Yaklaşık 35-40 yıldır devlet kadrolarını kademe kademe ele geçiren ve sonunda darbe girişiminde bulunan FETÖ’nün nasıl çalıştığı, neler planladığı ve planlarını nasıl sinsice hayata geçirdikleri yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
Bu örgütün mağdur ettiği kişi sayısını tespit ekmek biraz zor. Ama bu kadar uzun yıllardır devlet kademelerine sızdığı gözönüne alınırsa yüzbinleri bulduğu kesin.
Üniversite sınavlarına giriyorsun, hak ettiği halde FETÖ’nün adamları senin yerine o okullara giriyor. Memurluk sınavını kazanıyorsun, ama devlet kademelerindeki FETÖ’cüler buna izin vermiyor.
15 Temmuz darbe girişiminin zemini daha uzun yıllar önce hazırlanmaya başlanmış. Öyle ki kendilerine engel teşkil edebilecek kim varsa kurulan kumpaslarla bir şekilde ekarte ediliyordu.
Umut Kitabevi'ne bombalı saldırıya ilişkin iddianameyi hazırlayan ve Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ı çete kurmakla suçlayan ve hakkında fezleke hazırlayan savcı Ferhat Sarıkaya’yı bilmeyen yoktur sanırım.
Savcı Sarıkaya, Fethullah Gülen cemaati soruşturmasını yürüten savcıya giderek tanık olarak verdiği ifadede örgütün nasıl kumpaslar kurduğunu gözler önüne serdi.
Şu anda Ankara Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan ve tanık olarak ifadesi alınan Sarıkaya, Şemdinli iddianamesinin içerisine Yaşar Büyükanıt'ın adının cemaatçi hâkim ve polis şefinin yardımıyla eklediğini anlattı.
Sarıkaya'nın itirafları özetle şöyle; “Şemdinli'de Kasım 2005 günü olaylar patlak verdi. Yeni atanan başsavcı vekili İbrahim Özer de fezleke ile gelen bu soruşturmayı bana verdi. Sebebini sordum: Sen çalışkansın, altından ancak sen kalkabilirsin dedi. Soruşturmayı aldım ve KOM Müdürü Mustafa Uçkan ile bilgi toplama konusunda görüştüm.
Sonradan Yargıtay üyesi olan İlhan Kaya, o zaman Van'da 3. Ağır Ceza Mahkemesi başkanıydı. Şemdinli'deki olayla ilgili soruşturma bana verildikten sonra beni yönlendirmeye başladı. Özellikle Yaşar Büyükanıt üzerinde yoğunlaşmamı istedi. Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanı olacağı kesin gibiydi.
İlhan Kaya, Yaşar Büyükanıt'ın askeri bir darbe yapacağını, bunun engellenmesinin çok önemli olduğunu ifade etti. Fethullahçı örgütlenmenin neden Yaşar Büyükanıt'ı hedef aldığını şimdi anlamaya başladım. Bu yapılanma, TSK içerisinde örgütlenebilmek için başlattığı girişimi tamamlamak için onu hedef almıştır.
Mahkeme başkanı iddianame taslağını hazırladıktan sonra görmek istedi. Ben de kendisine taslağı verdim. İlhan Kaya, bu taslak üzerine çalıştı. Birkaç paragrafını da kendisi yazdı. Yazdığı paragraflardaki iddialar çok ağırdı. Bunların içerisinde bulunmamasını istedim ancak “Bir şey olmaz” dedi. Ben de bir askeri darbeye engel olacağımı düşünerek yazılanlara bir şey demedim. İlhan kaya, bu iddianamenin kendi mahkemesine düşmesini istiyordu. Bunu da sağladı. İki gün içerisinde iddianameyi kabul etti.” Savcı Sarıkaya Nisan 2006 yılında açığa alındığını belirterek, sonraki süreçte yaşananları ise şöyle anlatıyor; “Kasım 2006'ya kadar ben açığa alındığım için maaşımın 2/3'ünü alabiliyordum. Meslekten ihraç edildiğim haberini İlhan Kaya verdi. Bana her türlü yardımın yapılacağını, bütün ihtiyaçlarımın karşılanacağını söyledi. Hoca Efendi'nin, “Böyle bir kahraman çıkmış, kendisine ve ailesine ölünceye kadar bakılacak, bu da size bir vasiyetimdir” dediğini söyledi. Eksik ödenen 1/3'ünü İlhan Kaya elden getirip veriyordu.”
Savcı Sarıkaya aradan geçen 3 yılın sonunda yapısı değişen HSYK içindeki Fethullahçılar tarafından yeniden görevi iade edildi.
Hiçbir devlet kademesinde veya kurumda atamalarda liyakat aranmıyordu. Cemaatin adamları öncelikli olarak tüm kadroları kapıyorlardı. Geride mağdur olan insanların olduğuna aldırış etmiyorlardı.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, darbe girişimi ile ilgili başlattığı soruşturma çerçevesinde, Rektörü Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç’ın tutuklandığı Diyarbakır Üniversitesinde cemaat kadrolarının üniversiteye nasıl yerleştirildiği de ortaya çıktı. Fethullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) mağdur ettiği akademisyenlerden olan ve profesörlük unvanını cemaat yapılanması yüzünden 5 yıl gecikmeli aldığını anlatan Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı üyesi Prof. Dr. Ahmet Yalınkaya, çarpıcı iddialarda bulundu.
DÜ kadrolarının cemaat evlerinde şekillendiğine dikkat çeken Prof. Dr. Yalınkaya, şunları söylüyor; “Cemaat evlerinde hakkımızda profesör olur ya da olmaz diye karar veriyorlardı. Yani bir bakkal bir profesör kadrosu uygun mudur, değil midir diye karar veriyordu. Kadro vermemek için de mesnetsiz şeyler uyduruluyordu. Benim için 'Kardeşi dağda öldürülmüş' demişlerdi. Öyle bir şey olmadığını dünya alem biliyor. Kardeş sayımız belli, kayıp yok. Daha sonra ihale yolsuzluklarına karıştığım söylendi. Bana ihalenin İ'sini göstermezler. Nasıl ihale yolsuzluğu yapayım. Sonra bir arkadaş ulaşmış bunlara. Onlar da Yalınkaya'ya kadro verirsek bize kaç öğrenci okutur demişler. Ben de 'bu kadroyu hak etmedim mi? Rüşvet mi vereceğim? Öyle bir şey yapmam' dedim. Para yardımı yapacakmışım onlar bana öyle kadro verecekmiş. Ben de dedim Dicle Üniversitesi'ni hak etmeyen bir ben miyim? En yoğun çalışan, yıllardır burada emek veren insanım, bunu yapamam dedim. Farklı kanallardan ulaştığımızda ise 'bizden değildir, o yüzden kadro vermiyoruz' gibisinden bir yanıt almıştık.”
Sistem bu şekilde çalışıyor.
Bu sistemin mağdur ettiği yüzbinlerce insan şu an sen düşünüyor acaba?