Kürt gazeteciliğinin en önemli isimlerinden biri olan Musa Anter, bundan tam 24 yıl önce katledildi.
20 Eylül 1992 tarihinde JİTEM tarafından katledilen Musa Anter (Apê Musa-Musa amca) Seyrantepe semti Cumhuriyet Mahallesi'nde katledildiği 442'nci Sokak'ta anıldı. Anmaya, Anter'in oğlu Dicle Anter ve çok sayıda seveni katıldı.
Anter’in fotoğraflarının yanısıra farklı tarihlerde katledilen basın çalışanlarının fotoğrafları da taşındı.
Fotoğraflar Anter’in vurulduğu yere bırakıldı.
Aradan geçen 24 yılda çok şeyler değişti.
Teknoloji ilerledi, şehirler gelişti, dünyanın nüfusu arttı, anlayacağınız çok şeyler yaşandı.
Bugün gelinen noktada demokrasi bakımından 1990’lı yıllardan çok ileride olduğumuzu söyleriz, ancak ne hikmetse bugün bile ‘Basın özgürlüğü’ tartışmalarının yaşandığı bir dönemdeyiz.
Muza Anter’in ardından 24 yı45l geçti ve onun savunduğu basın özgürlüğünü bugün başkaları savunuyor.
Kendisi de bir dönem Özgür Gündem'de gazetecilik yapan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Gültan Kışanak, Apê Musa’yla çalışma şansı bulan bir kişi olduğunu söyledi. Kışanak, “Apê Musa kalemin gücüne inanan bir insandı. Apê Musa, ‘Bizim kalemimiz onların tanklarından, toplarından daha güçlüdür’ derdi. Ve korkusuzca onu yaptı. 90’lı yılların karanlığına inat yazılarıyla Kürt halkının yanında oldu, ısrarla yazdı. Apê Musa yazdıklarıyla bize bıraktığı direniş mirasıdır. Bu mirasa sonuna kadar sahip çıkacağız. Tüm zorluklara inat özgür basın büyük yalanın perdesini yırtarak gerçeğin sesini bize ulaştırıyor” diye konuştu.
Batman’da kalan Musa Anter’in oğlu Dilce Anter ise, 24 yıl önce böylesi bir günde babasının katledildiğini dile getirdi. Apê Musa’nın gazetesi Özgür Gündem’e sahip çıktığı için Ayşe Düzkan’ın da aralarında olduğu çok sayıda kişinin bugün duruşması olduğuna dikkat çeken Anter, böylesi bir ortamda bugünün çok önemli bir gün olduğunu ifade etti. Anter, Apê Musa’yla gurur duyduklarını sözlerine ekledi.
Kürt aydını, gazeteci-yazar Musa Anter, sevenlerinin deyimiyle Apé Musa, 20 Eylül 1992'de Kültür-Sanat Festivali için Diyarbakır'daydı. Gündüz festivale katıldı, kitaplarını imzaladı. Akşam Seyrantepe Mahallesi'nde yeğeni gazeteci-yazar Orhan Miroğlu ile birlikte silahlı saldırıya uğradı. Anter öldü, Miroğlu yaralandı.
Musa Anter İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi üçüncü sınıftan ayrıldı. Şark Postası ve Dicle Kaynağı'nda yazmaya başladı. İleri Yurt gazetesindeki Kürtçe şiiri 'Qimil/Kımıl' sebebiyle 1959'da cezaevine konuldu ve ünlü 49'lar davasında idamla yargılandı. 1963'te cezaevinde yattı, 1967'de sürgüne gönderildi, 1971 ve 1980 askeri darbelerinde cezaevine girdi.
Musa Anter'i oğlu Dicle Anter şöyle anlatıyor; “Babam Musa Anter Türkiye'nin gerçeğiydi. Kürt'tü ve hayatı boyunca Türkiye'deki Kürtlerin sorunları üzerine çalıştı. Ayaklı kütüphane gibiydi, Avrupa'yı, Ortadoğu'yu ve Türkiye'yi iyi tanırdı.
Kürtlerin bir halk olduğunu, cetvelle çizilen haritalar yüzünden parçalandığını ve asimile politikalarına maruz bırakıldığını yazdı. Barışçıldı, ayrım yapmadan herkesi sevdi. Bu işlerin silahla çözülmeyeceğini savundu.
Biz 12 Mart 1971'den sonra İsveç'e yerleştik. Ağabeyim 1991'den bugüne kadar bilmediğimiz nedenlerle Türkiye'ye sokulmadı. Ama ben 1988'de Türkiye'de üç buçuk ay bedelli askerlik yapınca babamla her yaz görüşebildim.
Babam devamlı tehdit ediliyordu. Hatta birilerinin evine kadar gidip tanıdıklarının isimlerini verdiği, görüşmek istediğini ama gelenleri tanımadığı için reddettiğini anlatmıştı.
Babamın söylemleri çoğu kişiyi rahatsız etti. Çünkü yıllarca cezaevinde yatmasına ve işkence görmesine rağmen hayatı boyunca direndi. Bu yüzden ortadan kaldırılmasına karar verildiğine inanıyorum.
Bu kararı babamı öldüren değil büyük bir teşkilat verdi. O teşkilatın içinde saf değiştiren eski PKK'liler de var. Ama bir dönem iddia edildiği gibi Musa Anter'i PKK'liler öldürmedi.
Babam Kürtler arasındaki çekişmelere üzülürdü. Hatta “Kafesteki tavuklar birbirini öldürür, dışarı çıkınca başına geleceklerden habersizlerdir” derdi. Bunu bildikleri için öldürüldüğü gün de babama böyle tuzak kurmuşlar, arabuluculuk durumu var gibi göstermişler.
Öldürüldüğü günü, hiç unutmuyorum. Haberi aldığımda İsveç'teydim. Bütün gün babama ulaşmaya çalıştım. Sanki içime doğdu, huzursuzdum. Eve vardığımda kızım Merve ağlıyordu, eşimin yüzü bembeyazdı. Gayri ihtiyari ‘Babam’ dedim. Eşim kafasını salladı, yıkıldım. Ablamın eşi Şenol Yorozlu'dan detayları öğrendim.
Akşam ailece bir aradaydık, babamın cenazesi için yola çıkmayı kararlaştırdık. Yakınlarımıza cenazeyi almamalarını, kendimizin defnedeceğini söyledik. Fakat cenazesini bile defnedemedik. Çünkü evlatlığı Süphan Mete imza atmış ve babamı sabahın erken saatlerinde apar topar Ziwinge'ye gömmüşler.
Diyarbakır Devlet Hastanesi'nden babamın eşyalarını almak isteyince hastanede kaydı olmadığı ortaya çıktı. Sadece otopsi raporu vardı. Babamı hastaneye kimin götürdüğü de meçhuldü.
Defnedildiği yere ulaştığımızda, taziyeleri kabul ederken başımızın üzerinde helikopter eksik olmadı. Babamı ancak bir sene sonra vasiyeti üzerine şimdiki mezarına Akarsu'ya taşıyabildik.”
Dedim ye 24 yıl gibi uzun bir süre geçti Musa Anter’in katledilişinin üzerinden. Ama hala basın özgürlüğü gündemde. Tıpkı 24 yıl önce olduğu gibi.