Bu başlık tam da FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimiyle örtüşüyor.
Neden mi? Çünkü yıllardır devletin neredeyse her kademesine sızan FETÖ mensupları, devletin imkanlarını kullanarak darbeye gerekli zemini hazırlamışlar.
Ülkeye yapmak istedikleri kötülüğü 15 Temmuz’da deşifre eden FETÖ mensuplarını adım adım darbeye taşıyan hikayesi yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
Aslında bu yapılanmanın devletin önemli birimlerine sızması yeni değil.
Yıllardır süren bir hazırlığın ve planın sonucu olarak 15 Temmuz darbe girişimi ortaya çıktı.
Bu hazırlıklar Mesut Yılmaz’ın başbakanlığı döneminde de vardı.
Kendi dönemindeki FETÖ’yü bakın nasıl anlatıyor Mesut Yılmaz; “İtiraf edeyim ki, gördüğüm o çok mütevazı, çok saygılı, her sözünü tartarak konuşan insanın böyle bir terör örgütüne liderlik yapabileceğini o tarihlerde hiç aklımdan geçirmedim.
Beni uyaran hadise bu hareket mensuplarının zaman içinde devletin istihbarat birimlerine aşırı ilgi duymaları ve bu birimlerde görevlendirilen kişilerin Cemaat’e yakınlık söylentileri oldu. Bu konudaki şüphelerimi zaman zaman rahmetli Ecevit’le de paylaştım ve tartıştım.
Rahmetli Ecevit Gülen hareketine sempatisini gizlemezdi.
Hatta MGK’da cemaatler meselesi gündeme geldiğinde ‘Tüm cemaatleri aynı kefeye koymamak lazım, bunların içinde Türkiye’yi yurtdışında tanıtan, Türkçeyi yaygınlaştırmak için çalışan, eğitim hizmeti sağlayanlar var’ diye konuştuğunu hatırlıyorum.
Rahmetli Ecevit’in laiklik konusundaki hassasiyeti herkesin malumudur.
Eminim ki, bugün hayatta olsaydı ve 15 Temmuz’u yaşasaydı o da Sayın Cumhurbaşkanımız gibi ‘Ben bu örgütü böyle bilmiyorum, hata yapmışım’ derdi.”
O dönemlerde cemaatin nasıl korunduğunu ise şöyle anlatıyor Mesut Yılmaz; “Gülen örgütü o dönemde hem Genelkurmay hem de MİT tarafından zaten sürekli izleniyor. Ama bugün geriye baktığımız zaman görüyoruz ki, bu incelemeyi yapacak birimlere nüfuz ettikleri için bu incelemelerden hiçbir sonuç çıkmamış. Nuh Mete Yüksel’in Gülen aleyhine açtığı davayı hatırlayın.
O davada delil yetersizliğinden beraat kararı çıktı.
Bugün gün ışığına çıkan gerçeklerin çoğu zaten o davanın iddianamesinde de vardı.
Eğer yargınız ele geçirilmişse, siz hukuk devletinde polis raporuyla nasıl sonuç alacaksınız?”
Eski Başbakan Mesut Yılmaz’ın son cümlesi oldukça önemli.
İşaret ettiği konu yargının FETÖ mensuplarının eline geçtiğidir.
Bugün bile bakıyorsunuz Türkiye’nin siyasetine, ekonomisine ve hatta demokrasisine önemli ölçüde etki etmiş davaların tamamında FETÖ üyesi hakim ve savcıların parmağının olduğunu görüyoruz.
Yargıya özel bir önem veren FETÖ, bu sayede kendisi hakkındaki tüm davalardan yırtıyordu.
Bunun devamı için HSYK önemli duraklardan biriydi.
Çünkü bu yapı sayesinde kendi mensuplarını önemli noktalara atama yapabileceklerdi.
İşte sırf bu yüzden örgüt mensuplarının konuşmalarının tespit edilmemesi ByLock programının geliştirildiği ve 2014’teki HSYK seçimlerinde ilk kez kullanıldığı ortaya çıktı.
Bu program da devletin tüm imkanlarını kullanan TÜBİTAK içine sızan örgüt üyelerince geliştirildiğini belirtmekte fayda var.
17/25 Aralık’ta hükümeti devirmeye kalkışan FETÖ, amacına ulaşamayınca ağ gibi sardığı yargıdaki hâkimiyetini yitirmemek için 12 Ekim 2014’teki Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçimlerini varoluş savaşı olarak gördü. Bütün mensuplarını bu seçim için seferber eden örgütün, ByLock isimli mesajlaşma programını da bu seçimler için geliştirdiği kaydedildi. FETÖ’nün büyük darbe aldığı bu seçimlerin ardından söz konusu programın daha sonra örgütün tabanına yayıldığı ve örgüt mensuplarınca aktif olarak kullandığı belirtildi.
FETÖ üyelerinden kimlerinin ByLock programını kullandığıyla ilgili önemli mesafe kat edilirken, söz konusu programı geliştirenler arasında olduğu tespit edilen İ.T., İstanbul Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında gözaltına alınmıştı. Türkiye’nin en stratejik kurumlarından TÜBİTAK’a bağlı BİLGEM’de 7 yıl çalıştığı belirlenen İ.T.’nin Ankara Fen Lisesi’ni birincilikle kazandığı öğrenildi.
Örgüt içi haberleşmeyi sağlayan ByLock isimli programı kullananlar arasında, FETÖ’nün sınav sorularını çaldığının deşifre edildiği 2010 KPSS soruşturmasının şüphelilerinin bulunduğu da tespit edildi.
Ankara Cumhuriyet Savcısı Yücel Erkman tarafından yürütülen soruşturmada, eğitim bilimleri alanında 100 ve üzeri net yapan 3 bin 227 şüpheli belirlenmişti.
Savcılığa iletilen listede ilk tespitlere göre, binlerce gencin hayalini gasp ederek devlet kadrolarına sızan şüphelilerden 700’ünün ByLock’u aktif olarak kullandığı anlaşıldı.
Büyük çoğunluğu öğretmen olan şüphelilerin örgüt içerisinde “abi” ve “abla” pozisyonunda oldukları kaydedildi.
Geçmişten günümüze kadar hükümetlerin Gülen cemaatine pek dokunmadıkları ve ters düşmemeye gayret ettikleri biliniyor. Bu sayede devletin önemli kademelerine bu kadar sızdıkları açık.
Yani anlayacağınız yıllarca devletin tüm imkanlarının sunulduğu bu yapı, 15 Temmuz’da kendi vatandaşını, devletin silahıyla katletmekten çekinmedi.
Gerçek yüzünü 15 Temmuz’da gösterdi…