Ramazan ayı geldiğinde fakirler ve yardıma muhtaçlar adeta erken bayram yaparlar.
Bu ayda yapılan yardımlar artar ve muhtaçların gözü hep birilerinin elinde olur.
İnfak, nafaka verip geçindirme, besleme, Allah yolunda harcama anlamlarına gelir. Bir terim olarak; gerek akrabalardan ve gerekse diğer insanlardan yoksul ve muhtaç olanlara para veya mal yardımı yaparak, onların geçimini sağlama, demektir.
İslâm hukukunda infakın kapsamı geniştir. Aile büyüklerinin bakmakla yükümlü olduğu kimselere harcama yapmasını kapsadığı gibi; diğer yoksul ve muhtaçlara yapılan zekât, sadaka ve benzeri yardımları da anlamı içine alır.
Zekât gibi miktarı belirli yardımlaşma hükümleri gelmeden önce, sahabe yoksullar için ne kadar harcayacaklarını bilmiyorlardı.
Zekât farz kılınmadan önce, kazanç sahipleri, bu ayete göre, her günkü kazançlarından kendilerine yetecek kadarını alır, gerisini sadaka olarak dağıtırdı. Altın, gümüş gibi nakit parası olanlar, bir yıllık geçimini ayırır, geri kalanını Allah yolunda harcarlardı.
Kur'an-ı Kerîm'in pek çok âyetinde, varlıklı mü’minlere ‘Allah yolunda infak’ etmeleri emir ve tavsiyesinde bulunulmuş, Allah yolunda harcayanlar övülmüştür.
“Ey iman edenler, kazandıklarınızın ve sizin için yerden çıkardığımız ürünlerin en helâl ve iyisinden Allah yolunda harcayın.” (Bakara 267);
“Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, her başağı yüz taneli yedi başak bitiren bir tohumun hâli gibidir. Allah dilediği kimseye daha kat kat verir. Allah'ın ihsanı çok geniştir. Her şeyi hakkıyla bilendir.” (Bakara 261).
Peki, şimdi soruyorum…
Kaç kişi Allah yolunda malvarlığının bir bölümünü zekat olarak dağıtıyor?
Veya diğer bir soru; eğer herkes zekatını tam manasıyla dağıtmış olsa, kentte fakir kimse kalır mıydı?
Ramazan ayı geldiğinde dernekler, siyasi partiler ve vakıflar hummalı bir ‘yardım’ seferberliği başlatırlar.
Herkes kendi çevresine, kendi yandaşına dağıtır nedense bu yardımları.
Mesela Türkiye genelinde ve hatta yurtdışında bile yardım dağıtan bir kuruluşun Batman şubesine, yaşlı ve tek başına yaşayan bir kadına yandım yapılması için başvuruda bulunmuştum.
Kaydını yaptırdım ve gerekli yardımın yapıldığını düşündüm.
Ancak utancından bana söyleyemediği gerçeği, ben kendisine sorunca öğrendim.
“Nasıl bari iyi bir yardım yapılıyor mu?” diye sorduğunda aldığım cevap, “Bana oradan hiç yardım gelmedi ki” oldu.
O anda yaşadığım ruh halimi ve ezikliği anlatamam.
Bir diğer örnek…
Geçer Cumartesi gazetemizde yayınladığımız “Çok çaresizim” başlıklı haberde geçen genç kadın, eşi tarafından sürekli uygulanan şiddet ve geçimsizlik nedeniyle boşanma aşamasına gelmiş.
Tek derdi çocuklarına bakmak olan bu kadının eşi için evden uzaklaştırma kararı da çıkınca, en küçüğü 5 aylık ve en büyüğü 5 yaşında olan 4 çocuğu ile çaresizliğin tam ortasına düşmüş.
33 yaşındaki Fidan Batur adlı kadın, Cumhuriyet Mahallesi 1506. Sokak no 3’te oturuyor. Sosyal Hizmetlerden aylık 500 TL maaş aldığını belirtiyor.
Bu parayla ev kirası, elektrik ve su parası ödemek ve 4 çocukla geçimini sağlamak mümkün değil.
Ev sahibi, 6 aydır ev kirasını ödeyemeyen kadına bin hafta süre vermiş. “Ya kiramı verirsin, yada evin kapı kilidini değiştiririm” demiş.
Azar işitmemek için, aynı bahçedeki evde oturan ev sahibinin evde olmadığı zamanlarda eve gidiyor.
Çoğu zaman ise kardeşinin evinde yatıyor utancından.
Sadece başını sokacak bir ev ve geçimini sağlayacak bir destek istiyor.
Çocukları küçük olduğu için çalışamadığını belirtiyor. Tüm bunları anlatırken döktüğü gözyaşları, çaresizliğinin ne boyutta olduğunu gösteriyor.
Bu kadına kentteki tüm yardım kuruluşları ve vakıflar yardım götürse ne yazar.
Vallahi bu kadının bu hale gelmesinde ve bu acıları yaşamasında hepimizin vebali var.