Geçtiğimiz günlerde Batman’da ağır cezadaki bir davada karar çıktı.
Bilindiği üzere Şelmo Petrol sahasındaki bir şantiyeye yönelik silahlı saldırıda 3 kişi yaşamını yitirmişti. Bu dava kapsamında 9 kişi ağırlaştırılmış Müebbet ile yargılanıyordu.
Son duruşmada tüm sanıklar beraat etti.
Buraya kadar herşey normal seyrinde devam etti.
Normal olmayan şey ise bu davanın karar duruşmasından birkaç gün sonra sanık avukatlarından birinin attığı bir mail oldu.
Ben bir hukukçu değilim, ancak karar çıksa dahi bu davanın bitmediğini bilecek kadar bilgim var.
Evet, bir karar çıktı ancak daha bunun Yargıtay süreci var. Dava temyize gidecek ve buradan çıkacak karar beklenecek.
Ancak sanık avukatının açıklamalarının bulunduğu mailin başlığında aynen şunlar yazılıyor; ‘Adalet Yerini Buldu’
Devamında ise ‘Adaletin tecelli ettiği’ şeklinde ifadeleri görünce şaşkınlığım daha da arttı.
Zaten bu ifadeleri görünce bu açıklamanın bir haber değerinin olmadığını anladım ve yayınlamadım.
Bir avukatın, bir hukukçunun bu kadar acemice bir açıklama yapacağı aklıma bile gelmezdi.
Nasıl olurda bir avukat bundan sonraki hukuki süreci olmayacakmış gibi kabul eder.
Bir davada ‘Beraat’ kararı verilmiş dahi olsa veya bunun tam tersi ceza verilmiş olsa bile davanın sonraki aşamalarının, yani bir üst mahkemenin olduğunu sokaktaki vatandaş dahi biliyor.
Avukatın ağzından çıkan cümlelerden bazıları şöyle; “Müvekkillerim yargılama aşamasında Kamuoyu nezdinde 23 Kasım 2011 tarihli Şelmo saldırısının failleri olarak görülmüş olup, Mahkeme tarafından verilen Beraat kararı ile birlikte, müvekkillerim gerek toplum nezdinde gerekse kamuoyu vicdanında da beraat etmişlerdir. Yargılama aşamasında verdiğimiz mücadelenin temel sebebi müvekkillerimin masumiyetlerine olan inancımın tam olmasıydı.”
Peki, bu avukat kardeşime şöyle bir soru yönelteyim; bu karar ‘Beraat’ ile sonuçlanmamış olsaydı adalet yerini bulmayacak mıydı?
‘Kamuoyu vicdanında beraat ettiklerini’ söylemekle mağdur yakınlarına hakaret etmiş olunmuyor mu?
Bu açıklama birkaç gazetede yayınlandıktan sonra önceki gün, davaya konu olayda yaşamını yitirenlerin yakınlarından bir mektup geldi.
Mektupta şu ifadeler yer alıyor; “Elbette her insanın mahkeme kararlarına ilişkin görüşlerini açıklama, övgü veya eleştiri benzeri hakları vardır ve de olmalıdır. Sözü edilen hakkı kullanan şahsın bulunduğu konum çok önemlidir.
Açıklama yapan şahsın işlevi, adaletin temel unsuru olan “yargı görevi” yapıyor olmasıdır. Bu sebeple yargı sürecini ve işlevi gereği hukuk ve adalet ilkelerinin nesnel olduğunu bildiğinden, bu bilgi sınırlarını reklama ya da algı yaratmaya dönük kullanmamalıdır. Çünkü yargı süreci devam etmekte olup verilen mahkeme kararı kesin hüküm niteliğinde olmadığından açıklamada belirtilen “...Mahkeme tarafından verilen beraat kararı ile birlikte, müvekkillerim gerek toplum nezdinde gerekse kamuoyu vicdanında da beraat etmişlerdir. Yargılama aşamasında verdiğimiz mücadelenin temel sebebi müvekkillerimin masumiyetlerine olan inancımın tam olmasıydı” görüşünün hukuk ilkeleri ile açıklamanın imkanı yoktur. Açıklamanın yarattığı ilk sonuç; Açıklama içeriği hukuki sürece uygunsa Yargıtay ve AİHM’ süreçlerinin de sonlandığının kabulü gerekir. Açıklamaya göre, inancın tamlığı sebebiyle üst yargı organlarının hukuki denetiminin sonuçlarını beklemek demek inancın hukukun ve adaletin önüne geçmesi demek olur ki, bu piyasa hukukunun ölçüsü kapsamında kalır.
İkinci sonuç: Hukuk devletinde adaletin gerçekleşmesi hukuk görevi yapanların ehliyeti yanında delillerin hukuki geçerliliğine bağlı olup kişinin inancına bağlı değildir ve de adaletin denge olduğu anlayışı ile ilgilidir. Yani, belirleyici ise davayı avukatlar değil deliller kazanır. Piyasa devletinin adalet anlayışında, hukuki süreci beklemeye gerek olmadığı gibi, inanç ölçüsü ile kişisel ve kamu vicdanının tatmin olduğu algısı yaratmak eşyanın tabiatına uygun olur. Kaldı ki, beraat kararlarının tam olarak değil de büyük oranda vicdanı tatmin etmesinin ölçüsü, hukuki yapının tamlığı ve yargının bağımsız ve tarafsız olmasından geçer.
Yargı görevi yapan ve adalet ilkelerine uygun davranan her kişi saygındır. Ancak, ülkemizde yargıya olan güvenin giderek azalmaması için görev ve yetkisi ne olursa olsun gerçek ve tüzel kişilerin bilgi ve bilinçlerini nesnel ölçütlerle yansıtmalarının doğru olacağını düşünüyorum. Aksi tutum hem uluslararası konumda hem de içe dönük olarak adalete güvenimizi azaltır. Yaşadığımız kaos sürecinin daha bir boyutlanmasını sağlar.
Adalet ilkeleri çizgisinde hukuk ve Adaletin yerinin belli olacağı kanaatimle tüm hukukçulara saygılarımı sunuyorum.”
Şimdi Yargıtay’dan Batman’daki yerel mahkemenin verdiği karar iade edilirse ne olacak?
Avukatın yaptığı bu açıklama ile hukuk zedelenmiş olmayacak mı?
İnsanların hukuka ve yargıya olan güveni sarsılmayacak mı?