Türkiye 15 Temmuz’da ciddi bir tehlike atlattı.
FETÖ’nün darbe girişimi başarılı olmuş olsaydı, ülkenin şu anda ne halde olacağını düşünmek bile istemiyorum.
Kalkışmanın hemen ardından ülke tek yürek oldu ve demokrasiye sahip çıktı. Her görüşten, her partiden insanlar alanlara çıkarak darbeye karşı halk darbesi gerçekleştirdi.
Tüm muhalefet partileri Türkiye tarihinde ilk kez teröre karşı ortak bir metinde uzlaştı ve imzaladı.
Yenikapı mitingiyle bu birliktelik daha anlamlı bir hale geldi.
Herkesin gönlünden geçen tüm partilerin o gün orda olmasıydı ancak yine de o tablo ilerisi için umut oldu.
Bu kalkışmayı gerçekleştiren FETÖ ile mücadele için OHAL ilan edildi.
Burada amaç tüm FETÖ’cülerin devlet ve askeri kademelerden temizlenmesiydi.
Çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnamelerle (KHK) bir temizlik harekatı başladı.
Devletin tüm kademelerindeki örgüt yandaşları belirlendi ve ya tutuklandı, ya ihraç edildi. Buna kimsenin itirazı olmadı, olamaz da. Ancak son günlerde hükümet KHK’yı kalkan olarak kullanmaya başladı.
FETÖ’nün yanısıra muhalif kesimlere yönelik te ihraçlar başladı. FETÖ için çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler, gerçek amacının dışında da çıkarılmaya başlandı. Aslında hükümet bunu bir fırsata çevirdi.
Muhalefet partilerinin karşı çıkmasıyla meclisteki torba yasadan çıkarılan belediyelere kayyum ataması ile ilgili düzenlemede gece yarısı operasyonu ile çıkarılan KHK’lara eklendi.
Hükümet, kendisine muhalif olan tüm kesimleri KHK’ların arkasına sığınarak temizlemenin gayretine girdi.
Bu kesimleri bir şekilde bertaraf ederek muhalefeti tümden ortadan kaldırmayı hedefliyor.
Başbakan Binali Yıldırım, bunun sinyalini Diyarbakır gezisi sırasında verdi. Bölgede 14 bin memurun ihraç edileceğini belirtti.
Bu durum daha şimdiden hem 15 Temmuz birlikteliğine, hem de Yenikapı ruhuna zarar vermeye başladı bile.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bu konudaki rahatsızlığı yüksek sesle dile getirmeye başladı; “15 Temmuz darbe girişimine CHP dahil tüm partiler, sivil toplum kuruluşları ve vatandaşlar karşı çıktı. Ancak biz OHAL kararını doğru bulmadığımızı da açıkladık. Demokrasiyi savunmak en çok bize yakışır. Madem OHAL’i çıkardınız, kararnamelerin de hukuka uygun olması gerekiyor. AKP’nin bugün yaptığı darbe fırsatçılığıdır. Darbeyi fırsat bilerek, kendi darbesini yapıyor.
OHAL kararnameleriyle devleti yeniden yapılandırmaktan söz ediyorlar. OHAL sonrası dönemi dahi düzenleyen kararlar almanız doğru değildir. Kararnamelerle devleti yeniden yapılandırmak güçler ilkesine aykırıdır. Yeniden yapılandırılması yetkisi Meclis’e aittir. Bakanlar Kurulu devleti yeniden yapılandıramaz. Bunun adı resmen, yasamanın devre dışı bırakılmasıdır.
OHAL ile yapılan gözaltılar, tutuklamalarda işkence, kötü muamele olmaması gerektiğini, yapanların üzerinde gidilmesini defalarca istedik. Gazetecilerin, yazarların, sanatçıların gözaltına alınması, tutuklanması, darbe girişimine karşı başlatılan çabalara gölge düşürür. Sizi darbecilerle aynı konuma getirir.
Cemaat’e yakın basın kuruluşlarında çalışmak terör suçu mudur? Bu tek başına asla suç sayılmamalı. Muhabir dediğin gidip haberini yapıp gazeteye getiren kişidir. Oralarda çalışan herkese terör örgütü üyesi diyemezsiniz. Demokratik ülkelerin hukuk sistemlerinde böyle bir şey yok. Binali Bey’e de aktardım, bugün yapılan ihlallerin çoğu ileride AİHM’den Türkiye’ye yönelik ağır faturalar çıkmasına yol açabilir.
Kaçaksaray’daki toplantıda Cumhurbaşkanı’na da, Başbakan’a da ayrıca anlattım. Biz darbe girişimine karşı verilen mücadelenin, hukukun üstünlüğü çerçevesinde ele alınması gerektiğini, bağımsız yargının adaleti sağlaması gerektiğini düşünüyoruz. Biz darbe ile mücadeleye destek verirken, AKP sanki tüm adımlarına destek veriyormuşuz gibi bir algı yaratmak istiyor.
Kanun hükmünde kararnamelerle yönetilen bir Türkiye değil; Anayasa'ya, yasalara, hukukun üstünlüğüne uygun kimsenin mağdur edilmediği ama suçluların adil yargılandığı bir demokrasi istiyoruz. Medyanın özgür olduğu, gazetecilerin hapse atılmadığı, sanatçıların işine son verilmediği, bilim insanlarının tutuklanıp, hapislere atılmadığı bir Türkiye istiyoruz biz. Bunu savunmak sadece benim görevim değil. 15 Temmuz kalkışmasına karşı çıkan herkesin ortak görevi olmak zorundadır. Darbe fırsatçılığını asla kabul etmiyoruz. 'OHAL çıktı, KHK çıktı, şu muhaliflerin tamamını hapislere atayım' Bu da doğru değil ve inandırıcı değil. Ne darbe ne dikta, tam demokrasi istiyoruz. Yaşasın tam demokrasi, diyoruz.”
Kılıçdaroğlu, darbe girişimi sonrasındaki sürecin hukukun üstünlüğü çerçevesinde yapılmasına büyük önem atfettiklerini, bunun için hep parti içinde hem TBMM'de çaba sarf ettiklerini ifade etti ve ‘OHAL sürecinin ötesine geçip, etki doğuracak bazı KHK'ları Anayasa Mahkemesine taşıyabileceklerini’ kaydetti.
KHK’lara CHP gibi HDP de karşı çıkıyor. Bu konuda her iki partinin ortak hareket edeceği belli. Bu konuda muhalefetin Anayasa mahkemesine gitmesi hükümeti zorda bırakacaktır.
Hükümetin bu konuda muhalefetin sesine kulak vermesi gerekiyor. Getirdiği OHAL’i bir fırsata çevirip muhalif kesimlere ‘Cadı avı’ başlatması demokrasi ile bağdaşmaz.
Spot: KHK’lara CHP gibi HDP de karşı çıkıyor. Bu konuda her iki partinin ortak hareket edeceği belli. Bu konuda muhalefetin Anayasa mahkemesine gitmesi hükümeti zorda bırakacaktır.