Aralık 2013 tarihinde dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, AK Parti İstanbul Milletvekili Hakan Şükür'ün partisinden istifa etmesine ilişkin katıldığı bir programda konuşmuştu.
Bakan Davutoğlu, şunları söylemişti; “Hepimizin sevdiği, görüşlerine önem verdiği ve görüşlerini rahatlıkla parti zemininde ifade edebilen bir arkadaşımız. Sosyal medyada da bunları ifade ediyor ben de sürekli takip ediyorum. Dolayısıyla bu yol arkadaşlıklarına kişisel olarak önem veririm. Gerekçelerini bilmediğim için haksızlık etmek istemem. Siyaset içinde yol arkadaşlığı önemlidir. Bu yol arkadaşlığı içinde görüş ifade etme imkanı varsa hatta görüş değiştirmek için karşılıklı istişare etme imkanı varsa bunu sonuna kadar denemek gerektiğine inananlardanım. Yol arkadaşlığının çok önemli bir kavram olduğuna inanıyorum. Parti içindeki ortamı da bildiğim için doğrusu Hakan Şükür'ün bunu ifade edebileceği zeminler olduğu kanaatindeyim. Benim için doğrusu sürpriz oldu.”
Bugün Başbakan olarak Ahmet Davutoğlu yine yol arkadaşlığından bahsediyor. Ancak bu sefer partisinden bir milletvekili istifa etti diye değil, kendisi istifa etti diye bahsediyor.
Ak parti için şu son dönemler çalkantılı geçti. Ve bu çalkantının sonucu da önceki gün Başbakan Davutoğlu’nun istifasıyla ortaya çıktı.
Salı günü grup toplantısında istifa sinyalleri veren Başbakan Davutoğlu, önceki gün ise kameraların karşısında bu kararını açıkladı.
32 dakika süren konuşmasında zaman zaman duygusallaşan Davutoğlu, 22 Mayıs’ta yapılacak olağanüstü kongrede aday olmayacağını da söyledi. Davutoğlu, yaklaşık 40 dakika süren Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısının ardından basın mensuplarının karşısına geçti.
Davutoğlu, özetle şunları söyledi; “Olağanüstü kongrede Sayın Cumhurbaşkanımızın da vurguladığı gibi, güçlü cumhurbaşkanı, güçlü başbakan dönemiydi. Ben o gün Sayın Cumhurbaşkanımızın vurguladığı prensibi hayata geçirmeye gayret ettim. O gün sayın Cumhurbaşkanımız ‘emanetçi bir Başbakan istemiyorum’ demişti, doğru bir tavsiyeydi. Ben emaneti üstlendim ama Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı koltuğunun da hakkını vermek için gece gündüz çalıştım. Son tartışmalardan bahisle söylüyorum; herhangi bir il ve ilçe teşkilatı atamasında dahi şahsi bir müdahalem olmamıştır.
Partimiz yeni bir dönemin eşiğindedir. MYK’da arkadaşlarımla istişare ettikten sonra 22 Mayıs 2016 günü partimizin olağanüstü kongresine gitme kararı aldım. Şimdi haklı olarak sizlerin ve vatandaşlarımızın zihninde bir sual vardır. ‘Bütün bu 20 aylık çalışmalara rağmen seçimleri 1 Kasım’da kaybeden muhalefet liderleri genel başkanlık koltuğunu muhafaza ederken, 6 ay önce yüzde 49,5 oy almışken neden olağanüstü kongrede aday olmamayı düşünmüyorsunuz?’ Bu haklı bir sorudur. Bizim dönemimiz bir başarıdır. Benim bu kararı almamda hissettiğim bir başarısızlık duygusu ya da tarafımca atılmış bir adımdan dolayı duyduğum bir pişmanlık duygusu sözkonusu değildir. Yaptığım görevi hakkıyla yaptım.
Elhamdülillah olağan ve olağanüstü kongrelerde mutabakatla genel başkan seçildim. Mutabakatın olmadığı yerde genel başkanlığa aday olmayı düşünmem. Benim için hayatta en güçlü insan kendisi ile barışık olan insandır. Kalbi ve yüreği ile yüzleştiğinde yüreği ile barışık olan insandır.
Eskilerin çok güzel bir sözü vardır, ‘yoldan önce yol arkadaşı.’ Ben yola çıktığım arkadaşlarımın birlikte olduğumuz inancıyla omuz omuza benimle olduğundan emin olmak isterim. Benimle olmadıkları anda da bunu bana söylemelerini arzu ederim. Bu bağlamda son MKYK’da yaşananlar ve önergenin kendisi parti usulleri bakımından benim açımdan çok büyük bir önem arz etmiyor. Onun için ilk imzayı kendim attım. Ama takip edilen yöntemi, refik (arkadaş) olma özelliğiyle bağdaştıramadım, bağdaştıramam. Bu anlamda yaptığım muhasebe, bütün arkadaşlarımla ve Cumhurbaşkanımızla yaptığım istişare neticesinde AK Parti’nin birliğinin, beraberliğinin devamı için refik değişmektense, bir genel başkan değişimin daha doğru olacağı kanaati bende hasıl oldu.”
Her ne kadar Başbakan Davutoğlu kırgın olmadığını söylese de konuşmasında satır aralarında bu açıkça kendini gösteriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı görüşmenin ardından istifa eden Başbakan Davutoğlu, bu kararın kendi tercihi olmadığını söylüyor. Zaten herkes bu tercihin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın olduğunu belirtiyor.
Peki, bu yol arkadaşlığı neden böyle bir sonla bitti?
Kulislerde, Davutoğlu'nun 21 aylık başbakanlığı süresinde ‘sözünün üzerine söz söylenmesini sevmeyen’ Erdoğan'ın beklentilerinin dışına çıktığı ifade ediliyor.
Davutoğlu'nun MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı milletvekili yapmak istemesi, 17-25 Aralık soruşturmasında dört bakanın Yüce Divan'a gitmesini talep etmesi ve 7 Haziran seçimleri sonrası başkanlık sistemiyle ilgili bir soruya Davutoğlu'nun ‘Denedik olmadı’ yanıtını vermesi, Erdoğan'ı devre dışı bırakarak yapılan AB ile vize görüşmeleri, uluslararası ilişkilerdeki yöntem farklılıkları, bu sonun zeminini hazırlayan önemli noktalardı.
Aslında dramatik olan Başbakan Davutoğlu’nun önem verdiği ve dile getirdiği ‘Yol arkadaşları’ tarafından yalnız bırakılması ve dışlanmasıydı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Sayın Davutoğlu 23 milyonun iradesiyle değil, bir kişinin iradesiyle koltuğundan ayrılmıştır” derken haksız mı? Bu 23 Milyonun iradesi ne olacak?