Şimdi durum öyle bir hal aldı ki, bu ülkede Barış’ı istemek bile suç oldu.
Biri çıkıp canlı yayında “Artık çocuklar ölmesin” dedi, neredeyse linç edilecekti.
Peki ne demişti Ayşe öğretmen; “Ülkenin doğusunda yaşananların farkında mısınız? Burada yaşananlar ekranlarda çok farklı aktarılıyor. Sessiz kalmayın. Görün, duyun ve artık bize el verin. Yazık; insanlar ölmesin, çocuklar ölmesin, anneler ağlamasın. Öğrencilerini terk eden öğretmenler oralara nasıl dönecekler ve o çocukların gözlerinin içine nasıl bakacaklar?.”
Söyledikleri bundan ibaretti.
Ne kimseyi rencide edecek bir söz, ne de iddia edildiği gibi ‘örgüt propagandası’ var bu sözlerde.
Şimdi sorarım sizlere, kim ‘Çocuklar ölmesin, analar ağlamasın’ demiyor ki?.
Bunu istemeyecek biri var mı?
Cumhurbaşkanına sorun, Başbakan’a sorun aynısını söylemeyecek mi?
Eminim onlarda ‘Çocuklar ölmesin, analar ağlamasın’ diyecektir.
Peki, o zaman neden büyük bir kıyamet koparıldı.
Öyle oldu ki neredeyse bu sözleri söyleyen öğretmeni idam edeceklerdi.
İnsani taleplerden dolayı bu kişi hakkında hemen soruşturma başlatıldı.
Ayşe öğretmenin söyledikleri tam unutulacak derken, bu kez akademisyenlerin yayınladığı bildiri gündeme oturdu.
Bölgede aylardır tam bir savaş hali var.
Çünkü sadece savaş hallerinde çok ağır silahlar, top, tank ve uçaksavarlar kullanılır.
İşte bu silahlar şu anda Sur, Şırnak, Cizre, Silopi ve Nusaybin’de kullanılıyor.
İşte akademisyenler buna dikkat çekmek için bir bildiri yayınladı.
Önce Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan akademisyenlerin bildirisine ateş püskürdü, ardından kamuoyunda kıyametler koptu.
Peki, gündeme oturan akademisyenlerin bildirisi neden bu kadar tepki çekti?
İşte Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi tarafından yayınlanan ‘Bu suça ortak olmayacağız’ başlıklı bildiri; “Bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak bu suça ortak olmayacağız!
Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını Sur'da, Silvan'da, Nusaybin'de, Cizre'de, Silopi'de ve daha pek çok yerde haftalarca süren sokağa çıkma yasakları altında fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak, yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı başta olmak üzere anayasa ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlal etmektedir.
Bu kasıtlı ve planlı kıyım Türkiye'nin kendi hukukunun ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşmaların, uluslararası teamül hukukunun ve uluslararası hukukun emredici kurallarının da ağır bir ihlali niteliğindedir.
Devletin başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı gerçekleştirdiği katliam ve uyguladığı bilinçli sürgün politikasından derhal vazgeçmesini, sokağa çıkma yasaklarının kaldırılmasını, gerçekleşen insan hakları ihlallerinin sorumlularının tespit edilerek cezalandırılmasını, yasağın uygulandığı yerde yaşayan vatandaşların uğradığı maddi ve manevi zararların tespit edilerek tazmin edilmesini, bu amaçla ulusal ve uluslararası bağımsız gözlemcilerin yıkım bölgelerinde giriş, gözlem ve raporlama yapmasına izin verilmesini talep ediyoruz.
Müzakere koşullarının hazırlanmasını ve kalıcı bir barış için çözüm yollarının kurulmasını, hükümetin Kürt siyasi iradesinin taleplerini içeren bir yol haritasını oluşturmasını talep ediyoruz. Müzakere görüşmelerinde toplumun geniş kesimlerinden bağımsız gözlemcilerin bulunmasını talep ediyor ve bu gözlemciler arasında gönüllü olarak yer almak istediğimizi beyan ediyoruz. Siyasi iktidarın muhalefeti bastırmaya yönelik tüm yaptırımlarına karşı çıkıyoruz.
Devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete hemen şimdi son vermesini talep ediyor, bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak sessiz kalıp bu katliamın suç ortağı olmayacağımızı beyan ediyor, bu talebimiz yerine gelene kadar siyasi partiler, meclis ve uluslararası kamuoyu nezdinde temaslarımızı durmaksızın sürdüreceğimizi taahhüt ediyoruz.”
İşte bu sözleri için akademisyenlere yönelik bir linç kampanyası başlatıldı.
Önce Cumhurbaşkanı Erdoğan tepki gösterdi ve , “Bütün bu terör olayları karşısında kalkıp da kapkara bir bildiri yayınlayıp o katliamların altına imzayı koyan akademisyenleri özellikle tekrar kınıyorum, şiddetle kınıyorum. Milletimizin kimin kim olduğunu çok daha yakından anlamasını, yani önünde profesör, doçent olması kimseyi aydın yapmaz. Bunlar kapkaranlık insanlardır. Bunlar zalimdir, bunlar alçaktır” dedi.
Ardından adeta bir cadı avı başlatıldı.
Kimisi gözaltına alındı, kimisi görevden uzaklaştırıldı ve birçoğu hakkında soruşturma başlatıldı.
Burada kimse Barış istemesin, kimse bölgede yaşanan hukuksuzlukları, hak ihlallerini gündeme getirmesin mesajı verilmek isteniyor. Yani “Bak eğer barış’ı istersen böyle olursun” denmek isteniyor.
İnanası gelmiyor insanın.
Bir ülkede barış’ı istemek, ‘çocuklar ölmesin’ demek suç sayılıyor.