu listede olduğu iddia edilen 16 kişinin canlı bomba olduğu açıklanıyor, tüm emniyet birimlerine fotoğrafları ve kimlik bilgileri gönderiliyor, neden yakın takibe alınmıyor.
Bombaları patlatıp onlarca insanın canına kıydıktan sonra çıkıp, “Biz bunları biliyorduk” demenin ne anlamı var?
Şimdi bir iddia daha var gündemde.
İddiaya göre, katliamın ardından bölgedeki kamera kayıtlarını özel kamera izleme sistemi içinde değerlendiren güvenlik birimleri, aranan ipucuna ulaştı. Emniyet ve MİT görevlilerinin birlikte yürüttüğü izleme çalışmaları sırasında, Radikal dinci terör örgütü IŞİD içinde değerlendirilen Adıyaman Grubu'nda faaliyet gösterdiği tespit edilen Yunus Emre Alagöz'ün eşkaline uyan bir görüntü elde edildi.
Suruç'taki canlı bomba eylemi gerçekleştiren Şeyh Abdurrahman Alagöz'ün ağabeyi olan ve halen polis ve UYAP kayıtlarında aranır konumda bulunan Yunus Emre Alagöz'e ait olduğu belirtilen görüntü çok net olmaması nedeniyle dijital görüntü uygulamalarıyla daha net hale getirildi. Yapılan son düzeltme sonrasında, görüntüdeki şüphelinin çok büyük olasılıkla Yunus Emre Alagöz olduğu anlaşıldı.
Bu gelişme sonrasında, olayın ardından ilk aşamada gündeme gelen IŞİD ve Adıyamanlı Dokumacılar Grubu bu kez daha güçlü halde soruşturmanın merkezine oturdu. Suruç eylemi sonrasında adı kamuoyuna gelen ve liderliğini Mustafa Dokumacı'nın yaptığı IŞİD bağlantılı grup içinde yer alan ağabey Yunus Emre Alagöz'ün adı kardeşinin canlı bomba eylemi sonrasında kamuoyuna yansımıştı. Ancak, Polis ve MİT'in yaptığı çalışmalar sonucunda Alagöz'ün Adıyaman'dan ayrıldığı ve büyük ihtimalle Suriye'de olduğu değerlendirmeleri yapılmıştı.
Ne hikmetse bu kadar bilgi sahibi olan emniyet ve istihbarat birimleri, kardeşi 33 kişinin canına kıyan bu canlı bombayı bulamıyor.
Ve ne hikmetse bu kadar sıkı aranan bu şahıs taa Ankara’ya kadar elini kolunu sallayarak geliyor ve onca insanın ölümüne neden olan bombayı patlatıyor.
Şimdi sokağa çıksam ve rastgele 10 kişiye, devletin bu patlamanın faillerini bulup bulamayacağını sorsam, en az 9 kişi bulamayacağını söyleyecektir.
Benim bu olayın faillerinin bulunacağına yönelik zerre kadar inancım yok
Bundan önce hangisini buldular ki bunu bulsunlar.
Roboski, Suruç. Diyarbakır, Soma hangisinin failleri bulundu ki…
İşin bir başka boyutu ise ülkenin büyük bir kesiminin bu olayın ardından Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a, dolayısıyla da hükümete tepki göstermesi.
Türkiye’nin her tarafında bu katliamı kınayan eylemler yapılıyor ve tüm bu eylemlerde Cumhurbaşkanı ve hükümet aleyhine aynı sloganlar atılıyor. Halk durup dururken neden bu tepkiyi veriyor.
Olayın üzerinden 4 gün geçtikten sonra Başbakan Davutoğlu olayın yaşandığı yere gidiyor ve karanfil bırakıyor. Üstelik, programa dahi alınmayan ve gizli tutulan bir ziyaret bu. Belkide orada toplanacak halkın tepkisinden korktuğu için hem gizli tuttu, hem de bölgedeki tüm yollara trafiğe kapattı.
Aynı şekilde Cumhurbaşkanı Erdoğan da gizli bir şekilde oraya giderek karanfil bıraktı.
Neden bu ülkenin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı, diğer partilerin liderleriyle ve halkla beraber oraya giderek o karanfili bırakmıyor.
Bunun muhasebesini yapmaları lazım.
Ülkenin tüm kesimleri içişleri Bakanının istifa etmesi gerektiğini söylüyor, emniyet müdürü ve iki şube müdürü görevden alınıyor. İhmali olanlar görevde kaldıkları sürece onlar bombaları patlatacak ve bizler öylece seyredeceğiz.