Artık Türk siyaset tarihine geçecek yeni bir söylemimiz var.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz, özellikle 31 Mart seçimlerinin ardından hemen hemen hergün ekranlarda boy gösterdi.
İstanbul seçimlerinde usulsüzlük yapıldığını belirterek, seçimlerin iptal edilmesine kadar süren süreci idare etti.
Seçimlerin iptali bir varsayıma mı dayanıyor?
Yoksa gerçekten iptali gerektirecek nedenler var mı?
Bu iki soru şöyle bir kenarda dursun.
Ali İhsan Yavuz, kameraların karşısında öyle bir cümle kullandı ki, güler misin, ağlar mısın…
Yavuz’un, “Hiçbir şey olmasa bile biz diyoruz ki kesinlikle bir şeyler oldu.” cümlesi siyaset tarihindeki yerini çoktan aldı bile.
Çok derin manalar mı ifade ediyor, yoksa hiçbirşey ifade etmiyor mu?
Bunun yorumunu sizlere bırakıyorum…
Gelelim yine Türk siyasi tarihine geçecek bir diğer olaya.
Malum İstanbul seçimleri iptal edildi ve yenilenmesine karar verildi. Bu karar Türk siyasetinde bir ilk değil, bir son da olmayacak. Ancak iptal gerekçeleri daha uzun yıllar konuşulacak gibi…
İZAH EDİLEMEYEN KARAR
Yüksek Seçim Kurulu (YSK), Ak Parti’nin olağanüstü itiraz kararının ardından öyle bir karar verdi ki, ne kimse anlayabildi, ne kimse bir açıklık getirebildi.
Aynı seçmen, aynı sandık kurulu, aynı zarfta 5 oy kullanıyorsunuz, ancak kullandığınız o oyların sonuçlarından biri iptal ediliyor, diğerleri devam!
Bunun bir açıklaması mutlaka vardır, ancak kimse açıklayamıyor.
İşte tartışmalar da buradan büyüyor ve ilerisi için bu karar pek parlak gözükmüyor.
Seçimin iptal edilmesinde iktidar Partisi Ak Parti ve ortağı MHP liderleri ve diğer kesimler tarafından yapılan ve YSK’yı baskı altına alan açıklamaların büyük rolü oldu.
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin, ‘İstanbul seçimlerinin iptal edilmesinin beka meselesi olduğunu’ ifade etmesi, YSK’yı baskı altına almak değil da nedir?
Seçimi kimin kazandığının benim için önemi yok.
Ancak ortada büyük bir haksızlık var.
Bu haksızlığı dile getirmek bizim görevimizdir.
YSK’nın aldığı kararı yorumlayan tek bir iktidar partisi üyesine rastlamadık.
Aslında nasıl yorumlanacak ki bu karar.
Aynı zarfa atılan 5 oy pusulasından birinin iptal edilmesi nasıl izah edilecek.
Bu karara taraflı tarafsız her kesimden itirazlar ve büyük tepkiler var.
Ak Parti içinde de belirli bir kesim YSK’nın bu kararını yadırgıyor.
Ak Partili yazar Abdurrahman Dilipak ta bu duruma tepki gösteren isimlerden.
Dilipak, son yazasında bakın neler söylüyor; “Seçim yorgunu düştük. Ciddi bir akıl tutulması ile karşı karşıyayız. Aklıselime ne oldu?
Bu noktaya nasıl geldik?
Herkes birbirini suçluyor ve kimse özeleştiri yapmıyor. Bu 'Rezalet' durumu hep birlikte başardık!
Şunu da görelim, herkes, doğrudan ve dolaylı olarak YSK'ya baskı yaptı. Tehdit de yaptılar, akıl da verdiler, yol da gösterdiler. Az ya da çok herkes bu yanlışı yaptı. Medya ya da sosyal medya herkes ‘hukuk tanımaz’ bir şekilde yönlendirmeye çalıştı.
Yargı bu 'kuru gürültü'ye pabuç bırakmamalı. Ama sonuç ortada. Yargı sorunu çözmedi ve tartışmanın parçası oldu. Bu şartlarda kim olsa şaşalardı. Öyle oldu. Yazık, ayıp, günah.. Sonuçta kim kazanırsa kazansın, Türkiye kaybediyor.
Adalet yara alırsa tuz kokar! Adalet siyasete kurban edilmemeli.”
Bu karar herkesi yaraladı, demokrasiyi zayıflattı.
‘Sandık; sadece ‘seçtiği’ taktirde değil, aynı zamanda ‘değiştirebildiği’ taktirde bir demokrasi enstrümanıdır’ diyor hukukçular.
Şimdi sandığın değiştiremediğini başka yollarla değiştirmeye çalışıyorlar.
Yani, ‘Hiçbir şey olmasa bile biz diyoruz ki kesinlikle bir şeyler oldu’ diyorlar…