~~Hep çocuklar, hep çocuklar…
Öylesine zıt yaşam koşullarında yaşıyoruz ki.
Mesela, bir yandan geri kalmış ülkelerde insanlar açlık ve yoksulluktan yaşamını yitirirken, diğer yandan fazla kilolarından kurtulmak için milyonlar harcayan, birbirine zıt yaşam koşullarının olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Cezayir doğumlu Albert Camus, “17. yüzyıl matematiğin çağıydı; 18. yüzyıl doğa bilimlerinin, 19. yüzyıl ise biyolojinin. Bizimkisi, yani 20. yüzyıl korkunun çağıdır” diyerek, savaşlar içerisinde kaynayan dünyanın durumunu betimlemek istemişti.
Yaşanan siyasi krizler, ekonomik adaletsizlikler, sosyal yozlaşma ve ahlaki değerlerin yok edilmesi, bize çok farklı bir çağı getirdi.
Bugün ne yazık ki korkunun çağını yaşıyoruz.
Her an bir yerlerden patlak vermesinden korktuğumuz savaşlar yaşanıyor.
Bizleri de etkisi altına alan uzun soluklu savaşlardan bir tanesi yanı başımızdaki Suriye’de yaşanıyor.
Bu çağda yaşanan bütün krizler, hak ihlalleri, ahlaki yozlaşma ve yoksulluk ise en çok toplumların en savunmasız kesimi olan çocukları vuruyor ne yazık ki.
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu UNICEF Suriye'deki savaş ile ilgili çarpıcı bir rapor yayınladı.
Çocukların asker, gardiyan ve canlı bomba olarak kullanıldığı belirtilen raporda en fazla çocuk ölümünün de 2016'da gerçekleştiği ifade edildi.
UNICEF'in yayımladığı son rapora göre, Suriye'de çocuklar ‘eşi benzeri görülmemiş’ şiddete ve ihlallere maruz kaldı.
Ölen, sakat kalan ve 7 yaşında savaşmaya zorlanan çocukların sayısında ‘dramatik’ bir artış yaşandığı belirtilen raporda, “Suriye'de en fazla çocuk ölümü 2016 yılında 652 çocuk hayatını kaybetti" denildi.
UNICEF'in raporunda 255 çocuğun okulda eğitim görürken hayatını kaybettiği, aralarında 7 yaşında çocukların da bulunduğu 850'den fazla çocuğun savaşmaya, intihar bombacısı olmaya, gardiyanlık ve cellatlık yapmaya zorlandığı belirtildi.
Suriye'de hastanelere ve sağlık çalışanlarına yönelik en az 338 saldırı düzenlendiği ifade edilen raporda bomba, kurşun ya da patlamalardan kurtulan çocukların ise önlenebilir hastalıkları tedavi edilemediği için sessizce hayatını kaybettiğine dikkat çekildi.
Raporda, kuşatma altında yaşayan 280 bin, erişimin zor olduğu bölgelerde ise 2,8 milyon çocuğun insani yardıma erişiminin olmadığı belirtildi.
Rapora göre, okulların üçte birinin yıkıldığı, barınak ya da askeri amaçlarla kullanıldığı Suriye'de 2 milyon çocuk okula gidemiyor.
Suriye'de iç savaşın başladığı 2011 yılından beri 6 milyon çocuk insani yardımlarla yaşıyor, 2,3 milyondan fazla çocuk ise Türkiye, Lübnan, Ürdün, Mısır ve Irak'ta mülteci konumunda.
Bugün korunma ihtiyacı hisseden 50 milyondan fazla çocuk yerlerinden edilmiş vaziyettedir. Bu çocukların 28 milyonu savaşlar ve aşırı yoksulluk sebebiyle yer değiştirmek mecburiyetinde kalmıştır.
Yalnızca Suriye ve Irak’taki kaotik durumdan etkilenen çocuk sayısı 14 milyondur.
Bu çocukların büyük bir bölümü şu an Türkiye’de yaşıyor.
Savaşın yıkıcı etkilerinden canlarını zar zor kurtaran ailelerin yanlarında getirdiği çocukları, bugün artık bir ‘yaşam’ savaşının içinde buldular kendilerini.
Batman caddelerinde, sokaklarında, köşe başlarında, cami önlerinde, kavşaklarda, alışveriş merkezlerinin önlerinde, kısacası hemen hemen her yerde mülteci çocukları görmek mümkün. Bunlardan kimisi dileniyor (dilendiriliyor), kimisi kağıt ve plastik topluyor, kimisi elinde mendil veya başka birşeyleri satmaya çalışıyor.
Bu çocukları görünce içim acıyor, ama yapacak bir şey de yok.
Ancak küçücük çocukları dilenci yaparak kullanan anne ve babalara gıcık oluyorum. Özellikle Turgut Özal bulvarında el arabalarının içinde uyutulan çocuklarla duygu sömürüsü yapanlara nasıl izin verildiğine şaşıyorum.
Bunu yapanların tespit edilmesi ve ağır cezalar verilmesi gerekir.
Yarın Ramazan bayramını kutlayacağız.
Eş, dost, arkadaş kucaklaşacağız ve sevinçle bayramı kutlayacağız.
Peki ya çevremizde kaç kişinin bayram sevinci yaşamadığının farkına varacak mıyız?
Bayramlar, tüm insanlığa barış, huzur ve yaşama sevinci getirsin…