Seçimlerin üzerinden tam bir ay geçti. Ancak hala ne bir hükümet kurulabildi, ne de böyle bir umut görünüyor.
Seçim sonuçlarının açıklanması ile birlikte HDP’nin tavrının ne olacağı merak ediliyordu. HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş seçim kampanyası sürecinde AKP ile koalisyona sıcak bakan açıklamalar yaptı. Ancak Demirtaş, gelen tepkiler üzerine geri adım attı. Benzer bir tutum seçim sonrası da yaşandı.
HDP’liler kamuoyuna yönelik olarak AKP dışındaki partilerin hükümet kurması önerisini seslendirirken parti organlarında “AKP’siz koalisyon olmamalı” görüşü hakim.
HDP’de dillendirilen görüş şu; “Gerçekçi olmamız lazım. AKP’siz bir koalisyon bugüne kadar alınan yolun feda edilmesi anlamına gelir. Çözüm sürecinin devam etmesi için AKP mutlaka hükümette olmalı. Partide yapılan toplantılarda birkaç kişi dışında herkes aynı düşünüyor. Hükümet AKP’siz olmaz. Abdullah Öcalan da AKP’den vazgeçilmesine karşı çıkar. Kameralar önünde yapılmış konuşmalar var. Çözüm süreci konusunda AKP-CHP birbirine çok yaklaştı. AKP-CHP koalisyonuna karşı çıkmayız. Hatta destek veririz.”
Çözüm süreci ülkenin geleceğini ilgilendiren en önemli konulardan biridir. Hiçbir siyasi çıkara feda edilmemesi gerekir.
Şimdi; başından beri sürecin önemli iki tarafı olan Ak Parti ve HDP bir hükümet arayışına giremez mi? Sorusu geliyor gündeme.
Ama bu soruya başka bir soruyla yanıt verenler var.
AKP gitsin’ diye HDP’ye oy vermiş seçmene ihanet anlamına gelmez mi? Sorusu.
Birileri sürecin daha sağlam ilerlemesi açısından Ak Parti ve HDP’nin koalisyonu olması gerektiğini söylüyor. Bir başka kesim ise bunu kabul etmiyor.
HDP içinde isi şu görüş dillendiriliyor; “Şu anda ortalık biraz karışık. Böyle algılamalar olacaktır. Ama basiretli bir tüccar gibi hareket etmemiz lazım. Bir yere gelindi. Bundan sonra kim ne diyecek diye hareket edilirse bir yere gidemeyiz. Bölgede hızlı gelişmeler yaşanıyor. Durursak düşeriz. Yolumuza devam etmeliyiz.”
HDP’nin durumu çok zor. İki arada bir derede misali. Yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal. Ancak şu da bilinen bir gerçek, Ak Parti ile yapılacak bir ortaklık iktidar ortağı ve elinin daha güçlenmesi demek.
Tüm bu senaryolar konuşulurken, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın Koalisyon ve HDP ile ilgili değerlendirmeleri gündeme geldi.
Seçim sonuçlarını değerlendiren Akdoğan, “Bir parti yüzde 40-45 bandında oy alıyor ama iktidar olamıyor tek başına, bu bir sıkıntıdır aslında. Diyelim MHP üç puan fazla alıyor, milletvekili sayısı aynı HDP'yle. Burada bir terslik yok mu? Üç puan az bir puan değil. Üç puan fazla alıyorsunuz aynı vekili çıkarıyorsunuz veya biz 40'ın üzerinde oy alıyoruz tek başına iktidar olamıyoruz. Burada bir terslik var.
Bunu yaptığımız projeksiyonlarla görüyorum, gündeme getirdim. Bu yüzden 'HDP'nin barajı geçmemesi süper olur' derken bu mantıkla söyledim” diye konuştu.
Evet gerçekten de bir terslik var. Ancak bu terslik bu seçimlerle alakalı bir terslik değil.
Şöyle bir açıklayalım;
2011 seçimlerinde ak parti yüzde 49,83 oy aldı. İkinci parti olan CHP yüzde 25,98, MHP ise yüzde 13,01 oy oranı aldı.
550 milletvekilinin 515’ini bu 3 parti kazandı. Ak Parti 327, CHP 135 ve MHP 53 vekil çıkardı. Geri kalan 35 Milletvekili ise bağımsız adayların oldu. Bağımsızların oy oranı ise 6,57 oldu.
Hepsinin oy oranının toplamı yüzde 95,39.
Peki geri kalan 4, 61’e ne oldu.
Uçtu gitti.
HDP seçimleri bağımsız adaylarla girmemiş olsaydı daha fazla vekil çıkarırdı. Ancak aldıkları oy oranına rağmen gösterdikleri adayları meclise gönderdiler. Gere kalan vekillerin hepsi hak etmediği halde Ak Parti kazandı.
Şimdi Yalçın Akdoğan bu tabloyu görmeden, yüzde 40’ın üzerinde oy aldıklarını ve buna rağmen iktidar olamadıklarını söylüyor.
Peki ya HDP barajı aşmamış olsaydı ne olacaktı?
80 Milletvekili Ak Parti’ye gidecekti.
O zaman sorun olmazdı sanırım.
Seçim barajının beraberinde getirdiği adaletsizlik bu işte.
Elinizde güç varken bu barajı aşağı çekmediniz, şimdi kalkmış şikayet ediyorsunuz.
Buna rahmetli Erbakan’ın o meşhur sözleriyle cevap vermek gerek; “Hadi ordan”