Rojava devrimi Kürt tarihinin önemli dönüm noktalarından biridir.
Serekaniye ile başlayan bu devrim hızla büyüyerek bugünlere geldi.
Şimdi ise konuşulan konu Tel Abyad yani Gıre Spi’nin DAİŞ çetelerinden geri alınması.
Bunu hazmedemeyen yandaş medya karalama haberlere başladı.
YPG’nin bilinçli bir insansızlaştırma politikası güttüğünü ve buralardan Arap ve Türkmenleri çıkararak Kürtleri yerleştirdiğini yazıp çiziyorlar.
Bu yalan dolanlara inanan çok kişi var.
Ancak önceden ilan edilen 3 kantonun yönetimine bakmıyorlar sanırım.
Rojava’da Kürtler tarafından 3 kanton özerk bölge yönetimleri ilan edilmişti daha önce.
Daha önce İsviçre’de de uygulanan bu sistem farklı halkların özgürlüğü, eşitliği temelinde oluşturulmuştur.
Özerk yönetim bölgeleri (kantonları), halk seçilmiş kurum ve meclisler aracılığıyla kendisini yönetir. Özerk yönetim siyasi partiler, halk meclisleri, etnik ve inanç grupları temsilcilerinden oluşur. Yönetim tabandan örgütlenir. Buna göre; köy, belde, ilçe, mahalle ve kentlerde halk meclisleri ve komünleri oluşturulur. Köy meclisleri temsilcilerinden belde, beldelerin temsilcilerinden ilçeler, ilçe mahalle temsilcilerinden ise kent meclisleri oluşur. Yine kent meclislerinin içinde ayrıca siyasi partiler, etnik ve inanç grupları, kadın ve gençlik meclis ve örgütleri, sivil toplum örgütleri yer alır. Özerk sistemde her etnik ve inanç grubu ile gençlik ve kadın, yine sivil toplum örgütleri ve meslek grupları da örgütlenmelere giderek, meclisler içerisinde yer alır. Kent meclislerinin temsilcilerinden de özerk bölgelerin genel meclisleri oluşur. Aynı zamanda yasama meclisi olan özerk bölge meclisleri de bölge yönetimi (hükümet) oluşturur. Yönetim siyasi parti, etnik, kültürel ve dini yapıların temsil oranlarına göre belirlenir.
İlan edilen kantonlar Kürt şehirleri olmasına rağmen burada yaşayan tüm gruplar yönetimde yer alıyor. Tel Abyad’ın özgürleşmesini, Arap, Türkmen, Süryani, Ermeni ve Çeçen halkları birlikte kutluyor.
Tel Abyad’ın önemi büyük.
Stratejik öneme sahip Girê Spi (Tel Abyad) ilçesinin ele geçirilmesi, 3 yıla yakın bir süredir var olma savaşı veren Rojava Kürtleri ile Rojava bölgesinde yaşayan Arap, Türkmen, Süryani, Ermeni ve Çeçen halkları için bir devrim niteliğinde. Bu zafer hem iki kantonun birleşmesini sağlamış, hem de DAİŞ'in özellikle insan kaynağını sağlayan Kuzey‘den geçiş noktasındaki ana nefes borusunu da kesmiş durumda. Girê Spi'nin kurtarılması DAİŞ yandaşları ve destekçileri haricinde her kesimi sevindirdi.
Girê Spi'nin düşmesi ile ilk gün tedirginlik yaşayan ve 'bundan sonra ne olacak' endişesi içinde olan Türkmen ve Araplar, o korkuyu artık üzerlerinden yavaş yavaş atıyorlar. İkinci günde insanlar yavaş yavaş sokağa çıkarken, artık işyerleri açılıyor ve hayat olağan akışını sürdürüyor.
DAİŞ'in kullandığı resmi dairelerin hepsi YPG denetiminde ve karargah olarak kullanılıyor. DAİŞ emirlerinin evleri de de aynı şekilde öyle. Tunus, Libya, Suudi kökenli DAİŞ emirleri, eşleri ve çocukları ile bu evlerde kalıyormuş. Girê Spi düştükten sonra artık buraları halkın malı olmuş.
Girê Spi'de YPG saflarında savaşan yüzlerce Arap genci de bulunuyor.
Birçoğu Cizîr Kantonu'ndan gelmişler. Kimi yeni katılmış, kimi ise 2 yıldır YPG içindeler.
YPG Tabur Komutanlığı yapan Ahmet Aşukari, emrindeki Deham Hamit ve Mustafa Muhammed'i göstererek, “Bunlar benim Arap askerlerim. 2 yıldır birlikte DAİŞ'e karşı aynı cephede omuz omuza savaşıyoruz” diyor.
DAİŞ'in iki yıldır bölgeyi ateş topuna çevirdiğini belirten Arap savaşçı Deham Hamit, insanlık düşmanı bu çetelere karşı savaşmanın farz olduğunu ve bunlara karşı direnen tek gücün de YPG olduğu için onlarla birlikte hareket ettiklerini söylüyor.
Bir kısım medyanın 'YPG etnik temizlik uyguluyor', 'Türkmenler baskı altında' gibi haberleri yayılırken. 30 yıl önce Azaz bölgesinden buraya gelip yerleşen Hamid Şêxo Mahmud adlı Türkmen, geçen yıl Nisan ayında Şêxo Hamid adlı oğlunun DAİŞ tarafından işyerinden alınıp öldürüldüğünü belirtiyor. Mahmud, “Oğlum daha 27 yaşındaydı. Gübre alım-satım işi yapıyoruz. Oğlumu işyerinin önünden zorla arabaya bindirip sorgulamaya götürmek istemişler, direnince benimle aynı adı taşıyan torunumun Hamid'in gözü önünde silahla öldürdüler. Ölene kadar bu olayı unutmayacağım. Daha sonra gelip oğlumun eşine maaş bağlamaya çalıştılar, ancak paralarını kabul etmedim. Şimdi oğlumun eşine ve çocuğuna ben bakıyorum. Babasının ölümüne tanıklık eden torunum halen silahlı bir kişi gördüğünde koşup eve saklanıyor” şeklinde konuştu. 1973 Suriye-İsrail savaşında Suriye ordusunda asker olduğunu ve savaşa katıldığını belirten Mahmud, “Savaş sürünce yeniliyorduk. İsrail askerleri Şam'ın kapısına kadar dayandı. DAİŞ'i görünce İsrail askerlerini görmüş gibi oluyorum. O zaman bile İsrailliler böyle bir vahşet yapmadı” diyor.
YPG oradaki halkların bir nevi kurtarıcısı oldu. Şimdi insanların gözlerinde DAİŞ korkusunu görmek mümkün değil. Ancak yandaş medya hiçbir zaman bunu kabul etmeyecektir.