Malum, şu günlerde ülkenin tek ve en önemli gündemi ne yazık ki ABD’nin uyguladığı ekonomik ambargo ve doların bir türlü düşmeyen ateşi.
Geçtiğimiz hafta ABD’nin uyguladığı yaptırım kararının yıllar öncesinden günümüze kadar gelen aşamalarından bahsetmiştim. Trump’un uyguladığı yaptırımların geçmişi eskilere dayanıyor.
ABD şu ana kadar Türkiye’ye böylesi bir yaptırım uygulamamıştı.
Ne zaman ki yıllardır Türkiye’de yaşayan Rahip Burunson hakkında tutuklama kararı çıktı, ABD yönetimi de bu yaptırımların uygulanması kararını aldı.
ABD dünya üzerinde en çok ambargo ve yaptırım uygulayan ülkelerden biri. Ancak ABD tarafından uygulanan yaptırımlar farklı ölçeklerde oluyor.
İran ve Küba örneklerinde olduğu bazı yaptırımlar tüm bir ülkeyi kapsayan geniş ölçekli ambargolar oluyor, bazı yaptırımlar ise bir ülkedeki sadece belli kişileri kurumları veya firmaları kapsıyor. Tıpkı Türkiye’ye uyguladığı gibi.
Özellikle dövizin artan yükselişi, büyük bir endişe yaratıyor.
Zaman zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Hazineyi yönetenlerin açıklamaları bir nebze olsun doların yükselişini frenlese de, kısa süre sonra tırmanış devam ediyor.
Ekonomi uzmanları, bu yükselişin etkilerinin fazla olduğunu savunuyorlar.
Bilkent Üniversitesi İktisat Bölüm Başkanı Prof. Dr. Refet Gürkaynak, kurdaki yükselişin ekonomiyi üç şekilde etkileyeceğini vurguluyor:
* Döviz borcu olan şirketler eğer bu borca karşı sigorta almamışlarsa borçlarını bu kurdan ödeyemez hale gelecek. O yüzden şirket bilançoları bozulacak.
* Doğrudan ve dolaylı enflasyon etkisi olacak. İthal edilen malların fiyatları fırlayacak. Türkiye'de üretilen ve ithal girdi kullanan malların fiyatları da artmaya başlayacak.
* Kurun yükselişiyle beklenti bozulması yaşanacak. Hem beklentiler bozulduğu için döviz yükseliyor hem de döviz kurunun artışı beklentileri bozarak genel bir davranış bozukluğu ortaya çıkarıyor.
Bu krizi aşmanın yolu akıldan geçiyor.
Bu işin birincil muhattapları da bu ülkeyi yönetenlerdir.
Krizi elimizdeki İphone telefonlarını kırarak veya dolarları yakarak aşmamız mümkün değil.
ABD’ye bir tepki olacaksa bunun farklı yöntemleri var.
Bu tür ambargolar uygulandığı her ülkede yine en alt tabakadaki yoksulları vuruyor.
Bu durumda uzmanlar, ülkedeki fakir ve zengin arasındaki farkın 4,1 oranında artacağını savuruyorlar.
Belki şu anca sıcağı sıcağına herhangi bir etkisi yok, ancak doların bu denli yükselmesi önümüzdeki süreçte büyük zamlar olarak karşımıza çıkacaktır.
Şimdi olayın bir başka boyutu var.
Önceki gün Ziraat Katılım bankasının açılışında Vali Ahmet Deniz, Ziraat Katılım Genel Müdürü Metin Özdemir, Belediye Başkan Vekili Ertuğ Şevket Aksoy ve açılışa katılan iş insanlarının tek gündemi doların önlenemeyen yükselişi idi.
Bir ara sohbete katılan kentin değerli iş adamlarından dostum Zeki Çiftçi, ilginç bir örnek verdi.
Zeki Çiftçi, üretim yapar birkaç fabrikasının olduğunu belirterek, su üretimi yapılan fabrikasında, Türkiye’de üretilen su şişelerin mavi kapaklarını dahi dolarla satın aldıklarını belirtince, bir süre sessizlik oldu.
Çiftçi, bu ve benzer örnekleri çoğalttı.
O zaman düşündüm ki bu işte bir yanlışlık var.
İşyerlerinin kiraları dolar üzerinden alınıyorsa, çocuk bezine, yumurtaya, yoğurda doların yükselmesi nedeniyle zam yapılıyorsa, Türkiye’de yaşam dolara endeksleniyorsa bu işte bir yanlışlık var.
Önce kendimizi, ülkemiz sınırları içindeki bu durumu düzeltmemiz gerekmiyor mu?
Doların bu yükselişi kim ne derse desin bir süre sonra yukarıda saydığım ürünlerin fiyatlarını katladığında tam manasıyla etkisini gösterecektir.
Birkaç gün sonra Kurban bayramını kutlayacağız. Ama eminim bayram ziyaretlerinde bile, “Bayramınız kutlu olsun” dedikten hemen sonra muhabbet yine dolara ve getireceği kaygıya dönecektir.
Bayramın pek tadı olmayacak ama, yine de herkese huzur, barış, sevgi ve sıhhat içinde bir bayram diliyorum…