Başbakan Davutoğlu’nun Mardin'de açıkladığı Master plan ve etkileri konuşuluyor.
İlk tepki Cumartesi Annelerinden gelmişti.
Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemi yapan ve 1995’de İzmir’de kaybedilen Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız konuştu. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Mardin’de açıkladığı Terörle Mücadele ve Rehabilitasyon Planı’na değinen Yıldız, “Başbakan neden İstanbul’da Ankara’da kayıplarının akıbetini arayanların olduğu yerlerde değil de kayıpların olduğu yerlerde bu planı açıkladı?” diye sordu. “Bu Master Planı değil Bastır Planı” diyen Yıldız, “Bu Bastır Planı ile Kürt halkını bastırıp kendi isteklerinizi yaptırmak istiyorsunuz. Bunu başaramayacaksınız. Sizin planınızda neden hiç insan haklarına dair madde yok?” diye sordu.
Bir başka kayıp yakını olan Cumartesi Anneleri’nden Leyla Kaya da aynı tepkiyi verenlerdendi. Kaya, “Biz herkesin güvenliğini alan bir kamu düzeni inşa ettik” açıklamasına vurgu yaparak, söz konusu bu sözlerin 80’lerin, 90’ların “kan ikliminde” devleti yönetenlerin sözlerinin aynısı olduğunu söyledi.
Gerçekten de bölgenin ihtiyacı olan bu plan mıydı? Herkesin tek isteği akan kanın durması. Bölgede kime sorarsanız bu cümleleri kullanacaktır. Hal böyle iken daha çok ekonomik vaadler yer aldı bu planda.
Ekonomik sorunları bir şekilde çözebilirsin, peki ya giden canlara ne olacak?
Hangi Master Plan giden canları geri getirecek.
Ki açıklanan planda savaşın sonuna kadar süreceği mesajları var.
Başbakan Davutoğlu’nun açıkladığı plan bölgede ne kadar karşılık buldu acaba?
Güneydoğu Genç İş Adamları Derneği (GÜNGİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Akbal, Başbakan Davutoğlu’nu ‘stadyumdaki taraftarları coşturmaya çalışan bir amigo’ gibi gördüğünü belirtiyor. Mardin'de açıkladığı 'Master Planı' için ise ‘Bölgenin ihtiyacı olan en son şey; nutuk’ değerlendirmesi yapıyor.
Eylem planının büyük bir hayal kırıklığına yol açtığı Yönetim Kurulu üyeleri adına yazılı bir açıklama yayınlayan GÜNGİAD Başkanı Hakan Akbal, açıklanan plan ile bölge halkına ‘nutuk’ atıldığını vurguladı.
Başkan Akbal, yaşanan savaşla birlikte bölgede ölümlerin arttığını, psikolojik ayrışmanın büyüdüğünü, sağlık hizmetlerine ve cenaze hizmetlerine ulaşmada güçlük yaşandığını, evlerin ve tarihin ise yakılıp, yıkıldığını belirtti.
Başbakan'ın konuştuğunda, ‘stadyumdaki taraftarları coşturmaya çalışan bir amigo durumuna düşmemesi gerektiğini’ söyleyen Akbal, “Coşkunun zamanı değil. Devlet bölgeye elini uzatacak mı? Eğer uzatıyorsa bunu bize lütfen tane tane anlatacak biri çıksın ki, ne söylendiğini anlayabilelim. 'Tüm ekonomik kayıplar karşılanacak' sözü ne anlama geliyor. Yüzlerce işadamı iflas etti. Borcunu, alacağını bırakıp kaçıp gidenler oldu. Başbakanın söylevleri burada hiçbir işe yaramayacaktır” dedi.
GÜNGİAD Başkanı, Davutoğlu'nun bir yandan yerel yönetimlerin yetkileri genişletilecek derken, diğer yandan da yetkiler daraltılacak söylemlerinde bulunması üzerinde de durdu.
Akbal, “Bir ruh hali yetkileri artırıyor, başka bir ruh hali azaltıyor. Bu kadarı devlet ciddiyetiyle bağdaşmaz. Adem-i merkeziyete ilişkin nutuklar dışında hükümetin bir planı var mı?” diye sordu.
‘Terörle Mücadele Eylem Planı’nın her şeyiyle sorunlu olduğunu vurgulayan Akbal, bu plan başlığı altında yeni bir milli birlik ve kardeşlik sürecinden bahsedilemeyeceğinin artını çizdi.
Hacı Tahir Zana, “Sur Diyarbakır’ın kalbidir. Söküp atıldıktan sonra yenisinin yapılması bir can vermez. Eksik olan yıkılmış binalar değildir. Kürt halkının talepleridir. Ama o planı televizyonda izlediğimde bir tanesinin bile bizim taleplerimiz olmadığını gördüm. Bir plan yapılıyorsa madem buradaki halkın isteklerine göre yapılmalıdır. Bu hükümetin burayı kendi isteğine göre yapma planıdır. Kabul etmiyoruz ve bu çözüm değildir diyorum” ifadeleriyle tepki gösteriyor.
Bir diğeri ismini vermiyor ama içindekileri tek tek döküyor; “Başbakan Kürt halkına ‘Bir formül ve proje açıklıyorum müjde’ gibi söylüyor ama bizi daha da sinirlendiriyor. Bu apaçık Kürtlere bir rüşvet ve sus payıdır. Bu plan Kürt halkını asimile etme ve devlete biat eden insanlar yapma çabasıdır. Biz psikolojisi bozulmuş deliler miyiz ki bize terapi verecekler? Bu halka verilecek tek şey haklarıdır. O hakları da biliyorlar. Tüm dünya biliyor. Bunları vermeden bize sus payı vermeye çalışmak oluyor. Çocuk mu kandırıyorlar. Bu planın arkasındaki şey TOKİ’nin, yandaş müteahhitlerin, patronların buradan rant elde etmesidir. Ben 10 maddeden bir tek bunu yani tek bir maddeyi görüyorum; o da Diyarbakır’ı peşkeş çekme maddesidir” diyor.
Nedime Saçma ise, şunları söylüyor; “Bizim istediğimiz hayat, barış ve kardeşliktir. Sur’da, başka yerlerde bir sürü genç ölüyor. Kim olduğu önemli değil. Ölen bütün gençler bizim gençlerimizdir. O haberleri izlediğimizde ciğerimiz yanıyor. Bitsin artık bu savaş” diyor. Bir başka sokakta rastladığımız Şefika Bağıran da, “Evden dışarı çıkamıyoruz. Zindana çevirdiler buraları. Sokağa çıkıyorsun gaz atılıyor, eve giriyorsun yine gaz bu sefer hiç çıkamıyorsun. Çocuklarımızı koruyalım kendimizi koruyalım diye yaşam savaşı veriyoruz. Kime ne olacağı belli değil. Yazdan beri hiç normal bir günümüz olmadı. Barış dendi, kardeşlik dendi bunu nasıl anladılarsa savaş açtılar. Ha Bağlar ha Sur; fark etmiyor. Aynı zulüm burada da her gün yaşanıyor” diyor.
Şimdi sorarım size siz bunları söyleyen hangi Halk ile konuştunuz da bu planı hazırladınız?