İstanbul’da başlayan ve kısa sürede aralarında Batman’ın da bulunduğu birçok ile yayılan Gezi Parkı eylemlerinin ardından iki yıl geçti.
İnsanların içinde biriken isyanın dışa vurmasıydı belki.
Kimisi ‘Darbe girişimi’ dedi, kimisi masumane bir başkaldırı.
Her şey belki çok sıradan gelişti.
Taksim kenarındaki ağaçlık alana yapılmak istenen betonlaştırma çalışmasına birkaç kişinin tepkisinin bu kadar büyüyeceğini kim bilebilirdi ki.
İş makinelerinin çalışmalarını durdurmak için aralarında HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in de bulunduğu birkaç kişi eylem yapmış ve engellemeye çalışmıştı.
Ancak çalışmaları yapan inşaat şirketi elemanlarına zabıta yeleği giydirilmesi ve eylem yapanların üzerine sürülmesi tepki çekti.
Bu tepki burada kalmadı tabi ki.
Kalabalık bu tepkinin ardından daha da artarak Taksim’e aktı. Artık zabıtalık bir durum kalmamış, ortaya polisin orantısız gücün en güzel örneklerini sahnelediği yılın gösterisi başlamıştı.
Öyle ki bazı kanallar bu olaylar yaşanırken ve onbinlerce kişi Taksim’de eylem yaparken, belgesel yayınlaması akıllarda kalanlardandı.
Şimdi iki yıl öncesine, bir Mayıs ayının son günlerine şöyle bir dönelim.
28 Mayıs 2013, 61. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin, İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde bulunan ve sadece umumi hizmette kullanılmak koşulu ile tapuda İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne tahsis edilmiş olan Taksim Gezi Parkı'na İstanbul 6'ncı İdare Mahkemesi ve 2 Nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararı olduğu halde Topçu Kışlası'nı Taksim Yayalaştırma Projesi çerçevesinde imar izni olmadan yeniden inşa etmesini engelleme eylemi olarak başladı bu olaylar.
Bazı aktivistlerin parka gidip çalışmaları durdurmaya çalışmasına polis orantısız müdahalede bulundu. Bu müdahaleler ve dönemin Başbakan’ı Erdoğan'nın inşaatın yapımında ısrarcı açıklamaları ile protestolar hükûmet karşıtı gösterilere dönüşmüş ve başta Ankara, İzmir gibi büyükşehirler olmak üzere Türkiye'nin diğer illerine de yayıldı. 1 Haziran tarihinde polis kuvvetleri Taksim meydanından çekildi ve protestocular Gezi parkında bir kamp kurdu. Kampta gönüllülerin çalıştığı kütüphane, revir, mutfak gibi tesisler kuruldu. 15 Haziran akşamındaki polis müdahalesi sonrasında ise Gezi kampı dağıtıldı. Bu olaydan sonra Türkiye'nin çeşitli illerindeki parklarda forumlar düzenlemeye başlandı.
Projenin dayanağı olan planlar, İstanbul 1. İdare Mahkemesi tarafından 6 Haziran 2013 tarihinde iptal edilmiştir. Başbakan Erdoğan'ın göstericilere "çapulcu" demesi sonrasında, bu kelimenin kullanılmasından dolayı 2003 yılında 10 milyar TL (Şimdiki 10 Euro) tazminat ödendiğine dair emsal kararı ortaya çıkınca protestocular kendilerini çapulcu kelimesi ile ifade etmeye başlamışlardı. Bazı medya kuruluşlarının gösteri ile ilgili haberleri yayınlamamasına tepki gösterilmiştir. Örneğin CNN Türk haber kanalının gösterilerin yoğun olduğu sırada penguenlerle ilgili belgesel yayınlaması karikatürler ve çeşitli şekillerde tepkilere neden olmuştur ve penguen de gösterilerde kullanılan sembollerden biri haline gelmiştir. İçişleri Bakanlığı'nın 23 Haziran'da yaptığı açıklamaya göre Bayburt ve Bingöl hariç 79 ilde düzenlenen eylemlere toplam 2,5 milyon kişi katılmış, bundan daha fazla kişi de sosyal ağlar aracılığıyla görüşlerini aktarmışlardır.
Olaylar sonucunda 8 sivil ve 2 güvenlik görevlisi yaşamını yitirdi, 8 Bin 163 kişi ise yaralandı.
Türk Tabipleri Birliği'nin (TTB) yaptığı açıklamaya göre olaylar esnasında tazyikli su, kısa mesafeli biber gazı atışları ve plastik kurşunlardan dolayı 7 Bin 478 kişi yaralandı. Ayrıca 91 kafa travmasına uğrayan, 10 gözünü kaybeden ve 1 de dalağı alınan vak'a mevcuttur.
15 günde 150 Bin adet gaz bombası atıldığı, 3 Bin ton su sıkıldığı, OC Gas, CS Gas ve CR Gas olmak üzere 3 çeşit gaz sıkıldığı, göz gibi hassas organlarda kalıcı hasarlar verebilen FN-303 adlı silahtan göstericileri boyamak için ‘bizmut’ içeren kapsüller atıldığı medyada yer aldı.
Polisin müdahaleleri sırasında protestolara katılmayan vatandaşlara saldırılması, biber gazı tüfeklerinin insanları yaralamak veya öldürmek üzere çok yoğun bir şekilde hedef gözetilerek kullanılması, bu silahları kapalı mekanlara ya da konutlara atması, çeşitli dükkanlara ve evlere mahkeme kararı olmadan zorla girmesi medya organlarında yer almıştır. Ayrıca birçok ilde polis ile birlikte hareket ederek göstericilere çivili sopalar ile saldıran siviller ortaya çıkmış, daha sonra bu kişilerden bir kısmının sivil polis olduğu anlaşılmıştı. Ayrıca, bu kişilerin polis ile birlikte yakaladıkları kişilere işkence yaptıkları iddiaları medyada yer almıştır. Polisin müdahaleler sırasında kask numaralarını çeşitli yöntemler ile kapattığı gözlemlenmiş, bu durum polislerin müdahale öncesinde yasaları çiğneme niyetinde oldukları şeklinde değerlendirilmiştir.
Ağaç ve Taksim, Gezi olaylarında tetikleyici unsur olmuştur ama asıl neden değildir. Asıl neden, insanların göz ardı edildiğini düşündükleri talepleri ve beklentileridir. Yaşam biçimlerine müdahale edildiği ve tepkilerinin dikkate alınmadığı yönündeki kanaatlerdir.
İşte budur Gezi…