Son bir aydır Hasankeyf’e gitmiyorum.
Çünkü içim acıyor…
Çünkü yıllarca kurtarılması için mücadele ettiğim Hasankeyf, şu sıralar son nefesini veriyor.
Çünkü ölüme terkettiğimiz için kahroluyorum…
Burada 12 Bin yıldır dimdik ayakta duran bir tarih var.
Onlarca kez saldırılara maruz kaldı direndi…
Birçok kez büyük depremler yaşadı, yıkılmadı…
Yıllarca kuşatma altında kaldı, fethedilemedi…
Binyıllardır Hasankeyf hep gözde bir şehir oldu.
Milattan sonraki ilk yüzyıllarda Hasankeyf, Bizanslılarla Sasaniler arasında zaman zaman el değiştirdi.
4. yüzyılın ortalarında Hasankeyf'e sağlam bir kale yapan Bizanslılar, 7. yüzyıl başlarına kadar buraya egemen oldu.
Hasankeyf Ortaçağ'da da stratejik ve askeri önemini korudu.
Müslümanlar Hasankeyf'i Hz. Ömer döneminde M. 638 yılında ele geçirdiler.
Halifeler döneminin ardından sırası ile Emeviler, Abbasiler, Hamdaniler, Mervaniler, Artuklular, Eyyubiler ve Osmanlılar buraya hakim oldu.
Hasankeyf tarihi önemini, M.S. 1101 yılında buraya hakim olan ve 130 yılı aşkın bir süre başkentlik yaptığı Artuklular döneminde kazandı.
Ancak buraya hakim olan hiçbir medeniyet, Hasankeyf’e zarar vermedi.
Ta ki 1260 yılına kadar.
Moğollar, bu tarihte istila ettikleri şehri adeta harabeye çevirdi.
Bazı çevreler bugün baraj sularına gömülen Hasankeyf’e ikinci Moğol istilası olduğunu ifade ediyorlar.
Eyyubiler, 14. yüzyılın başlarından itibaren Hasankeyf'i yeniden imar etmeye başladı. Birçok eserde imzası bulunan Eyyubiler döneminde tarihinin en parlak dönemlerinden birini yaşadı.
Hasankeyf günümüze kadar ticaretin, sanatın ve bilimin önemli merkezlerinden biri oldu.
Yapılan kazılarda Ortaçağ'a ait 3 üniversitenin kalıntıları bulundu burada.
Hasankeyf, Hristiyanlık ve İslamiyet açısından da önemli bir merkezdi.
Tarihte başpiskoposluk olarak rol oynayan antik kentte yapılan camiler de İslami dönemde Yukarı Mezopotamya'da inşa edilen ilk İslami eserler. 2 bin yıllık geçmişi olan eserlerin dünyada benzer örnekleri bulunmuyor.
Hasankeyf yetiştirdiği bilim insanlarıyla da adından söz ettirmişti.
Alaaddin Haskefi, Ebu'l-Lutf Haskefi, El-Hatib el-Haskefi, Ahmet ibn Muhammed Haskefi ve belkide en önemli isim ise, El Cezeri…
El Cezeri, evrensel bilim tarihinin görkemli dehalarından biri olarak kabul ediliyor. Birikimi, icatları, bakış açısı ve mühendislik felsefesi onu çağının çok ilerisinde bir bilim insanı yapıyor. Cezeri, elliden fazla makine ve aracın teknolojik tasarımlarını yapmış ve bu makineleri teorik planlamada bırakmayıp üretmiş ve çalıştırmış.
Birçok sıfatı var; Büyük su mühendisi, krank milini ilk kullanan fizikçi, tasarımlarıyla yüzyıllar sonra birçok teknik aracın temellerini atan makine mucidi...
Kimbilir belki de bugün Hasankeyf’in sular altında kalması için kullanılan makinaların ilk tasarımlarını da El Cezeri yapmıştır.
Hasankeyf Dicle ile var oldu,
Dicle ile anıldı hep…
Ama bugün Dicle onu yavaş yavaş yok ediyor.
Hasankeyf’in üzerinde kurulduğu kaya kütlesinin, Dicle Nehri ve onunla birleşen çevredeki küçük akarsuların yüzbinlerce yıllık aşındırması sonucu meydana geldiği tahmin ediliyor. Dicle nehri Hasankeyf’i var etti. Şimdi ise yükseler sularının altında nefessiz bırakıyor…
Kutsal Dicle, sularını bir yorgan sıcaklığıyla mı örtüyor Hasankeyf’in üzerine, yoksa boğmaya gelen bir cellat olarak mı gönderiyor? Keşke Hasankeyf’in dili olsaydı da bu sorulara yanıt verseydi…