Gülen hareketi, Gülen cemaati, Hizmet hareketi, Hizmet ya da Paralel Devlet Yapılanması (PDY); bunların hepsi bizleri bugün kanlı darbe girişiminin lideri konumundaki Fethullah Gülen’e götürüyor.
Eski bir imam, vaiz ve yazar olan Fethullah Gülen’in telkinleri ile bir araya gelen insanların oluşturduğu, 1960’ların sonunda İzmir’de ortaya çıkmış, faaliyetlerini başta Türkiye olmak üzere çeşitli ülkelerde gerçekleştiren bir harekettir.
Hareketin İslami bir hareket mi yoksa bir sivil toplum hareketi olarak mı tanımlanacağı ezelden beridir tartışma konusudur.
Hareket, çeşitli toplum kesimlerince Türkiye içi ve dışında, eğitime, Türk kültürünü tanıtmaya, dinlerarası diyaloğa ve fakirlikle mücadeleye yaptığı katkılardan dolayı desteklenirken, başka kesimlerince de laikliğe bir tehlike olarak görülmesinin yanı sıra siyasî ve ekonomik bir güç haline geldiği söylenerek eleştiriliyordu.
Peki bu hareket bugün kendi insanını öldürecek kadar canileşen bir darbe girişimine nasıl dönüştü?
Bu hareket nasıl oldu da bu kadar büyüdü ve bu hale geldi?
Başlangıçta Nur cemaati içinde ortaya çıkan hareket, Türkiye’de ve Türkiye dışında oluşturduğu ‘ışık evleri’, yurtlar, okullar, dershane ağı yoluyla eğitim alanında; Zaman gazetesi, Samanyolu Televizyonu gibi kuruluşlar yoluyla medya alanında sürdürdüğü faaliyetlerin yanında siyaset, finans ve sigortacılık gibi alanlarında da faaliyetler gerçekleştirmektedir.
Formal bir yapısı, resmi bir üyelik sistemi mevcut değildir.
Türkiye’de bir kısmı polis teşkilatından yargı teşkilatına kadar ülkenin önemli kademelerinde yer alan milyonlarca üyesi olduğu; üyelerin gelirlerinin yüzde 5 veya yüzde 20’sini harekete bağışladıkları biliniyor.
1966 ile 1983 yılları arası, kimi araştırmacılar tarafından hareketin kurulma evresi olarak tanımlanıyor.
Gülen, 1960’larda resmi imamlık görevinin yanı sıra vaazler, vaaz kasetleri, gençlik yaz kampları yoluyla görüşlerini geniş kitlelere ulaştırdı. 1970'lerde, Gülen’in konferans serilerine dönüşen sohbet toplantıları ve düşük gelirli ailelerin çocukları için başlattığı “Nur kampları” adlı yaz kampları, hareketin eğitim faaliyetlerinin ve “Altın Nesil” adıyla anılan kuşakların oluşmasının temelini oluşturur. Gülen’in 1979 yılında yayına başlayan Sızıntı dergisinde yazdığı başyazılarda sempatizanlarına eğitim kurumu açmalarını telkin etmesi sonucu bazı işadamlarının maddi durumu yetersiz öğrenciler için kurdukları öğrenci evleri ve tesisler hareketin ilk eğitim faaliyetlerindendir.
Turgut Özal’ın başbakan olduğu 1983 yılı, Gülen hareketi açısından da bir dönüm noktası olarak değerlendirilir.
Özal döneminde Gülen takipçilerinin okul kurması önündeki engeller kalkmıştır. İzmir'in Bozyaka semtindeki talebe yurdunun ‘Yamanlar Koleji’ adıyla koleje çevrilmesi ile hareket ilk kez bir okulu hayata geçirdi. Zamanla sayısı artan bu tür okullar özellikle muhafazakâr ve liberal sağın elit aileleri için çekim merkezi haline geldi. Üniversiteye girecek çocuklar için hazırlık kursu ihtiyacını farkedilince Fırat Eğitim Merkezi (FEM) açıldı; kurslar da okullar kadar ilgi gördü ve farklı isimlerle ülke çapında yaygınlaştı. Kurslar cemaatin önemli bir finans kaynağı haline geldi.
1990’lı yılların başından itibaren ise, bugün darbe girişimi yapan askeri kesimin temelleri atılmaya başlandı.
FETÖ operasyonları kapsamında gözaltına alınan ve darbe girişiminde yar alan askerlerin ifadeleri bunu açıkça gözler önüne seriyor.
Örneğin askeri leşi sınavına girecek FETÖ’ye yakın öğrencilere bir gün öncesin9den sınavda sorulacak sorular getiriliyor ve bu kişinin sınavı kazanması sağlanıyor. Bu durum sadece askeri liselerde değil, tüm kademelerde uygulandı.
Bugün FETÖ operasyonları kapsamında 50 Bin’in üzerinde kişi açığa alındı. Bunların hepsi de devlet kademelerinde görev alan kişiler.
Buradan yola çıkarak kaç kişinin haksız yere bu şekilde mağdur edildiğini varın siz tahmin edin.
1986 yılında cemaate yönelik bir operasyon yapılmıştı.
Üç askeri lisede yapılan soruşturmalarda Fethullahçı oldukları saptanan 66 öğrenci okuldan atıldı. Dinci grubun hazırladığı kurslarla öğrencileri sınavlara hazırladığı ve onlar aracılığıyla okullarda örgütlenme faaliyetine girdiği saptandı.
Bursa’da bir evde toplanan bir grup Işıklar Askeri Lisesi öğrencisi, büyük bir dikkatle ‘abilerini’ dinliyorlardı; “Kurmay oluncaya kadar dişinizi sıkın, kendinizi belli etmeyin. Gözünüzle namaz kılın. 2000’li yıllarda Türkiye’yi kavrayacağız.” Yaşları 14 ila 16 arasında değişen askeri okul öğrencilerine “güç bir görev” verilmişti. Türkiye’de yıllardır laikliğin kalesi olarak bilinen Silahlı Kuvvetler’e sızmak.
İşte yıllar önce yapılan bu kanunsuz ve sinsi yatırımın sonuçlarını bugün kanlı bir darbe girişiminde görüyoruz ne yazık ki.
Şimdi bu virüsler devlet kademelerinden temizleniyor. Bu temizlik daha sürecek gibi.