Günümüzün bazı siyasetçilerinin yaptıklarını, söylediklerini görünce siyasetin kötü bir şey olduğunu düşünüyorum.
Siyasetin sözlük anlamı; “Siyaset veya politika, devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış.” şeklinde belirtilmiş.
Bir ‘sanat’tan bahsediliyor siyaset için.
Peki ya günümüzdeki siyaset…
Geçtiğimiz gün bir okurumla karşılaştım.
Bana neden daha çok HDP’yi destekleyen yazılar yazdığımı sordu.
Aslında yazdığım yazılarda öyle HDP’yi öven yazılar yok. Daha çok HDP’ye ve bu parti nezdinde Kürtlere yönelik hakaret ve saldırıları gündeme getiriyorum.
Bu okuyucuma durup dururken kaç HDP’li vekilin Ak Parti, CHP veya MHP’ye yönelik hakaret veya küfür ettiğini duyduğunu sordum.
Cevabı; “Hiç duymadım” oldu.
Peki, tam tersi, yani HDP ve Kürtlere hakaret ve küfür; “Hemen Hergün var” dedi.
İşte bu nedenle HDP ve Kürtleri daha çok yazıyorum.
Peki, siyasetin bu kadar bayağılaşmasının nedeni ne?
Tabi ki bu ülkeyi yönetenler ve siyasi parti liderleri.
Cumhurbaşkanı sık sık yaptığı konuşmalarda HDP’yi ‘Terör örgütünün uzantısı’ olarak göstermesi, batıdaki vatandaşlarda bu parti ve bu partiye oy verenlerin ‘Terörist’ olduğu düşüncesi oluşturuyor.
Aynı şeyi Başbakan’da yapıyor ne yazık ki.
MHP lideri Devlet Bahçeli, HDP’ye oy veren seçmenlere, “HDP'yi Meclis'e taşıyan zavallılar... Oyunu HDP'ye veren şerefsizler...” diyerek hakaret ediyor.
AK Parti İzmir Milletvekili Cemil Şeboy ise, “Şu anda ölen askerlerimiz, sivil insanlarımız var. Bu sivil insanların kanında hepsinin parmak izi vardır. Hatta HDP’ye oy verenlerin de vardır.” Diyerek ırkçılığı ve Kürt düşmanlığını biraz daha yukarı çekiyor.
Peki ya Antalya'nın Gündoğmuş ilçesinin AK Partili Belediye Başkanı Mehmet Özeren’e ne demeli.
Şu insanlıktan nasibini almamış mahlukat, tüm Kürtlere hakaretler yağdırıyor. Hem de kent merkezindeki ışıklı panodan.
Bu kişinin, Cumhuriyet Meydanı'ndaki belediye pasajında asılı ışıklı panoda yer alan mesajında bakın neler yazıldı; “Üstünlüğü ırkta gören bir zihniyeti de tasvip etmedim. 4 sene aralarında yaşayıp, ekmeğini yediğim, suyunu içtiğim Kürt halkını da hep din kardeşim diye bağrıma bastım. Ama iş değişti. Camide namaz kılıp sandıkta HDP'ye oy veren Kürt benim kardeşim olamaz. Kardeşlik yüce bir makamdır. Alçaktan kardeş olmaz. HDP'ye gönülsüz oy veren korkaktır. Gönüllü oy veren alçaktır.
Ey Müslüman Kürt halkı. Ya yine HDP'ye oy ver, düşmanım ol, alçak ol ya karşı çık yüreklerde bayrak ol. Ama unutma kardeşime ne kadar şefkatli isem, düşmanıma o kadar cebbarım.”
Bu sözler önceki gün bir TV kanalında canlı yayına katılan Başbakan Ahmet Davutoğlu’na soruldu.
Başbakanın bu sözlere tepkisi şöyle oldu; “Hangi partiye oy vermiş olursa olsun bütün vatandaşlarımızın verdikleri oy kutsaldır. Kimse bu sebeple bir diğerini tahkir edemez. Oyu geçersiz değersiz kılamaz. Bana verilen oyla HDP’ye CHP’ye MHP’ye verilen oy aynıdır. Bizim HDP’ye oy veren vatandaşlarımızın rencide edilmesini mazur görmemiz mümkün değildir.”
Başbakanın bu sözleri gayet olumlu. Ancak samimiyetini göstermek bakımından bu kişiye bir yaptırım uygulanması gerekirdi.
Bir ırkçı olay da Antalya’da yaşandı. Kazım Özalp Caddesi'nin Muratpaşa Camii güneyindeki girişine, üzerinde, “Ölünüzü dirinizi bir gün hepinizi ay yıldızlı bayrağa selam durduracağız” yazılı afiş asıldı. Afiş HDP’den tepki gördü ve suç duyurusunda bulunuldu.
Parti liderleri yolu açtı, artık önüne gelen hakaret ve tehdit içeren mesajlar yayınlamaya başladı.
Bunun tam tersini düşünün birde.
Yani birinin çıkıp Türklere hakaret ettiğini düşünün.
Hemen bir soruşturma başlatılacaktır.
Ben bir Kürdüm ve bu hakaretler beni rencide ediyor. Başka birine de aynı hakaretler olursa
Yine karşı çıkarım, rencide olurum.
Antalya, Tokat veya Manisalı kardeşlerimin tercihi değildir Türk olmak, tıpkı benim Kürt olmamın benim tercihim olmadığı gibi.
Sırf bu yüzden birinin diğerini aşağılayıcı küçük düşürücü sözler sarfetmesi gerekmiyor. Bu ırkçılıktır ve ırkçılık dinimizde günahtır. Ama bilinen bir gerçek var ki bu ırkçılığın hortlamasının yegane sebebi günümüz siyasetçileridir.