Cumhuriyet tarihinin en kanlı saldırısı olan 99 kişinin yaşamını yitirdiği Ankara’daki bombalı saldırının ardından yine Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı yayın yasağı getirildi.
Bu saldırı ile ilgili sadece haber yapılması değil, eleştiri yapılması bile yasaklandı. Yani hiç kimse fikir yürütemeyecek, görüşlerini açıklayamayacak.
Bu karara her taraftan tepkiler geldi.
Avrupa Birliği dahil, basın kuruluşları, siyasi partiler, Avrupa ülkeleri ve birçok STK bu karara tepki gösterdi.
Basın Konseyi, yayın yasağı konulmasına yönelik açıklamada, ilginç konulara değindi; “99 cana mal olan Cumhuriyet tarihinin en büyük bombalı saldırısının ardından, son dönemlerin en geniş kapsamlı yayın yasağı ile bugün karşı karşıyayız. Daha önce Suruç katliamı, Diyarbakır, Bingöl, MİT TIR'ları gibi daha birçok konuya yayın yasakları getirildiği halde, kamuoyu vicdanlarında derin izler bırakan olayların tam anlamıyla aydınlığa kavuşturulduğuna tanık olmadık.
Eğer;
-Kamuoyu aydınlatılsaydı,
-Gazetecileri izlemek yerine, istihbarat başarılı şekilde yapılabilseydi,
-Failler yakalanabilseydi, durum farklı olur muydu?
Şu gerçeği kabul etmek zorundayız; yayın yasaklarıyla bir yere varmak mümkün değildir.
Basın Konseyi olarak, halkın haber alma yollarının kapatılmamasını, demokrasinin olmazsa olmazı ifade ve basın özgürlüğünün önündeki tüm engellerin kaldırılması gerektiğini bir kez daha yineliyoruz.”
En sert tepkilerden biri de HDP Lideri Demirtaş’tan geldi.
Demirtaş, daha önceki benzer saldırılarda da benzer kararların alındığının anımsatarak, “Hem soruşturmayı karartarak, hem de yayınla ilgili kısıtlayıcı kararlar alındı. Bunların tamamı ne olup bittiğini kamuoyundan saklanması kaygısıyla alınmış kararlardır. Soruşturmanın selametini kamuoyunun tartışması nasıl etkileyebilir? Bizler, sizler medya çalışanların bu konuya ilişkin görüşlerimizi kamuoyunda paylaştıkça savcı bundan nasıl olumsuz etkilenir? Yargılamanın hangi aşaması olumsuz etkileniyor ki bu kararı alıyorlar. Bunların hepsi kamuoyunda DAİŞ-AKP işbirliğini saklama kaygısıyla alınıyor. Bu olayın altında milyonda bir PKK bağlantısı olsaydı yayın yasağı değil yayın mecburiyeti getirilerdi. Sırf buradan bakarak da AKP-DAİŞ işbirliğini anlayabilirsiniz” dedi.
Yasak getirildi getirilmesine ancak uyan yok.
Günlük yayınlanan 30 ulusal gazeteden sadece 7 tanesi yasağa uydu. Havuz medyasının tamamı yasağa uymadı ve haberleri yine manşete taşıdı.
Yayın yasağına uymayan gazeteler içerisinde Star, Yeni Şafak, Akşam, Yeni Akit, Sabah, Takvim ve Türkiye gazeteleri de var.
Yayın yasağını ‘Yok hükmünde’ kabul eden Cumhuriyet Gazetesi ise yasağa uymayacaklarını açıkladı. Gazete yönetiminden yapılan açıklamada; “Ankara katliamıyla ilgili her türlü haber, röportaj, eleştiri ve benzeri yayınlara yasak gelmesinin ardından Cumhuriyet Gazetesi olarak yayın yasağına uymama kararı aldık. Misal, bir hakim çıkıp da bir sanık hakkında idam kararı verse buna uyulmasını mı bekleyeceğiz? Yayın yasağı diye bir kararın da hukuken bundan bir farkı yoktur. Bu ülkede, bir hakimin verdiği tahliye kararının bile savcı tarafından yok hükmünde sayılıp uygulanmadığını biliyoruz. O halde, kanunda ve hukukta yeri olmayan bir talimatı, sırf görünüşte hakim kararı var diyerek niye uygulayalım? Kusura bakmasınlar, biz bu yayın yasağı kararını çöpe atıyoruz. Yürütülen soruşturma elbette gizlidir, kanun da bunu düzenliyor ve hangi sınırlar içinde kalınması gerektiğini yazıyor, bunu biliyoruz ve elbette dikkate alırız. Yayın yasağı ise bizim için yok hükmündedir.”
Hem insanın düşüncelerine pranga vuruluyor, hem de halkın haber alma özgürlüğü engelleniyor.
Hangi hukuk devletinde böylesine kapsamlı bir yasaklama var? İnsanların düşüncelerine bile pranga vuruluyorsa nerde kaldı Demokrasi. Düşünsenize, yasak kararında ‘Eleştiri’ bile yapılamayacağı belirtiliyor.
Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, görevden ayrılmasının ardından ilk kez bir konferansta yaptığı konuşma bu açıdan önemli. Bakın neler söylüyor Haşim Kılıç; “Yaşatılan korku ve hukuksuzluğu iç dünyalarını tolere etmeye çalışmak insanlık onuruyla bağdaşmaz. Adalet vicdan dilinden korkanların diliyle gerçekleşir. Toplumdaki farklı düşünce ve görüş sahiplerinin bunları ifade konusunda endişeleri artmaktadır. Söyleyecek bir şey kalmadı. Sessiz kalmak utancını yaşamamak için, çoğulcu ve katılımcı sistemlerde farklı düşünce sahiplerinin yaşaması genel kuraldır. Şiddet, terör bu esasın dışındadır. İnsanı insan kılan düşünceleri olduğuna göre bu değerleri hukuk devletinin kuralları altında yaşanması en doğal insan hakkıdır.
Evrensel ilkelerle örtüşmeyen bu uygulamalar çağdaş dünyayla bağlarımızın kopmasına yol açmaktadır. Bu düşünceler basında da yaşanmaktadır. Gazeteciler, kamu görevini yaparken düşüncelerini ifade ederken cezalandırma korkusuyla yaşıyor.”
Düşünmenize dahi izin verilmeyen bir ülkede düşünceler ne kadar hür kalabilir ki?