Türkiye’nin PYD’yi düşman listesinde görmesinin nedeni anlaşılır değil.
Hükümet yetkililerinin yanısıra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da sık sık PYD’yi PKK ile eşdeğer olarak ifade etmesi ve ‘Terör Örgütü’ olduğunu belirtmesi seçim meydanlarında da sürdü.
Bu tavır Ak Partiye çok şey kaybettirdi.
Cumhurbaşkanı’nın ‘Kobane ha düştü, ha düşecek’ söylemlere Kürtlerin önemli bir bölümünü Ak Parti’den uzaklaştırdı.
Bir bakıma hem Cumhurbaşkanı Erdoğan, hem de hükümet ‘Rojava’ politikasıyla kendi kuyusunu kazdı. Hem başkanlık hayali sona erdi, hem de tek başına hükümet olma hayali bitti.
Aslında sadece Rojava değil, genel olarak Kürt politikası Ak Parti hükümetini çok yıprattı.
Ancak görülen o ki bu tavırlarından vazgeçecek gibi değiller.
Hükümete yakınlığıyla bilinen ve adeta resmi sesi olan Sabah gazetesi, geçtiğimiz Cuma günü akıllara zarar bir manşet attı; “PYD, DAEŞ’ten daha tehlikeli.”
PYD’nin silahlı kanadı YPG’nin (Halk Savunma Birlikleri) Suriye’nin güneyindeki Tel Abyad’ın kontrolünü ele geçirmesine ‘resmi bakış’ı yansıtan Sabah, haberinde Ankara’da PYD’nin IŞİD’den daha tehlikeli görüldüğünü, çünkü bölgede etnik temizlik yaparak IŞİD’den daha uzun süre kalacağı fikrinin hakim olduğunu öne sürdü.
Havuz medyası Kürt düşmanlığını, DAİŞ aşkını artık açıkça ilan ediyor.
Şimdi sorarım size, kendisine karşı gelen herkesin kafasını keserek bunu internet ortamında yayınlayan, savaş ganimeti olarak gördüğü kadınlara tecavüz ederek pazarlarda parayla satan, dini inançlarından dolayı katliamlar yapan, dünya kültür mirasını yok eden DAİŞ’mi daha tehlikeli, yoksa onur ve varolma mücadelesi veren PYD mi?
Bu gazete ve benzer yandaş medyanın bu manşetleri atmasının tek nedeni Kürt düşmanlığı.
Sabah gazetesinin haberinde kullanılan ifadeler aynen şöyle; “Türkiye sınırında "DAEŞ mi yoksa PYD varlığı mı daha tehlikeli?" konusu da Ankara'da tartışılan başlıklardan bir tanesi. Askeri kaynaklar, DAEŞ'in en fazla 2-3 yıl sonra yok olma ihtimalinin yüksek olduğunu, ancak PYD'nin ise etnik temelli hareket ettiği için sınırda bir tampon kurmasıyla daha uzun süre kalıcı olabileceğine dikkat çekiyor. Bu nedenle PYD'nin tampon bölge oluşturmasının zamanla Türkiye'ye tehdit oluşturacağı, hatta içerideki gelişmelere paralellik göstererek sınırın güney kısmından ülkenin hedef alınabileceğine vurgu yapılıyor.”
Bunlar resmen ‘Kan’dan besleniyor.
Yandaş değil, Kan’daş medya desek daha doğru olur…
Bunların tarihten de zhaberleri yok galiba.
Suriye BAAS rejiminin 1963 yılında Kürtleri asimile etmek ve demografik yapıyı değiştirmek amacıyla Heseke merkezi ve köylerine Arapları yerleştirilmesi ile başlayan politika, Kürt’lerin Şam ve Halep gibi büyük kentlere sürülmesi ile devam etti. Kürtleri asimile politikası, 1972’de iktidara darbeyle gelen Hafız Esad döneminde daha da katmerleşti. Hafız Esad döneminde bugünkü Ceziré ve Kobané kantonun arasında yer alan Girê Spî (Tel Ebyad), Kobané ve Efrin kantonu arasında yer alan Ezaz ve Cerablus’a Araplar yerleştirildi. Zaten dört parçaya ayrılan Kürt halkı ve Kürdistan Rojava ‘da Hafız Esad ‘ın uyguladığı “Arap Kemeri” politikası ile bir kez daha parçalandı.
Suriye rejimi Kürtlerin en verimli topraklarını bölgeye yerleştirilen Araplara vererek, Kürtleri topraksız bırakarak, kimliksiz bırakarak, Şam ve Halep gibi şehirlerde ucuz iş gücü haline getirdi.
Ancak 19 Temmuz 2012 ‘de Kobané ‘de devrimci öncülerin iradi müdahalesi ve halkın inisiyatif almasıyla birlikte bir devrimci çıkış gerçekleştirildi. Bu çıkış Rojava’da on yıllar boyunca devam eden tarihi haksızlıklar, tehcir, inkar ve imha politikalarının sonu oldu.
On yıllar boyunca kendi öz vatanında mülteci gibi yaşayan, tehcir edilen, inkar ve imha edilen Kürt’ler artık tarih sahnesine daha güçlü bir şekilde çıkıyor ve hiç bir şeyin artık eskisi gibi sürdürülemeyeceğini ilan etti. Kürt halkı ve Özgürlük hareketi söylediğini yapan, yaptığının da arkasında duran bir halk ve hareket olduğunu Girê Spî zaferi ile bir kez daha ortaya koydu.
Girê Spî’nin özgürleştirilmesinin hem tarihsel hem stratejik anlamı büyüktür. Girê Spî’nin özgürleştirilmesi on yıllar boyunca Kürt halkına her türlü zulmü reva gören BAAS rejimine, 2 yıl önce Girê Spî’de cami minarelerinden Kürt ‘lere Girê Spî’yi terk etmeleri için 48 saat süre veren başta DAİŞ ve Cephet El Nusra gibi çete örgütlerine verilen devrimci bir cevap olmuştur.
Girê Spî’nin özgürleştirilmesi bölgenin Kürtleştirilmesi değil, topraklarından çıkarılan Kürtlerin ana topraklarına geri dönüşü olabilir.
Kürtlere yönelik bu düşmanca yaklaşım nereye kadar devam edecek.
Kürtler artık kazanımlarından vazgeçecek değiller. Türkiye istese de istemese de Kürtler ve dolayısıyla PYD ile komşu olacaklar.
Hem de her şeye rağmen…