Savaşın en acımasız olanını yaşıyoruz şu sıralar.
Kardeşin kardeşe namlu doğrulttuğu, aynı ülke insanının birbirini öldürdüğü bir savaş.
Bazen kelimelerin bile ifade edemediği bir savaş.
Şu sıralar bir araya gelen herkes şu soruyu soruyor; “Bu savaş nereye kadar sürecek.”
Bende soruyorum zaman zaman bu soruyu kendime.
İnanın cevap bulamıyorum.
Kimin ne rantı olabilir bu savaştan.
Bir yandan ölenler sayıca yarıştırılırken, diğer yanda anaların yüreği dağlanıyor. Analar soruyor; “Benim çocuğum ne için öldü?” diye. Cevap veren yok ne yazık ki bu soruya.
Çözüm sürecinde ne cenazeler geldi, ne de analar ağladı. Bu süreci yaratan siyaset kurumuydu. Yeniden bu ortamı yaratmanın mümkün olduğunu herkes biliyor. Ama sanırım birilerinin işine gelmiyor ve sürdürüyor.
Bir ana, bir baba için evladını yitirmek kadar acı birşey olamaz. Bu acıyı bilen bilir. Ancak şuna açık olarak söyleyebilirim ki siyasetçiler bu acıyı hiç bilmedi ve bilmeyecek te.
Bu savaş bu ülkeyi yönetenlerin savaşı değil, bu savaş gariban insanların savaşı.
Çatışmalarda yaşamını yitiren asker veya polislerin lüks semtlerde yaşadığına hiç tanıklık ettiniz mi?
Neden hep batıdaki kentlerin en ücra köşesindeki köylerinde oturan, şehirlerin varoşlarında kalan insanlar ölüyor?
Ya hepsini bir kenara bırakın da neden insan ölüyor?
Şu anda bile canlar yanarken, rahat koltuklarında bu ülkeyi yönetenlerin ölen insanların acısını anlamadıkları kesin, anaların feryadını duymadıkları kesin…
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’dan artık bu savaşı durdurmasını istiyor bu ülkede yaşayanlar. Artık acıların katmerlenmesini istemiyor kimse.
Sertleşen ve zıtlaşan siyasetin yumuşaması ve bu çatışmaların durdurulması için birilerinin düğmeye basması bekleniyor.
Ama ne yazık ki böyle bir düşüncenin olmadığı görülüyor.
Önceki gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın konuşmasını hayretler içinde dinledim. Bir ülkenin en üst makamındaki Cumhurbaşkanı bile savaşın devam edeceğini, acıların süreceğini söylüyor.
Erdoğan’ın şu sözleri, müzakere ve savaşın durmasının mümkün olmadığını gösteriyor; “Son terörist imha edilene, son tehdit ortadan kaldırılana kadar yola devam edeceğiz. Bu konuda en küçük bir tereddütümüz yoktur. Güneydoğu'da bazı ilçelerde terör örgütü sivilleri kendine kalkan yapıyor.
Bunların hiçbir sözüne inanılmaz, artık geçti. İşi bitireceğiz, her şeyi bağlayacağız. Ondan sonra da huzur ve refah ülkesi bir Güneydoğu'yu ortaya koyacağız.
Terör örgütü yöneticileri ve güdümünde hareket edenler zaman zaman müzakere görüşme ve çözüm gibi laflar ediyor. Ortada müzakere edilecek bir şey yoktur, böyle bilinsin.
Önlerinde iki yol var: Ya teslim olup adaletin haklarında vereceği karara razı olacaklar, ya da kıstırıldıkları deliklerde birer birer etkisiz hale getirilecekler başka yol yok. Türkiye'nin önünde üçüncü bir yol kalmamıştır.”
Bu sözlerden anlaşılan tek yol daha çok ölüm.
Ülkede en üst yöneticisinden en alt kademedeki yöneticiye kadar hiç kimse ‘Barış’ sözcüğünü telaffuz etmiyor.
‘Vuracağız, kıracağız, öldüreceğiz’ sözünden başkaca bir dil kullanmıyorlar. Ama ölenlerin de hesabını vermiyorlar.
Bu kadar ölümler yaşanırken güneydoğuyu nasıl huzur ve refah ülkesi yapacaklar merak ediyorum.
Ülkenin batısıyla doğusuyla bu savaşın acısını yaşamayan kaldı mı?
Herkesin ortak fikri silahla hiçbirşeyin çözülemeyeceğidir. O zaman silahı diretmenin anlamı ne?
İnsan canından daha değerli ne olabilir ki?
Bu ülkeyi yönetenler süslü laflarla 30 yıldır bu halkı oyaladılar.
Çatışmaların başladığı günden bu yana başa gelen her hükümet, her Genelkurmay Başkanı bu sorunu artık bitireceklerini kökünü kazıyacaklarını söylediler. Hala 30 yıl önceki durumdayız.
O zaman yapılacak şey silahsız yolların denenmesidir.
Kürt sorunundan kaynaklı bu savaşı bitirecek olan meclistir, müzakerelerdir.
Öldürmeden de çözümün olduğunu anlamak gerekir.
Eninde sonunda bu sorun bu şekilde çözülecektir. O zaman savaşı diretenlerin nasıl bir pişmanlık yaşayacağını merak ediyorum.
Benzer sorunların olduğu ülkelerde yapılan çözüm örnekleri ortada dururken, tek çözümün öldürmek olduğunu savunmak nasıl bir mantıktır.
Spot: Bu savaş bu ülkeyi yönetenlerin savaşı değil, bu savaş gariban insanların savaşı.
Çatışmalarda yaşamını yitiren asker veya polislerin lüks semtlerde yaşadığına hiç tanıklık ettiniz mi?